Dr. Muhammet Veysel Zortul

Memnu Meyve

Dr. Muhammet Veysel Zortul

'Ben senin için memnu bir meyveyim sadece!'

 

Birkaç gündür Aklima'nın kurduğu tek cümle buydu ve bu tek cümle, Kabil'in çıldırması için yetiyordu. Oysa o istiyordu ki artık olanları unutsun ve kendisine karşı kırıntı nev'inden bile olsa sevgi sözcükleri kursun. Sükûnetini muhafaza ederek yumuşak bir eda ile

 

"Benimle niçin konuşmuyorsun Aklima?" diye sordu. Aklima sert bir şekilde "Habil'i neden öldürdün?" diyerek sorusuna soruyla karşılık verdi. Artık anlıyordu ki ona mantıklı bir açıklama yapmadığı sürece araları düzelmeyecekti. Her şeyi olduğu gibi anlatmaya karar verdi:

 

"Şimdi beni çok iyi dinle Aklima! İyi dinlersen inanıyorum ki bana hak vereceksin. Bir akşam babamız Âdem, ben ve kardeşim Habil'i yanına çağırarak evlenme çağımızın geldiğini söyledi ve bizden evlenip barklanmamızı istedi. Ben Habil'in ikizi Lebûda ile Habil de seninle evlenecekti. Babamın kararı kati idiyse de itiraz ettim. Çünkü sen daha güzeldin ve bunda bir haksızlık vardı. Bunu çekinmeden babama da söyledim. O da Allah'a kurban takdim etmemizi ve kurbanlardan hangisi kabul edilirse onun haklı olduğunu ifade etti. İkimiz de takdim ettik ancak Habil'inki kabul gördü."

 

"Çünkü sen zirai ürünlerinin en kötüsünden hem de az miktarda takdim ettin. Oysa kardeşin Habil, sürüsünün en iyilerinden ve de bolca takdim etti."

 

"Yüce Allah ki, sınırsız kudrete sahipken benim sunduğumun az ya da çok olması neden bu kadar önemli olsun ki?"

 

"Yüce Allah sunduğunuzun azlığına çokluğuna bakmaz Kabil! O insanın niyetine bakar! Senin niyetin halis değildi ki onunkini gökten inen bir ateş kapladı, seninkileri de yırtıcı kuşlar yedi."

 

"Öyle ya da böyle; kardeşimden nefret ettim ben. Babam da bunu bildiği halde onu bana emanet ederek Kâbe'yi ziyarete gitti. Bu nefretle onu gözetlemeye başladım. Uyuduğu bir esnada bir taş alıp yanına gittim ve tam başına indiriyordum ki uyandı. Ancak ilginç bir şekilde hiç korkmadı. Çok rahattı ve bu rahatlığı beni daha da delirtmişti. İstedim ki o da bana karşılık versin ve birbirimizden hıncımızı alıncaya kadar dövüşelim. Ama bütün tahriklerime rağmen buna yanaşmadı. Sadece:

 

'Andolsun sen beni öldürmek için bana elini uzatsan da ben seni öldürmek için elimi uzatmam. Ben âlemlerin rabbinden korkarım. Ben dilerim ki sen benim günahımı da kendi günahını da yüklenesin ve cehennem halkından olasın. Zalimlerin cezası budur' dedi. Son cümlesi ile gözüm tamamen karardı ve hiç düşünmeden onu öldürdüm."

 

"Babam onu sana emanet etmişti Kabil! Emanet öyle bir şeydir ki gökler, yerler hatta dağlar onu yüklenmekten kaçınırlarken sen yüklendin ve sonra o emanete hıyanet ettin. Sen çok zalim çok cahilsin!"

 

"Beni böyle aşağılama Aklima!"

 

"Aşağılık değil misin? Bundan sonra her yıl biraz daha çoğalacak insanlığın işleyeceği her katliamın bir misli de sana yazılacakken hala aşağılık olmayacak mısın?.."

 

"Ben yine de masumum Aklima! Aslında bunların hepsi de annemin suçu. Eğer annemiz o memnu meyveyi yemese cennetten çıkmayacaktık ve tüm bunlar hiç olmayacaktı."

 

"Annem hakkında böyle konuşma Kabil! O yaklaşmaması gereken meyveye unutarak el uzattı! Hatasını fark eder etmez de bin pişmanlıkla yine Rabbine sığındı. Sense nefsinin arzularına bile bile alet oldun, şeytanın emirlerini itirazsın yerine getirdin. Eminim ki sen ve senin gibiler dünya durdukça hep bu memnu meyveden bahisler açıp annemi suçlayacaksınız! Sanki iradeniz yokmuş gibi yaptığınız her hataya kılıflar bulacak, masum olduğunuzu iddia edeceksiniz!"

 

"Peki, ne yapmalıyım Aklima?"

 

"Madem annemden örnek verdin, o halde onu örnek al ve Rabbine tövbe et! Umulur ki kurtuluşa erenlerden olursun. Şüphesiz Allah çok affedici çok bağışlayıcıdır."

 

"Çok kırgınım Aklima! Bana haksızlık edildi!"

 

"Of Kabil! Birine ne kadar da çok benziyorsun!.." Sustu Aklima ve cümlesini devam ettirmedi. Cümlesini devam ettirmese de onu İblis'e benzetmişti Aklima. İblis'e benzetmişti çünkü o da haksızlığa uğradığını düşünenlerdendi…

Yazarın Diğer Yazıları