Dr. Mine Kılavuz Ongün

Kır Kahvesi

Dr. Mine Kılavuz Ongün

Akşam olmuş, İzmir bütün ışıklarını yakmaya başlamış. Eşsiz manzarasıyla seyredenlere büyük bir ziyafet sunarken, vapur da suları yararak Karşıyaka'dan Konak iskelesine doğru ilerlemekte. Işık dansıyla beraber, deniz kokusu eşlik ederken yolculuğa, bu kendini dinlemenin birazdan bitecek olması, yürek burkutucu... Vapurdan iner inmez, herkes uzaktan izlediği şehrin kalabalığına karışacak,  telaşına devam edecek. Evine, işine, eğlencesine, kimisi de dersine. Sınavlar yakın, çok çalışmak gerek. Ne gam, bu anın tadını çıkarmalı.

Derken tanıdık bir ses: "Vay gençler, siz de mi buradasınız?

Dönüp bakınca, günlük nevalesini almış, bazılarını Balçova'da bulamadığı için Karşıyaka'ya kadar gelip İnciraltı'na dönmekte olan Emin Abi görünüyor.

Emin Abi o zamanlar kırklı yaşlarda, ince yapısına giydiği bol ve hırpani elbiseleri ile mahsun, karşısındakinde iyi bir insan tesiri bırakan, gerçekte de bu özellikleri taşıyan biriydi. Uzun yıllar önce geldiği İzmir'de kendi elleriyle kargılardan yaptığı kulübesinde yaşıyordu. Gel zaman git zaman içeride yaptığı düzenlemeler ve dışarıya koyduğu bir iki masa ve sandalyeyle şirin bir Kır Kahvesi olmuştu evi. İnciraltı'na yolunun bir yerinde sahile giden bahçelerden birine kıvrılıp, üzerinize kimi yerlerde otlar yapışarak, kimi yerde derme çatma taşlarla döşenerek yapılmış yoldan geçerek varırsınız Kır Kahvesine. Derinden bir içli şarkı çalarken, size de bu sakin ortamın huzurunu solumak kalır.

Emin Abi dünyanın bütün hırslarından arınmış, gününü gün eden değil, günü nasıl geldiyse yaşayan, yarın için dertlenmeyen bir insandı. Para ile işi yoktu, kasada biriken bozukluklar o günü geçirmesine yeterdi. Sarsılmaz bir sükuneti, insani münasebetlerindeki garip çekingenliği, karşısındakinin yüreğini açıkça gören gözleri vardı. Bu haliyle, adeta her şeye hazır bulunan ve kimden ne geleceğini bilen birini sarsmak mümkün olmaz hissi yaratırdı. Haliyle de sakin bir görüntüsü vardı. Ancak, her gece tüm misafirler gittikten sonra nevalesi ile demlenmesi olmasa, dünya rengini değiştirir gibi olurdu.

Vapurdan inip Konak'tan İnciraltı'na giden 10 numaralı otobüse doğru ilerliyorlar. Emin Abi gençleri seviyor, babacan tavırlarıyla sahipleniyor. 10 Numaraya binen herkes de onu tanıyor.  Yurtta kalan öğrenciler için Kır Kahvesinin ayrı bir lezzeti vardır. Ev özlemini gidermek, kendi çayını kahvesini doldurmak veya sevdikleriyle bunlar eşliğinde sohbet etmek isteyenler, soluğu Kır Kahvesinde alırlar. Kışın tek göz odalı küçük kulübenin tam orta yerinde kurulu teneke sobanın üzerinde birisi kestane yapsa, diğeri ellerini ısıtır, bir diğeri çayını koyar, aslında gönüllerini doyururlardı.

10 numaralı otobüs yurda 1 durak kala Emin Abiyi indirirken, peşine takılıp kulübeye gidiyor bazı öğrenciler; ortamın huzurlu ve sakin dokusunu özümseyip yurda geri dönmek üzere.

İçi rahattır Emin Abinin. Bilir ki,  kahveye gelenler müşteri değillerdir, çocuklar çayı koymuşlardır şimdi. Karnı acıkan 2 yumurta kırıp yiyecek, arkadaşlarına kahve yapmak isteyen ocağın başına geçecek kadar samimi bir ortamdır. Hesap kitap tutan yoktur. Oradan ayrılırken kasaya bıraktıkları ücretin üstünü de yine kendisi alır veya ocakta kahvesini pişiren diğer bir misafir verir.  Sürekli derinden gelen müzik sesi, bazen yine bir misafirin hamlesiyle değiştirilir. İşte, o yıllarda özgün müzik modası dolaşırken, onu da dinlememek olmaz diyerek kanalı değiştiren bir başkası.

İnciraltı o yıllarda balık halinin bulunduğu, balıkçıların ve balık lokantalarının olduğu, ama ekmek arası balığınızı yiyecek keyfi de sunan bir sahil kasabası görünümünde. Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesinden İnciraltı yoluna doğru girilince dümdüz devam eden iki yanı ağaçlarla ve seralarla dolu yol, sahile ve sahilde kurulmuş öğrenci yurduna çıkmakta. Kır Kahvesine gelen, çoğu öğrencilerden oluşan konukların arasında İnciraltını gezmeye gelenler de vardır.

İçeri girince acıkanların iştahını kabartacak bir koku duyuluyor:

-Oooo, kendinize bakıyorsunuz çocuklar, getir bir tabak da bana.  Menemen çok güzel olmuş, siz her gün gelin yaaa.

Şimdilerde Kır Kahvesi arabaların sahile çıktığı yerde, köşede yine duruyor. Büyümeden nasibini almış, ihtiyaca cevap vermeye çalışıyor. İlk hali bir küçük kulübe ve etrafında masa sandalyelerden oluşan küçük bir mekânken, şimdi yapılan ilavelerle bile, büyüyen, gelişen İnciraltı'nda yine de küçük kalıyor. Bu kez yolu daha açık. Asfalttan yürüyorsunuz. Öyle üzerinize otlar da yapışmıyor. Ayaklarınız ıslanmıyor.  Yazık ki bu halleriyle hafızamızda kalan Kır Kahvesi, eski haline hiç benzemiyor.

Şimdi gözlemeler yenip çaylar içiliyor ancak servisi görevliler yapıyor. 10 numaralı İnciraltı Otobüsü halen çalışıyor mu bilmiyorum, Bildiğim şu ki, Kır Kahvesi değişmiş haliyle yine orada duruyor, hayatta olmasını ümid ettiğim, Emin Abi aynı kalenderliği taşıyordur, dünyayla da kimseyle de bir derdi yoktur. Yurtta kalan üniversiteli öğrenciler mezun olduktan sonra İzmir'e geldikçe, yine Emin Abilerini görmeye geliyorlardır. Tabi eğer Emin Abi her günkü nevalesini almaya Balçova'ya gitmemişse, eski günleri yad ediyorlardır. Göremeyenlerin ise bir selamı onları hatırlatmaya yetiyordur.

Yazarın Diğer Yazıları