Dr. Muhammet Veysel Zortul

Cesim Abi De Bizi Görecek Mi

Dr. Muhammet Veysel Zortul

Şöyle ağız tadıyla bir kitap kıraat etmek için emektar sandalyeme kurulmuştum ki bir anda odama giren ve etrafımı saran zamane çocukları, masamda bana yarenlik eden telefonumla dalga geçmeye başladılar. Cevap vermek yerine elime aldığım doksan dokuzluk tespihimi ağır ağır çekmeye başladım. Her ne kadar oralı olmamaya çalışsam da afacanların fısıltılarına bigâne kalabilmek ne mümkündü.

"Baksanıza tuşları da var."

"Bu da telefon, değil mi?"

"Konuşma yapılıyor mu acaba?"

"Kamerası gizli mi yoksa?..." Onlar telefonuma tarihi eser muamelesi yapadursunlar, gayr-i ihtiyari daldım ve seksenlerin ilk çeyreğine yani henüz paçalı don giydiğim çocukluğuma gittim. Bir yaz günü Annem, teyzeme telefon etmem için beni komşu eve göndermişti. Bir koşu gitsem de içeri hemen girmeyip utana sıkıla kapıda bekledim. Evin hanımı ağır ağır kapıyı açarken yol boyunca ezberlediğim cümlelerimi son bir kez daha tekrar ettim ve kem kümlerle söze girdim:

"Abla! Annem dedi ki; teyzemi arayacakmışız ve bize gelip gelmeyeceğini soracakmışız." Teyze cevap vermedi ama içeri almak gibi büyük bir lütufta bulundu. Daldan kopardığım bir yaprakla çamurlu ayakkabılarımı sildim ve mahcup bir eda ile süzülüverdim içeriye. Telefon edeceğiz ama telefon öyle herkesin ulaşacağı bir yerde değildi ki. Abla ayağının altına koyduğu tabureye çıkarak telefonun üzerindeki el emeği göz nuru dantelli örtüyü hafifçe kaldırdı. Bir anda arzı endam eden telefona, fal taşı gibi açılmış gözlerle ve adeta 'Dallas' filminin final sahnesini izler gibi bakmaya başladım. Abdestli olduğunu düşündüğüm eliyle ahizeyi dikkatlice kaldıran abla, ağır ağır başladı aygıtın kolunu çevirmeye. Kol çevrildikçe nabzımın atışlarında bir artış oluyor ve neredeyse nefes dahi almadan ahizenin bana uzatılmasını bekliyordum. Ve derken o tok ses:

Alo? Ben santral!" O saniyeye kadar beş parmağının beşiyle ahizeyi sıkıca kavrayan abla, sanki saatli bir bombaymış gibi hemen elime tutuşturunca yutkunmaya bile fırsat bulamadan

"Alo, Cesim Abi?" dedim çabucak.

"Evet!"

"Şey Cesim abi, beni tanıdın mı?"

"…"

"Hani geçenlerde de aramıştım ve teyzemi bağlar mısın demiştim ya!"

"Uzatma da sadede gel!" Allah'ım şu samimiyetimize bakar mısınız? Çocuğum ve 'saded' kelimesinin ne olduğunu tam olarak bilmiyorum ama muhtemelen 'Arayı uzatmayalım, eve de beklerim.' demek istiyordu. Heyecandan ezberlediğim tek cümlemi de unutmuştum ama Allah'tan çabucak toparladım:

"Çok sağol abi! Bir ara gelirim inşallah! Şimdi rica etsem teyzemi bağlar mısın, 22-14'ü?" telefon kapandı ve beklemeye başladım. Aslında uzun süre bekledim ama hiç önemli değildi. Ben ki koskoca santral Cesim Abi'yle yani devletin tanıdığım tek memuru ile konuşma bahtiyarlığına ermiştim. Derken Cesim Abi bağlantıyı sağladı ve teyzemle konuşup ahizeyi usulca ablaya uzattım. Ellerimin kirli olabileceğini hesaba katan abla, ağzıyla şöyle bir 'Hoh' yapıp hafifçe buğulanan ahizeyi, yazmasının işlemeli yeriyle silerken göz göze geldik. Hafifçe sırıtarak başımı eğdim ama o, sanki üzerimde bulunan yamalı dona kadar kendisine borçluymuşum gibi minnetle baktı yüzüme. Utandım, sıkıldım ama ablaya da hak verdim. Neticede koca mahallemizde, telefon olan tek ev burasıydı ve bu müstesna evin biricik hanımı da kendisiydi. Bu yüzden büyük bir tazimle kendisini selamlayıp evime döndüm.

   'Hey gidi yıllar!' diye bir ah çekip yeniden masama döndüm ve telefonuma takılan çocuklara baktım. Belki de haklılardı. Yeni nesle göre, kullandığım telefon fî tarihinden kalmaydı. 'Akıllı' her ne demekse o özelliği de yoktu. Kamerası bulunmadığından selfi de çekemiyordu… Evet, haklılardı ama bu çocukların bilmedikleri bir şey vardı; Biz 'Santral Cesim Abi' nesliydik. Bir telefon konuşması yapabilmenin ne denli zor ve aynı zamanda ne kadar kıymetli olduğunu şükür ki bilen bir nesildik. İyice eğlenen çocuklar odamdan bir bir sıvışırken arkalarından iç geçirerek baktım. Telefonlarında her türlü teknolojik imkân bulunan bu çocuklar, bizimki gibi bir kıymet ve tecrübenin belki de hiçbir zaman farkında olamayacaklardı.

Not: Sevgili okurlarım; Ağustos ayı boyunca güzel şehrimiz Van'da olacağım. Eğer müsaadeniz olursa yazılarıma bu süreçte ara vermek istiyorum. Allah kısmet ederse Eylül ayında yeniden görüşmek dileğiyle. Sevgi ve saygılarımla…

Yazarın Diğer Yazıları