Ümit Kayaçelebi

HANİFİ IŞIKIN VAN ANILARI (1)

Ümit Kayaçelebi

Hanifi Işık kendisi aslen Ardahanlı olmasına rağmen Van’dan Katip Mehmet Emin Özgüner’in kızı ile evlenmiş dolayısıyla bizim eniştemizdir.

Hayatının bir çok yılını Van’da öğretmenlik, müdürlük yaparak geçirdiği gibi Van’da futbolcu olarakta Van’ın çeşitli spor takımlarında oynayarak futbol severler tarafından tanınmış biridir.

Onun kaleme almışı olduğu “Aralıklı ve kısa süreli iki gezimden notlar yolculuk” adlı kitabından alıntılar yaparak Van’da geçen anılarıyla sizi baş başa bırakıyorum.

Hanifi Işık anlatıyor;

Van’daki ilk öğretmenlik görevime başlamak için 26 Ağustos 1959 da Köyden Ardahan’a, Ardahan’dan Kars’a, Kars’tan Horasan’a, Horasandan Ağrı’ya ve Erciş’e vardım.

Geceyi Erciş’te ahşap bir otelde geçirdim. Orada Mustafa Genç adlı arkadaşımla karşılaştım.Onun da tayini Hakkari’ye çıkmıştı.. Geceyi birlikte aynı otelde geçirdik ama tahta kuruları bizi perişan etti.

Sabahleyin bir kamyona binerek beşer lira karşılığında Van’a vasıl olduk.

Van’da garaja girdik otel sorduk. Cumhuriyet Caddesinde Erek otelini gösterdiler geceyi Mustafa ile Erek otelinde geçirdik.

Mustafa’ya bu arada birileri demiş ki; ‘Hakkari de öğretmenleri odun hızarıyla o da yoksa testere ile boğazlarından kesiyorlarmış!’ Mustafa çok korkmuştu ve ben ona bunun uydurma bir laf olduğunu söyledim biraz sakinledi.

Mustafa’yı teselli ede de  o zaman Van’ın tanınmış insanlarından otobüs işletmecisi Hacı Dodo’nun otobüs garajına vardık.  O arada  yanımıza Aloş geldi ve bizim Mustafa’nın başındaki fötr şapkaya kafasını taktı. İllada fötr şapkayı isterim deyip durunca dayanamadım ve istemeyerek de olsa ona kızdım ve vazgeçti. Bizim Mustafa’dan .

Mustafa’yı Hakkariye uğurladım ve gitti. Orada üç yıl çalıştı ne hızar gördü ne de testere ve Ardanuç’a döndü. İşte o zaman ki insanların hurafe uydurmalarından başka bir şey değildi söylenen söz.

Ben de Çatak’ta göreve başlamak üzere  buğday pazarına gittim ama arabanın üç günde bir oraya gittiğini söylediler. Austın markal kamyonun sahibinin adı Pehlivandı arabası da yeşil renkteydi.

Kamyonun üzerine buğday, un, şeker, ev eşyası yüklenmişti. Üstüne de benimle beraber 15-20 kişi binmişti. Un ve buğday yüklerinin arasında yolculuk başladı.

Çatak yolculuğunda Görentaş’a geldiğimizde şoför kamyondan indi ve bizleri de indirdi. Ben de merak edip sorunca burada bir mübarek yatır yatar ve atlı da gelen arabayla da gelen 500-600 metre yayan yürür ve ondan sonra vesaiti ile devam eder.

Demek ki oraya geldiğiniz zaman o zata hürmeten atlı veya vasıtalı oradan geçemezdiniz öyle bir inanış vardı.

Çatağa vardık otel yok, lokanta yok, sadece lüks lambası ile aydınlatılan Remzinin kahvesi var. Köşedeki masaya oturdum çay geldi, ekmek geldi, otlu peynir geldi. Ben otlu peyniri yemek istemedim ve gizlice atarken  Martanis köyünün muhtarı şükrü bana dönerek: ‘Hocam sen o peyniri gün gelirde ararsın ama bulamazsın’ Gerçekten çok aradığım günler de olmadı değil!

Saat 10 olmuştu yanımdakilere otel ve lokanta var mı? Diye sorduğumda bana bakıp güldüler. Burada otel lokanta ne gezer hocam dediler.

Kahveden çıktık yeşil boyalı tek katlı bir binaya geldik.  Kapı açılınca yerde serili birkaç mitilli yorganlı şilte, birkaç çemberi yere çökmüş somya ile karşılaştım. İşte hocam otelimiz bu lokantayı da yarın görürsün dediler.

O geceyi nasıl geçirdimse! Sabahleyin Reşit’in lokantasına gittim . Her taraf pislik içinde  sinekler uçuşuyor.

Dediler ki: ‘Hocam bu reşit ellerine tükürerek kebap yapar’ O yere hiç uğramadım. Kaç gün peynir ekmek çay zeytin pide ile idare ettim.

Tarih 28 Ağustos 1959 devlet memurluğuna ilk başlayışım. Ve Görentaşın Kaya boğazı köyünde artık öğretmen olarak göreve başladım.

