Dr. Mine Kılavuz Ongün

Utkuya giden umutlu yolculuğun mektubu

Dr. Mine Kılavuz Ongün

Hastanenin yakınındaki parktalar. Randevu saati neredeyse gelmek üzeredir. Mini mini sarışın bebekler tombul elleriyle kumla oynuyor, bankta oturan, yakın gözlüğünü takmamış yaşlı kadın 1 metre öteden tutuğu kitabını okumaya çalışıyor,  yerleri süpüren görevli sinirli, söyleniyor. Öbür tarafta bir genç dadı,  üzerini kirleten çocuğu temizlemeye çalışıyor. Gençler sarmaş dolaş gezerken, onlar da hayatın başka bir kısmındalar.

Parkın renklerinden ayrılıp hastaneye geliyorlar. Duyacaklarının heyecanını hissederek koridorlar geçiliyor.

 Asansörden inince tam karşıda bulunan hastanenin o en görkemli yerindeki panonun yanına geldi. Her gelişinde yaptığı gibi, okumaya başladı. Ne çok insan, ne çok şey yazmıştı. Panoda iki kısım vardı. Tedavi sürecinde olanların yazdıkları ve tedavi sonrasında mutlu sonla tanışanlarınkiler… Her iki bölümü ayıran, sadece bir ince bölmeydi. İnce ama geçilebilmesi en zor hattı bu. Zafer çizgisiydi, ötesi ise utkuydu.

 Yazılanlar bu yola girmeyenlere göre basit, belki sıradan cümleler fakat onun ruhunda büyük etkiler yaratıyor. Birçoğu içini umutla dolduruyor, bazen yaşadığı iç hüznü ise, diğer ihtimallerin sonucu. Şimdi bölmenin birinci kısmındaydı. Bir gün, evet bir gün her şey değişecek, belki de kendini diğer tarafta bulacaktı.

Uzun zamandır, bebek bekleyen arkadaşlarına gıptayla bakmaya, istemedikleri halde bebek sahibi olanlara imrenmeye alışmıştı.

Yine de, arkasına bakınca epey yol aldıklarını görüp sevindi.  Önünde kimi yerde dimdik yokuşları, keskin virajları olan bir yol uzanıyordu. Bu yazılanlar da kat edilen aynı, belki daha zorlu yolların eseri değil miydi?  "Uzunca bir süre bekledik, şimdi bebeğimizi kucağımıza aldık, çok mutluyuz. Hastanenize teşekkür ederiz" diyor bir notta.  Bir başkası yaşadığı süreci anlatıyor ve minnettarlığını dile getiriyor. İşte mutsuz bir not. Öyle çok yaşantı var ki ve çeşitli. Kimisi mutlu sonla bitmiş, bazıları ise umudunu yitirmeden yoluna devam ediyor,  "Oradakiler, benden az sarsılmamış " diye düşünüyor.

Yıllardır bir çocuk sahibi olmak için tüm tedavileri denemişlerdi.16 yıl dile kolaydı. Tam da yolun sonuna geldiklerini düşündükleri bir zamanda, tesadüfen rastladığı bazı bilgilerle, bu hastaneye ulaşmış ve tesadüfe itaat ederek, her şeye yeniden başlamışlardı.

Her görüşmede, doktorların bakışlarına bir anlam yüklemeye çalışıyor. Tedavi kimi zaman istenen sonucu vermiyor. Başa dönüp her şey yeniden gözden geçiriliyor, alternatifler değerlendiriliyor.  Yol aldıkça, her geçen gün telaşı daha çok artıyor, kalbi daha hızlı çarpıyor.

Son tedaviden sonra bir randevu ayarlandı. Tedavinin başarılı olması için, aylık döngünün gerçekleşmemesi bekleniyordu. Fakat o ay tam tersi oldu.

Gerek yok diye düşünse de, doktorunun yapılmasını istediği testi yine de yaptırdı. Sonucun olumsuz olacağından emin bekliyorlardı.  Tahlil kâğıdını eline alıp doktorun odasına yöneldi.

 Ümitsizce göz ucuyla kağıdı inceliyor. Bu süreçle ilgili bir çok terim öğrenmiş ti : ,Over kisti, ovulasyon, endometriyozis, FSH, LH, HCG… Bu kez gördüğü değer, daha öncekilere hiç benzemiyor, çok yüksek...

Saniyeler içinde neler neler düşünüyor. Birkaç gün önce sohbet ettiği annlerden biri, aylar sonra belki kendisi olacaktı.  Belki de o çizginin diğer tarafına atlamışlardı kim bilir? İçinde uyutulması mümkün olmayan umut yeniden uyanmıştı.

 Yine de, yüzünde yara gibi duran gülümseme, ortadan kaybolmak için fırsat bekliyor gibi.

Girdikleri odada duydukları, konuştukları ayaklarını yerden kesmeye yetiyor. Yıllardır beklediği sözler nihayet doktorun ağzından dökülüyor: "Gözünüz aydın, hamilesiniz." Bundan güzel cümle olur muydu?

Sonra, yapılacaklar planlanıyor, kontrol günü kararlaştırılıyor. Odadan çıkınca, vücudu ona her zamankinden hafif gelmişçesine, hızlı adımlarla yürüyor... Artık panonun öbür tarafına geçmeye az kaldı…

Bir kontrol günü, "bebekleriniz ikiz " diyorlar. Mutluluk birken iki oluyor. Zaman ilerledikçe hamilelik sorunsuz devam ediyor, buna rağmen endişe de onu hiç terk etmiyor.

Eşi daha sakin durmaya çalışıyor, heyecanını belli etmiyor, ama en az onun kadar endişeli.

Sonra…

Elleri fildişi rengi tazeliğindeki iki minik bebek kucağındadır.

Bunun verdiği mutluluk ise hiçbir söz ve sanatla tarif edilemez.  Ve sonra o da kendisine olduğu gibi, başkalarına da umut olsun diye bir mektup yazıyor. Biliyor ki, hastaneye göndereceği bu mektup, panodaki o ince çizginin aşıldığı zafer kısmında yer alacaktır. Mektubun sonunu şöyle bağlıyor:

"…Fakat bebeklerimiz olduktan sonra bu yazki 10. Yıl şenliklerinde gördüm ki, bebeği olan o kadar çok kişi var ki. Sakın vazgeçmeyin. Belki çok zorluklar çekiyorsunuz ama sonuca ulaşınca bunların hepsi birer anı olarak kalıyor.

Dilerim şu asansör kapısından içeriye giren herkes dileğine kavuşur. Dualarım sizinle"

Ve 13. doğum günlerinde, hayattaki en büyük hediyesi olan ikizleri Umut ve Utku'ya bakarken yaşadıklarını tekrar hatırlayıp, gururla, sevgiyle ıslanan gözlerini siliyordu.

Yazarın Diğer Yazıları