Dr. Mine Kılavuz Ongün

Tepebaşı Mahallesi

Dr. Mine Kılavuz Ongün

Dostlukların sıcacık olduğu,çat kapı gidildiğinde kimsenin "niye geldin" diye sormadığı, o saatte  gelişini yadırgamadığı mahallemizdi  Tepebaşı…

 

Müstakil ve genelde tek katlı,kimisi bahçeli evler…Evimizin  önündeki ark'tan geçen,bahçelerin sulandığı, kapı önlerinin yıkandığı kehriz suyu ...Bazen bu su için bahçesi olanlar arasında tatsızlık çıkar,suyun önü kesildiği için küçük  tartışmalar olurken, olanları izlemeye hevesli biz çocukların keyfine diyecek olmazdı.

 

Mahallenin devamındaki sokakta bir pasta imalathanesi ve  pişen kurabiyelerin kokusu, oradan geçenleri cezbederdi.

 

Değirmenbaşı denen, bir piknik yeri vardı yakında: Öyle çok teferruatı olmayan,yazın baharın güzel günlerinde komşuların semaverlerini alıp gittiği,küçük bir dereciği olan,Hıdırellez'de dileklerin suya atılıp ,gerçekleşmesi için dualar edildiği ,şimdilerde ne yazık ki betonlaşmadan nasibini almış olan Değirmenbaşı.  O yıllarda  kapılar sıkı sıkı kilitlenmez,evlere gelen misafirler,çat kapı gelen komşular eksik olmaz,sohbetlerin tadına doyum olmazdı.

 

Beşyol'ayakındı evimiz .Nedense o zamanlar bu mesafe  pek bir uzak gelirdi bana ..Mahalleye Beşyol tarafından girişteki Niyazi dedenin bakkalına gidip ekmek almak, uzun bir yolu katetmek anlamına gelirdi .Çocuk gözüyle dünyaya bakmak farklıydı işte.

 

Evimiz sarı antreliydi büyük camekanları olan.Kapısı emaneten kilitlenir,eveasıl girişler antreyi geçtikten sonraki kapıdan yapılırdı.Bahar ve yaz aylarında adeta burada yaşardık.Mahalleden geleni geçeni seyreder,misafirlerimiziağırlar,komşularımızla burada toplanır,kahvaltımızı bile burada yapardık.Evimizin büyüğü babaannem sabah erkenden kalkar,semaveriateşler,sabahın ilk taze çayını içer, bu yalnızlığa sadece 1 bardak çay içimi tahammül eder,sonra herkesi uyandırırdı.Tatil günlerinde bile tembellik yapıp,geç kalkmamıza müsaade etmezdi.Daha saat sabahın 7'sinde "kalkın neredeyse  öğlen oldu" diye seslenişi kulaklarımdadır.

 

Herkesin evinde televizyon ne gezer? Zihnimde hayal meyal kalan, daha çok büyüklerden dinleyerek canlandırdığım fotoğrafta, karşı komşumuzda bütün mahallelinin televizyon izlemek için toplandığını görüyorum şimdi…Ev sahibi komşu teyze ordaki herkese çay ikram ediyor,çay faslı bitince evin beyi "karpuz kes"komutunuveriyor..Televizyona ayrılan kısıtlı zaman bitiyor,sohbetbaşlıyor.Kimsenin lafı kimseye dokunmuyor.Aynımahallede,bir evde oturur gibiyiz.

 

Kışlaya yakındı mahallemiz. Bazen askerler  sokağımızın toprak olan yolundan geçer,bazen tozu dumana katarak koşarlar, idman yaparlardı.YAAYLALAR  YAYLALAR…Hep merak ederdim nereye gittiklerini.

 

