Dr. Mine Kılavuz Ongün

Kısa Hikayeler 2: Karpuz Kabuğu Suya Düştüğü Zaman

Dr. Mine Kılavuz Ongün

Bütün salon bakışlarını ona çevirmişti.Bu son derece bilimsel toplantıda verilecek cevap mıydı  bu:

_Karpuz kabuğu suya düştüğü zaman.

Salondakilerin hayret dolu,biraz da yadırgayan  bakışlarını kendisine çeken  bu cevabın sorusu, az önce konuşmacı tarafından yöneltilmişti dinleyicilere.

Çocukken ,yaz gelince gözleri denizde karpuz kabuğu arardı.Kabuğu gördü mü tamamdı işte.O zaman evdekilere hem onu denize götürsünler diye mızıldanabilirdi,hem de can arkadaşı yaz tatilini geçirmek üzere komşuları olan ninesine gelebilirdi.Öyle ya büyükleri demez miydi ki,karpuz kabuğu suya düşünce yaz gelmiştir artık diye.Tıpkı takvim yapraklarının diğer belirleyicileri gibi:

-Babamın doğum günü ne zaman nine?

-Ekinler sarardığı zaman yavrum.

Ekinler sarardığı zaman,hasat mevsiminde,ot biçiminde,ayva zamanı,cemre düşünce,akşam ezanından sonra ….

Şarkılarda da yok muydu?

-Akasyalar açarken..

-Sütler kaymak tutarken…

Bu sözlerin nereden geldiğini bilmezdi.Karpuz kabuğu söylentisini bilmediği gibi.Sonraları, yeni yetmeliğin, her şeye kuşkuyla bakma hali ona da erince :"Birileri deniz kenarında piknik yapıyor,çöplerini denize atıyorlar,belli ki yaz gelmiş "diye düşünmeye başladı.Yıllar önce vardığı bu sonuçtan daha iyisini bulmuş değildi henüz.Ya gerçekten doğru cevabı o yaşlarda  bulmuş,ya da onda mantık yürütmek namına hiçbir gelişme olmamıştı ! Mantığına ters gelen bir şey vardı yine de:Bu söz insanlara denizi kirletme yetkisini vermemeliydi.

Anlamı ne olursa olsun,karpuz kabuğunu suda görmek ona, tatilde gelecek arkadaşını çağrıştırırdı hep.Yıllar sonra bile, mevsimin ilk karpuzu çıktığında sevgili arkadaşını hatırladı,güzel yazları düşündü.

Yaz aylarında çok ziyaretçi alan,havası güzel ,denize yakın bir yerde yaşıyorlardı.İki arkadaş bulundukları yerleri  anlatıp,birbirlerine değişik gelen şeylerden bahsetmeye bayılırlardı.Farklı bir coğrafya ve farklı kültürleri yaşıyorlardı.Birinin anlattıkları diğerine hep ilginç gelebiliyordu.

Arkadaşı Balkanlarda yaşardı.Denizde görülen karpuz kabuğunun,yazın habercisi olduğunu tatil arkadaşından öğrenmişti. Onun karpuz kabuğuna ilişkin bir deniz anısı yoktu. Bu konuda duyduğu bir şeyi anlatırken:

- Balkanlarda  vampir karpuzlar olduğuna inanıyorlar demişti.

-Hiç öyle şey olur mu, dedi diğeri.Dişleri olmayan bir meyve nasıl olur da birinin boynunu ısırır?

-Orasını bilemeyeceğim ama kartlaşmış karpuzun kabuğunun üstünde kırmızı damarlar oluşurmuş,söylenti de oradan geliyor.

İlk başta tuhaf gelse de sonra: "bizim karpuzlar yüzmeye gidiyor da,başkalarının karpuzları insan avına çıkmış çok mu?"

diye düşündü.

Bu sohbetten sonraki günler,birlikte gidilen her piknikte  gördükleri her karpuz kabuğuna şekiller çizmek,delikler açarak yeni şeyler keşfetmek ,en  güzel oyunlarından biri oldu.Karpuz Kabuğu demek,tatil demekti,dostluk demekti onlar için..

Gel gör ki,yıllar hep aynı şeyleri sunmuyordu insanlara.Bazen mekanlar ,bazen insanlar ,hatta bazen iklimler bile değişiyordu.Karpuz kabukları suya atılıp ,ağaçlar yok edilip,doğal kaynaklar acımasızca katledilip,bilinçsiz bir savurganlıkla tüketilirken, iklimler de değişmişti.Artık karpuz kabukları suya düşünce, tatil hemen başlamıyordu, hemen suya girilmemeliydi ,havalar henüz soğuktu.İnsanlar karpuz kabuğundan sonra düşmeliydi suya.

Bunca yaşantı birkaç saniye içinde geçerken kafasından,bunları ona çağrıştıran isme,elindeki davetiyeye bir daha baktı.Emin olmak için yanındaki koltukta oturan kişinin davetiyesini de alıp ona da baktı.Balkanlarda bir ülkede, bir mesleki kongredeydi.Salon büyüktü,konuşmacının  yüzü zor seçiliyordu ama sesi ve tavırları çok tanıdıktı. Zaten  büyüyünce seçecekleri meslek de aynıydı ,böyle konuşmuşlardı.Bulmacadaki parçaların oluşturduğu bütünden tek bir sonuç çıkıyordu…Konuşan oydu.Yıllar önce bir karpuz kabuğunun görüntüsünde, onunla birlikte  huzur bulan arkadaşı karşısında duruyordu.

O bunları düşünürken,konuşmacı da sözlerini tamamlamak üzereydi ki:

-Bütün bu anlatılanların ışığında,bu durumu  en çok hangi mevsimlerde görmeyi beklersiniz?  diyen o soruyu yöneltti salona.

İşte eline müthiş bir fırsat geçmişti.Hiç kimse anlamasa da onu anlayacak biri vardı salonda.Herkesten önce ve hiç tereddüt etmeden,önce Türkçe söyledi,sonra diğerleri de duysun diye İngilizce tekrarladı cevabı..

Sonraki birkaç dakika boyunca bütün salon iki eski dostun ilginç bir tesadüfle, yıllar sonra kucaklaşmalarına tanık olacaktı;bu tuhaf cevabı söyleten anıları ise, kongrenin sonundaki yemekte öğreneceklerdi…

Yazarın Diğer Yazıları