Ay başında 273 Liralık maaşımı alınca Çaydanlık, Çay tabağı, yemek ve çay kaşığı, tas, tabak, tencere, gaz ocağı, gaz yağı, 5 numara lamba, şeker un, peynir, zeytin, makarna, kalem, silgi, defter, mürekkep, divit vs ilk maaşımla aldığım şeyler oldu.

Muhtar Ahmet Sarıbulak iyilik sever ve bonkör bir insandı. Maddi durumu çok iyi de olmasa bana çok yardımcı oldu. Hoş bir insandı ve muhtarlık kanununa da bir hayli vakıf bir kimseydi.

Muhtar bana bir yatak bir de kalın keçe verdi. Ağaçtan yüksek bir ranza  vardı. Keçeyi ranzanın üzerine serdim.Yatakları da açtım. Gaz ocağını kullanmayı yemek yapıp çay işini de hallettim. Bir ev düzeni kurdum ve eksik eşyalarımı da Çataktan tamamlayıp getirdim.Oradaki köylülerden çok anlayış gördüm çok yardımcı oldular.

Bir gün Şeyh Memduh Efendiyi ziyarete gittim. Yanımda da İdris Caniş vardı. İdris Caniş beni tanıştırınca .

Memduh Efendi:’ Bu öğretmen Kemal’e dine’ diye sordu.

İdris’te ‘Beli’ dedi.

Yani bu öğretmen M.Kemal’in dininden mi, laik ve cumhuriyetçi mi ‘ diye sormuştu..

O da evet dedi.

Görentaş’ta kış erken gelir ve havaların da çok soğuduğunu bildiğim için Kasım ayı başında Cafer ağanın ikinci oğlu Yunus’tan tonu 80 liradan iki ton odun aldım. Ve o iki ton odunla kışı geçirdim.

Gören taş’ta iken Cumhuriyet Gazetesine abone olmuştum.Köyümüzün ve Çatak deresinin postacısı Muhtarın ağabeyi Abdurrahman Karabulak’tı.  Sırt postacılığı yaparak kar tipi olmazsa Van Postasını Çatağa Çatak Postasını alıp Van’a götürürdü.

Gazetem geldiği zaman adeta bayram yapardım. Zira dış dünyaya açılmış gibi oluyordum.Gazete geç de gelse ben adeta gazeteyi fırından çıkmış taze sıcak ekmek gibi hissediyordum. Öyle zaman olurdu ki haftalarca gazete gelmediği olurdu.

Şubat ayındayız yarıyıl sömestr  tatili olunca o sıra da askerler şehre gideceklerini söyleyince ben de sizinle Van’a gelmek istiyorum deyince sen de gel hocam bizimle dediler. O zaman ki yol şartları zordu vasıta yoktu va taban teperek yol alıyorduk.

Amasyalı Mehmet Ali, Cideli Hüseyin Çelen, Trabzonlu Şakir, Amasyalı Mehmet  Ali adlı askerlerle yola revan olduk. Kar yağmıyordu tipi de yoktu ama karın yüksekliği 6-9 metre arasında değişiyordu. Yolu ancak telefon direklerinin  başlarıyla takip edebiliyorduk. Telefon direkleri ve teller tamamen karın altında idi. Askerler direk balarına gidip gelerek yolu buluyorduk.

Kızıltaş köyünde kar biraz azaldı. Orada da sulu karla mücadele ede ede Engile indik. Engil de Köy muhtarı  Eyüp beyin hanesine misafir olduk. Yanan sobanın başında elbiselerimizi kuruttuk ve geceyi orada geçirdik.

Sabah olunca Kurubaş yolu üzerinden Van’a vasıl olduk. Yaya olarak çok yol yürüdüğümüz için  hayli yorulmuştuk. Sonunda Van’a vardık ve Van’da herkes bir yana yayıldı gitti. Bu arada bende dinlenmek için Erek Oteline vardım.

Cebimde 270 lira para vardı ve ben de bu paraya Takım elbise diktirmek istediğimi anacak 4-5 güne kadar yetişmesini söyledim ve terzi Cemal Öğrencide benim durumuma vakıf olunca elini çabuk tuttu  zamanında elbisemi bitirdi elbiseye 220 lira gömleğe 25 lira ve 7.5. lirada kravata para verdim ve cebimde kalan birkaç lira ile ver elini Çatak.

Yine Pehlivanın austunine binerek Çatağa vardım. Çatak ta kendime ekmek yapan ve üst başımı yıkayacak birini de bulunca ne kadar sevindim bizlemesiniz.

Okullar Mayıs ayı olunca tatile girdi ve ben de Ardahan’a giderken Yol da Bendi Mahi köprüsü civarında kamyonun radyosundan ihtilal olduğunu öğrendim. Evet 27 Mayıs ihtilali olmuştu o gün. Tatili Ardahan’da geçirdim ve tekrar Çatağa döndüm. Bu arada tayinim de Van merkeze çıktı. Ben de Çatak ve Görentaş’ta görüp tanıdığım dostlarla vedalaşarak göreve başlamak  üzere  Van’ın yolunu tuttum.

(Devam edecek)

Yazarın Diğer Yazıları