Dr. Muhammet Veysel Zortul

Mustafa Kemal Niçin Büyük Bir Liderdi?

Dr. Muhammet Veysel Zortul

1-Devamlı halkıyla iç içeydi. Nereye gitse hemen etrafında bir hale oluşur ve onunla bir kez bile göz göze gelenler, ondan bakışlarını çekip alamazlardı.Her şeyden önce bakanlarda bir daha bakmak hissi uyandıracak kadar yakışıklı, karizmatik bir adamdı Kemal Paşa. Kalemle çizilmiş gibi düzgün kaşlar, deniz gibi aydınlık, ışıl ışıl gözler, ucu hafif kalkık, her iki yana aynı oranda yaslanmış burun, bakımlı, doğal, ifrata kaçmayan bıyıklar, gamzesiz, pürüzsüz hafif çıkık ve bu yönüyle parçası olduğu çehreyi devamlı surette güçlü gösteren çene, elmacık kemiklerini göstermeyecek kadar dolgun yanaklar, muntazam kulaklar, nizami favoriler ve sanki hiç savaş görmemiş, hiç çöllerde kalmamış, hiç parasızlık çekmemiş, babasızlık nedir bilmemiş gibi çizgilerin esir almadığı pürüzsüz bir yüze sahipti.

 

2-Önceliği insandı. Zaten askerlik hayatı boyunca öncelikle emrindeki askerlerin gücüne, potansiyeline, inancına ve kabiliyetine bakmış,  bunların tamam olduğuna kani olduktan sonra araç gereçle ilgilenmişti. Ona göre, bir başarıda veya bir savaşın kazanılmasında en önemli etken, beden veya o bedenin deruhte ettiği maddi şeyler değil, bizatihi ruhtu. Zaten kendisi de her daim capcanlı bir ruha sahipti. Bu ruhla şartlar ne olursa olsun bedbin olmaz, ümitsizliğe kapılmaz, ne kadar sıkıntı yaşarsa yaşasın kendisini bırakmaz, yeis duygusunun ruhunu esir almasına fırsat vermezdi.

 

3-Devamlı surette genç bir ruha sahipti ve bu gençlik, bedenini de her daim dinç tutuyordu. Kurtuluş Savaşı'na başladığı otuz yedi yaşında ne ise ihtimal yaşasa yetmiş yedisinde de çehresi aynı hatları ile kalacak, kanı aynı delilikte akacak ve bu daimi deveranla yüzü daima kanlı, gözleri hep ışıl ışıl parlayacaktı. Zaten bu ruhtu ki onu girdiği her mücadeleden zaferle çıkarıyordu.

 

4-Birilerine yaranmak, şirinlik yapmak, olduğundan farklı görünmek gibi bir derdi yoktu. O neyse oydu; kararlı, cesur, atak… Pascal'ın bir vesile ile tarif ettiği 'Büyük Adam' tarifine tamamen uyuyordu. Çünkü o, her iki uçta gezmeyip ortayı da doldurabilen bir adamdı.

 

5-Hayata akan bir su nazarıyla bakmaz, olayların gidişine kendini kaptırmaz, tam tersine her bir olayı, üzerine binip dolaşacağı bir at gibi görür, bazen de o attan atlayıp başka bir vasıta ile olayların önüne geçer ve bu arada yol boyunca şahit olduğu her bir ayrıntıyı uzun uzun düşünür, karar verdi mi de uygulardı. Dolayısıyla acabası olmayan bir adamdı. İyi satranç oynayan usta bir oyuncu gibi bütün ihtimalleri büyük bir maharetle görür, en zor şartlarda bile muhakkak bir hamlesi daha olurdu.

 

6-O aynı zamanda her daim düşünen, yeni yeni fikirler geliştiren, mevsimi geldi mi de bu fikirleri hayata geçiren bir adamdı. Birçokları gibi düşünmeyi erteleyen, vakti geldiği halde kimi mülahazalarla fikirlerini nadasa bırakan adamlardan değildi. En imkânsız anlarda bile muhakkak bir fikir bulur ve bu fikri karşısındakine de aşılardı. Çanakkale'nin en çetin safhalarında, kurşunu bittiği için kaçan askerlerine süngüleri olduğunu, dahası bir cana sahip olduklarını, düşmanı oyalama açısından ölümün dahi bir seçenek olduğunu anlatmış ve onları ikna etmişti. Onun her şartta bulduğu yeni yeni fikirler ve bu fikirlerin aksiyona dönüşmesiyle Gelibolu, İtilaf güçleri için tam bir cehenneme dönüşmüştü…

Yazarın Diğer Yazıları