Emine Aktaş

UNUTULAN HAYATIN KAHRAMANI

Emine Aktaş

Birçoğumuz o gün dışarıdaki işlerimizi bitirip akşam evimize alın terimiz kurumadan sıcacık ekmeği götürmenin heyecanıyla evinin yolunu tutmuştuk. Dünyanın dört bir yanını etkisi altına alacak virüsten habersiz bir şekilde.

 Birçoğumuz uzun zamandır görmediğimiz eşimizle, dostumuzla küçük, sakin ve huzur veren müziği ile cafede geçirdiğimiz vaktin sıcak sohbetle, samimi gülüşlerle süslenmesinden sonra ufak ama bir o kadar tatlı yorgunlukla evinin yolunu tutmuştu ilerde aynı evde bile olan aile üyelerinin arasına mesafe koyduracak olan virüsün ortaya çıkışından habersiz bir şekilde.

Birçoğumuz gelecekte daha rahat yaşayabilmek için sabahın ilk ışıklarıyla başlayıp akşamın son demlerine kadar çalışmanın verdiği yorgunlukla arkasına yaslanmıştı ilerde en çok sevdiğimiz şeylerden bizi mahrum edecek olan virüsten habersiz bir şekilde.

 Birçoğumuzun annesi akşam ailecek geçirilen en güzel vaktin yemeğini ocağın üzerindeki o mis gibi sıcacık aşını son kez karıştırarak yanımıza gelip rahatça oturdu ilerde her gün gönül rahatlığıyla yaptığı yemekleri artık tereddütle yapmasına neden olacak virüsten habersiz bir şekilde.

 . . .

 Hayatımıza ne de çok değişiklik getirmişti bu virüs, ne de çok değiştirmişti hayatımızı. Aslında unuttuğumuz birçok şeyi bize hatırlattı. İhmal ettiğimiz birçok şeyi önemli kıldı.

 Normal hayatta kafaya takılan küçük şeylerin ne kadar da abartıldığını, kalp kırmamanın ne kadar önemli olduğunu ve yine kalp kıramamanın ne kadar basit olduğunu htirdi bize.

 Yaşlılarımıza merhameti, küçüklerimize sevgiyi gösterdi. Kapı komşumuzun ihtiyacı olan bir ekmeğin ne kadar önemli olduğunu htirdi. Ülkenin dört bir yanından gelen aşkla, sevgiyle herhangi bir karşılık beklemeden ama bir o kadar da tereddütle hareket edilen ve dayanışma ruhunun ağır bastığı görüntüler evde kaldığımız günlerde içimizi ısıttı.

 Birçoğunun sırf geceyi geçirmek için uğradığı evi artık en güvenilir mekanı oldu. En az vakit geçirdiği aile bireyleri ile artık en çok vakit geçiren oldu. Birbirinden habersiz olan aile bireylerinin bağları güçlendi beraber yenilen bir kap yemek ve beraber içilen sıcak bir bardak çay ile.

 Dışarıya o kadar bağımlı olmamamız gerektiğini anladık evde kendi imkanlarımızla üreterek. Yıllardır keşfedemediğimiz yeteneklerimizi keşfettik evde ürettiğimiz küçük ama mutluluk verici şeylerle.

 Ve en önemlisi;

 Biz insanların hizmetine sunulan doğa kendini yeniledi. Yenilemesi şarttı çünkü insanlar hunharca doğaya meydan okuyordu. İnsanların sırf bir anlık zevkleri için doğaya yapmadığı haksızlık kalmamıştı. Doğa layıkıyla almalıydı bizdeki hakkını. Bir zevk uğruna demirler arkasına hapsettiğimiz hayvanlar bizden intikam almalıydı bizleri dört duvar arasına hapsederek. Annesinden ayırdığımız yavru köpek aynı acıyı bize yaşatmalıydı aynı evde kalarak ama en sevdiklerimize sarılamayarak, sarılamamanın “ SENİ SEVİYORUM. “ demek olduğunu htirecek i. Almalıydı doğa bizden, ondan çaldıklarımızı almalıydı.

 . . .

 En acısıyla yaşadık yakınlığı ama bir o kadar uzaklığı aynı evde.

 En acısıyla yaşadık sevdiklerimizin kıymetini bilmeyi.

 En acısıyla yaşadık şuana kadar yaşadıklarımızı, yaşamamanız gerektiğini bilerek.

 En acısıyla yaşadık bir araya gelen rakamların ülke gündemi için ne kadar önemli olduğunu. Artan rakamlar karşısında virüsün bize daha da yaklaştığını ve yine azalan sayılarla her beraber derinden yaşadık söylenilen bir “ ÇOK ŞÜKÜR, İYİYE GİDİYORUZ. “ demenin mutluluğunu en derinden yaşadık.

 En derinden yaşadık ölen Ahmet dedenin torununun yaşadığı acıyı.

 En derinden yaşadık yoğun bakımdaki Ayşe ninenin arkasındaki eşinin telaşlı gözlerin mahcubiyetini, pencere arkasında olup ona yaklaşamamanın mahcubiyetini yaşattı bize Ayşe ninenin eşi.

Ve;

 Hastanede anne babası sağlık çalışanı olan küçük Ali'nin anne ve babasını pencereden dışarıyı seyredişindeki bekleyişi ümidi yaşadık en derinden. Biz de o ümitle bekledik eski günlerimizi. O ümitle bekledik denizin kenarında “

SICAK SİMİT “ diye bağıran amcanın sesini tekrar duymayı. O ümitle bekledik bir önceki günün yorgunluğundan sabah işe geç kalan Ali'nin yalınayak işe giderken ki telaşını görmeyi. O ümitle bekledik sahil kenarında el ele verip yürüyen sevgilinin görüntüsünü bir daha görmeyi. O ümitle bekledik torununu parka götüren yaşlı çiftin mutluluğuna bir daha şahit olmayı. O ümitle bekledik günün bir vaktinde canı sıkılan Ayşe'nin kendisini doğaya bırakmasını ve uzaklara dalıp dalıp gitmesini görmeyi.

 . . .

 İnsanların yokluğuyla doğal yaşam alanı olan sahillere gelen canlılar,

 Kendini tazeleyen, kendini yenileyen göl, deniz, okyanus,

 Şehir merkezine gelen yabani hayvanlar,

 Ve yıllar sonra rengarenk olan doğa

 BİZ, BİLDİĞİMİZ DÜNYAYI, YAŞADIĞIMIZ HAYATI ÖZLEDİK..

Yazarın Diğer Yazıları