Yılın 8 ayının kış olduğu bir şehirde sadece yaz günlerinden bahsetmek olmaz.Kış öyle bir karşılanır ve konuk edilir ki,uzun uzun kalışı, hiç gitmek istemeyişi bu yüzdendir sanki.Bu dünyada  kim kime aylar öncesinden ,gelecek diye hazırlık yapar? Ancak insanın yavuklusu yapar bunca hazırlığı.Odun kömürden tutun da,yiyecek ve giyeceğe kadar daha yaz bitmeden ,yavuklu yola çıkmadan hazırlanmıştır.Kış gelir gelmesine de,toprak damlı evlere hiç iyi gelmez,hoş gelmez.Tepebaşı Mahallesi ile ilgili zihnimdeki resimde kar küreyenler ,evin damı  akmasın diye tedbir alanlar da  vardır.Misafirliğin fazlasının kötü olduğunu gel de anlat kışa.Gitmek bilmez bir türlü.Gideceği zaman şenlikler ,Değirmenbaşında  kutlamalar,dualar,ardından pikniklerle yolcu edilir.Hıdırellez Mayısla beraber gelmiş,kışı uğurlamıştır.Mahalleli durur mu artık,hava ısındı ya,bahçelerde semaverler yanar,çaylar içilir,bazen hızlarını alamayarak denize gidilirdi.Klasik olarak, her mahallede yapılan,bir dolmuş ayarlanıp ,çoluk çocuk kadın erkek pikniğe gitme seramonisi ,bizim mahallede de heyecan yaratırdı.

 

"Evdeyseniz annemler bugün size gelecekler" haberini komşu teyzelere ulaştıran biz çocuklar,nedense misafirlikte ikram edilen çaylardan hak ettiğimiz kadarını içemez,yine de utancımızdan bir bardak daha  isteyemezdik.Olsun biz  bir çözüm yolu bulmuş,  özgürlüğümüzü ilan etmiş,mahallenin çocukları kendi  aramızda toplanır olmuştuk.Annelerimizden istediğimiz tek içecek çaydı.Çayın yanı boş olmasın diye de,o zamanlar metrekareye daha fazla ağacın düştüğümahallede  piyes tarzında oyunlar sergilerdik.Kostümlerimiz genellikle evden bulduğumuz, modifiye ederek, belimize,kolumuza dolayarak hazırladığımız ve işimiz bitince sağ salim sahibine teslim ettiğimiz kumaşlar ve yazmalardı.Senaryo ise tamamen bize aitti."Fidanlar Ölürken","Kraliçe" ,"Dülkürüş Hanım" ismini hatırladıklarım…

 

Sokağımızın bir ucu Beşyola ,diğer ucu biraz daha aşağıda Dere Mahallesine, kehriz ve bostanlara çıkardı.Beşyola  henüz gelmeden sola kıvrıldığımızda geçtiğimiz sokak ,bizi hastane yoluna  veya hamama çıkarırdı.Bu yolculuğun  hastane kısmını pek sevmezdim de,hamama gitmek güzeldi.En çok da dönüşünü severdim.Mevsim kıştır ve evde bizi  kuzine sobanın ısıttığı sıcacık bir oda,sobanın üzerinde pişen yemeğin kokusu ve çayın cızırtısı beklemektedir.O sobanın fırınında neler pişerdi neler…Ayva ile patates ,bir de misafirler gelince değişmeyen ikram olan  Van Pastası favorilerimdi.

 

Sabahın çok erken saatlerinde İnönü İlkokulu'nun yolunu tutardık.Hava henüz aydınlanmamışken okula gitmek,mahalledeki köpeklerin saldırılarına uğramamak,grup halinde dahi olsak, maharet ve cesaret isterdi.Fakat babalarımız bunu şansa bırakmaz,ellerinde  bastonlarla ,dönüşümlü olarak bize belli bir noktaya kadar eşlik ederlerdi.

 

Ramazanlar,bayramlar,düğünler,piknikler,gezmeler,sohbetler…Kısacası yaşam kokan anılarımız zihnimizde kalırken mahallemiz de kaçınılmaz değişimden nasibini aldı.

 

Bir varmış,bir yokmuş şimdi mahallemiz…

 

Geçen gün,bu yazıyı yazmama sebep olan bir telefon aldım.Bende kayıtlı olmayan bir numaraydı arayan.Ses yabancı gelmiyor ama tanıdık da değil.. Sıcacık konuşuyor,tanımadım diye sitem ediyor.O ipucunu verir vermez,şimşekler çakıyor ,Tepebaşına gidiyorum."Zannedersem bu oturduğum yer sizin merdivenlerin olduğu yer" diyor."Kehrizden su içerken annene yakalanmıştık.Her yer değişmiş.Acaba Semra Ablaların evi burası mıydı?Songül Ablaların bahçesindeki tırmandığımız ağaç burada mıydı ,bilemedim.Hiçbir şey yerinde değil."

