Dr. Muhammet Veysel Zortul

Yırtık Gömlek

Dr. Muhammet Veysel Zortul

Uzunca koridorda yürürken endişeliydi. Nice zamandır efendisinin kendisinde gönlü olduğunu biliyor ve kaçabildiği kadar kaçıyordu. Ancak daha nereye kadar kaçabilecekti? Altı üstü bir köle değil miydi? Bir meta gibi pazarlarda satılan, değil asgari insan hakları, yaşama hakkı bile olmayan bir köle…

İçeri girdiğinde, kandillerin ışıkları ile kızıl bir renk almıştı L şeklindeki odanın duvarları. Hem sadece duvarlar da değil tüm eşyalar da bu geceye has olmak üzere kızıl bir renge bürünmüş gibiydiler. Yine çok güzeldi efendisi. Herhalde Mısır'ın en güzel kadınıydı. Yarı üryan uzandığı yatağında, tüm çekiciliğiyle yanına çağırıyordu. Bir yolunu bulup çıkmalıydı bu odadan ama nasıl? O dakikada L şeklindeki oda,adeta U şekline dönmüş, sadece bedenini değil ruhunu da sıkmaya başlamıştı.

   Efendisi kalktı ve yanına kadar geldi. Bir mabedi tamamlayan iki minare gibi dimdik duruyorlardı. Ancak bir minarede olması gereken sabitlik yoktu her ikisinde de. O birkaç adımlık odada, iki titrek kış kuşu gibi karşılıklı duruyor ve mütemadiyen birbirlerine bakıyorlardı. Saray bandosunun davulcusu gibigüpgüp vuran kalp atışlarını duyacak kadar da yakındılar ayrıca. Hele efendisi kandilleri söndürünce, etraflarını kalın bir yün yorganı gibi çepeçevre saran karanlık, aralarındaki mesafeyi daha da kısaltmış gibiydi.

 Sanki o dakikada, ağır ağır üzerlerinedökülen zifiri karanlık, ölümle kardeş olup kendilerini her taraftan kuşatmış ve bu kuşatılmayla birbirlerine sığınmaktan başka çareleri de kalmamıştı. Neyse ki hala aklı başındaydı. Efendisinden daha fazla yaklaşmamasını istemek için ağzını açmaya çalıştı fakat nedense yapamadı. Ne zaman ağzını açmaya kalksa içinin ta derinliklerinden boğazına kadar yakıcı bir alevle sarsılıyor, tükürük bezleri iflas etmiş gibi ağzı kuruyor, yutkunma melekesini kaybettiği hissine kapılıyordu. Aslında iki de bir yukarı çıkıp kekremsi bir tatla boğazını yakan asıl şeyin vicdanı olduğunu biliyordu.Evet, efendisi Pofitar, Kral Aphophis'in biricik veziri ve kendisinin de efendisiydi. Hal böyleyken hâmisine nasıl ihanet edebilirdi?

Sıkıntıyla saç diplerinden yüzüne doğru bir mecra tutturan soğuk terleri, beline doğru akarken bedeni kasılıyor, içinde o güne kadar hiç hmediği garip bir hercümerç yaşanıyordu. Efendisi bir adım daha atıp iyice sokulurken sıcak nefesini yüzünde hmeye başlamıştı. Ağızlarından çıkan buğular, akacak bir mecra bulamadıklarından olsa gerek birbiri ile karışmış ve bu karışımla beliren hafif loşluk, seyyar bir lamba gibi ortalarında asılı kalmıştı. Ömründe hiç yaşamadığı duygulara yelken açarken efendisi,kadife bir kumaşı andıran yumuşacık elleriyle sanki bir kelebek avlayacakmış gibi dikkatlice kollarından tutup kulağına doğru eğildi:

"Merak etmeYosef!Kocam Potifar yok! Nedimelerim yok! Kısacası hiç kimse yok! Bu sabah Nil taştı! Herkes şu anda Nil kenarında!"

"Yanılıyorsunuz Efendim! Biri var!"

"Kimmiş o!"

"Senin de benim de yaratıcım olan Allah!"

"Ama ben inanmıyorum ki!"

"Keşke inansan Zeliş!"

"O halde sana bir teklifim var; eğer benim olursan söz putperestliği bırakıp senin Allah'ına iman edeceğim."

"İman etmeni isterim ancak bu şekilde değil. Çünkü Allah kendisinden korkanların kötülük yapmasını murat etmez ve zinayı kesinkes yasaklar!"

"Biliyor musun Yosef, ben bir rüya gördüm. Rüyamda soyumuz seninle devam ediyordu. Bu rüyayı defalarca gördüm hem de."

"Rüyalar göründüğü gibi değildirler Zeliş. Her birinin tabiri çok farklı olabilir. Kim bilir belki de ben, evlatlık aldığınız kızınız Asenat ile evleneceğim ve soyunuz da bu yolla devam edecek. Ya da sen sabredeceksin! Sabrına karşılık Yüce Allah, helal yolla bizi kavuşturacak."

"Keşke sabredebilsem ancak sabrım taşalı çok oldu Yosef!.." Efendisinin narin elleri, bir anda kuduz mikrobuyla malul iki güçlü pençeye dönüşürken bedenini ondan kurtaran Yusuf, var gücüyle kaçmaya başladı. Kendisini kapıya atmıştı ki Züleyha gömleğine yapıştı ve gömlek arkadan yırtılıverdi.

   Bir köleydi Yusuf. Tarihin bir daha hiç şahit olmayacağı kadar yakışıklı bir köleydi. Tek sermayesi, üzerindeki gömlek olan bir köleydi hem de. O gece, sadece gömleği yırtılan Yusuf, aynı zamanda bu arkadan yırtılan gömlekle temize çıkacak ve ar gömleğini yırtmamasının karşılığı olarak Mısır'a sultan olacaktı…

Yazarın Diğer Yazıları