 

Şöyle bir düşündüm: Mahalle değişmişti ama her şey yerinde bile  kalsaydı,o mahalleyi Tepebaşı Mahallesi yapanlar oradalar mıydı?

 

Yaşım başım yettiğince anlattıklarıma biraz daha tarihsel bir boyut  ve renk katmak için,babamın yıllar önce kaleme aldığı Tepebaşı Mahallesini anlatan yazısını buraya eklemek isterim.Bu yazıda komşular isimleri ve lakaplarıyla  zikredilmiştir:

 

YAZAN: NEDİM KILAVUZ
YIL:1996

 

 

İlkokul 3. Sınıfta Hayat Bilgisi Dersindeki ödevim  “Çevremiz ve Mahallemiz”konulu yazıda ,doğup büyüdüğüm yer olan Tepebaşı Mahallesi ile ilgili şu cümleler var:

 

“Büyüklerimin anlattığına göre,Tepebaşı Mahallesi,eski Baytar Sokağı diye bilinir.Mahallemizde eskiden Veteriner Müdürlüğünün aygır deposu varmış.bu yüzden de bu isim verilmiş sokağımıza.Sonradan aynı anlama gelen “Veteriner Sokak”.Mahallemiz Sıhke Köyü altından Terzioğlu durağına kadar uzanan geniş bir alanı kaplar.Herkesin nüfus cüzdanları çok yapraklı ve bu yapraklarda “gaz verildi”,”tuz verildi”,”basma verildi” diye yazıyor.Bütün ihtiyaçlar vesika ile veriliyor.”

 

  İşte o ödevimde bahsettiğim mahallemizin tarihçesi,şehrimizinkiyle eşdeğerdir.Çok eski ve köklü olan sokağımız,1915’e kadar Ermenilerin ve Müslümanların bir arada yaşadıkları bir yer idi.1915’de Rus istilası ve Rusların kışkırtması ile başlayan düşmanlık,Müslümanları 3 yıllık bir göçe zorladı.Acılı günler geçirip 1918’de yine eski yerlerine dönen Müslümanlar ,buralara sahip oldular.

 

1918’den sonra Hamitağa Kışlası(şimdiki Devlet Hastanesi.Yıl: 1996) yanındaki üzüm bağları arasında kurulmuş  mahallemiz..Eski evler köşklü,panjurluydu,zamanına göre heybetli de dururlardı.Koca birer çınar gibi…Şimdi bu çınarlar günümüz teknolojisine ve şehirleşmesine  yenik düşerek ,birer birer kayboldular.Bunlardan ,Meryem oğlu Yakup’un,Hulusi Efendi’nin,Türkoğlu Kemal’in evlerini sayabilirim.Evler genellikle toprak damlı,köşklü idi. Beyaz kaneviçeli perdeler , girişteki salonlarda boydan boya geniş sedirler(makat),üzerlerinde kar gibi beyaz örtüler,kaneviçe işlemeli yastık örtüleri ferah bir görünüm verirlerdi.

 

Konum itibarıyle,doğuda Bostaniçi’nden (Sıhke Köyü) batıda İskele Caddesi Terzioğlu Durağına kadar uzanan mahallemizin,Devlet Hastanesinden “İt Sokağı”’na kadar ( Gündüz Sokak) olan komşularımızı anlatmaya çalışacağım:

 

Erçekli Mehmet Tanrıtanır ,Başkale’den gelen Müşavir Mehmet,1933 yılında mübadele ile Van’a gelen Cano Hala vardı.Mahallemizin kuzeyinden geçen Sofi Kehrizi ,saydıklarımın kapısının önünden geçerdi.Küçüklüğümüzde içme ve kullanma suyumuzu buradan temin ederdik.Kullanmada öncelik onlarındı,kendi kapı önleri  olduğu için,bu hakkı görürlerdi kendilerinde.Müşavir Mehmet Bey’in hanımı Deli hanım,titizliği ile bilinir,su almaya gelenlerle zaman zaman tartıştığı olurdu.Bu özelliğinden dolayı asıl ismi “Hanım”iken,komşular ona “Deli Hanım” derlerdi.

 

Şekir Emmi ve Şoför Bahri vardı.Ömrü çilelerle geçmiş,odun kıran Mehmet Dayı ve Makbule Nene..Celil Usta mert bir insandı,dostluğu ve komşuluğunun güzelliği ile bilinen  eşi Esmer Hanım..Şoför Bahri’nin evinin önünde,Veteriner Sokağına ilk girişte Hanımoğlu Mahmut’un eşi hediye Hanım ve onun kızı anneannem Bedriye Hanım ile eşi Harputlu Demirci Mehmet Usta(dedem)…Abdülbari Usta’nın 9 oğlu,1 kızı vardı.Evinin yanında posta memuru ressam Orhan Bey ve eşi Naime Hanım ve 3 oğlu otururlardı.Yan komşusu Müftü Ömer Efendi idi,evin mimarisi eski Osmanlı Van evlerini anımsatırdı.

 

Şimdi Baytar dairesine dönelim.Celil Usta’nın evinin önünde Sebzeci Refik ve Sebzeci Fehim Efendi,karşı komşuları Mallakasımlı Bahattin Efendi(zahirecilikle uğraşırdı),Kamile Hanım,Tüccar Nurettin Rızvanoğlu ve kardeşleri,bina ustası Mehmet Efendi ve eşi Sündüz Hanım; sırası ile Berber Baki,Karayollarında bekçi Hikmet Dayı,Sebzeci Ahmet Dayı,Terzi Memet,babam sebzeci Mahmut Kılavuz ve annem Naime Kılavuz,Veterinerde çalışan Ömer Dayı,Marangoz Ziya Ülker,fırıncı İbrahim Usta,Atatürk’ün şoförlerinden Kösereisoğlu  Halil Efendi… Sokağı sola dönüyoruz,İt Sokağına doğru giderken Çolak  Vahdettin,yanında Gümrük Memurluğundan emekli Hüsamettin Bey,Sıvacı Mahzun,binacı Aziz Efendi.Onun evinin  önünde Hulusi Dede’nin bağı ve köşkü vardı.Hulusi Efendi, zamanın mektep,medrese görmüş tam bir Osmanlı alimi idi. Eşi Eziz Hanım da bilgili olduğu için,mahallede bir sorun olduğunda onlara danışılırdı.Hulusi Dede,sıkça mahallenin bir başından öbür başına rastladığı çocuklara lokum dağıtırdı.Rehan Hanım mahallenin renkli simalarındandı.Binacı Musa Dayı ve eşi Zeynep Eze(çok sevecendi),Hasan Efendi,eşi Hüsna Hanım,belediye meclis üyesi Ahmet Hamdi Özbayram(mahalleli ona Küçük Ağa  derdi)..Küçük Ağa’nın yanında yine zamanın uleması Abdülmecit Efendi,onun yanında babamın amcası Süleyman Kılavuz’un evi vardı.Aşçı Bekir,eşi Nazime Hanım,Abdullah Efendi,Cemile Hanım,öğretmen Zeki Erinç,Recep Abi,anneleri Hünkar Hanım,Süleyman Dayı,yetim Ahmet,Yakup Kılavuz..

 

Komşu Yusuf Dayı’nın lakabı “Oco Yusuf”tu.Annesi Papo Nene,kızı Eşe Nene ve oğlu Hüsnü Dayı ile yaşayıp giderlerdi.Hüsnü Dayı posta memuru idi.Komşular “ Efe” derlerdi.Efe’nin evin önünde 1930 yılında Rize’den gelen ve Van’da ilk pasta fırını(Cumhuriyet Fırını) açan Nuri Usta ve hanımı Münevver Hanım(Nono Teyze) vardı.Doğan Pasta Salonu şimdiki Halk Bankasının yerindeydi.Şen şakrak, nüktedandı Nuri Usta.Hanımından evvel vefat etti.Nuri Usta’nın evinin yanında Van eşrafından İskender Bey;Oco Yusuf’un komşusu Ali Efendi,onun da yanında yine eşraftan Levendoğlu Remzi Bey vardı.Mahallede hane  nüfusu en kalabalık olan oydu.Tüfenkçibaşı Şevket Efendi,Siirt’den gelen Seyyit Mahmut’un yanında 1933’te İran’dan gelen Kalaycı Celil Usta vardı.Bunlar da  mahallemizin Gül Sokağındaki komşularımız idi.

 

Tepebaşı güzeldi,komşuluklar güzeldi.Şimdi bu anlattıklarımın çoğunu rahmetle anıyorum.Hepsi ve yaşanan her bir şey,hoş bir seda olarak kaldı.

Yazarın Diğer Yazıları