Dr. Mine Kılavuz Ongün

KARANTİNANIN GETİRDİKLERİ

Dr. Mine Kılavuz Ongün

Stres, endişe, uzaktan eğitim, home office, evcilliğine alışık olmadığımız ev sakinlerinden bazıları.  Düz duvara tırmanan çocuklar, kebap ve dışarıda kahvaltı özlemi, iptal olan tatil planları…

Tanıdık geliyor mu?

Gülelim  ağlanacak halimize dedik; bu sürecin bizden götürdüklerini değil, getirdiklerini sorguladık. Her yaş grubundan  100 kişiye sorduk:

“ Karantina süreci size neler öğretti?”

Kendi deyimiyle “sosyal meydanlarda “ gezen şu gençlere pek bir kızıyordum diyen Hamide Ninemiz, internetle  ilk tanışma günlerinin şaşkınlığı ve özgüveni yaşar, sosyal meydanlara giriş yapmaya  başlar.Artık sanal dünyada yolculuk yapmanın tadını çıkarmakta.Hamide Ninenin cevabı “farklı bir dünyayla tanışmak “olurdu herhalde.

O zaman gelin cevaplar sayfasında küçük bir gezinti yapalım:

 “Olası bulaşı engellemek için annemi ve kızlarımı memlekete göndermek zorunda kaldım. Amma velakin 11 yıllık evliyiz ilk yılımız hariç hiç başbaşa kalmamıştık.Ev arkadaşım  iyiydi .Hatta  çok özverili çıktı diyebilirim.Birlikte temizlikler,birlikte yemekler,çaylar,tatlılar yapmalar.Filmler izlemek,şarkılar dinlemeler .Yinede şu süreç bitiversin de sevdiklerimize hemen kavuşsak..

 “ Çok sey kattı tabi..Mesela :Gereksiz harcama yapmama”

“Tutumlu olma. Dışarıdan yemek yemenin ne kadar anlamsız olduğunu anlama.“

“Mutluluğu sokaklarda gezmek zannediyormuşum meğer... Mutluluk insanin içinde olmalıymış

“”Hiçbir alışveriş sitesine bakmıyorum. Artık. Hatta daha önce attığım veya atılan kıyafetlerime çok çok üzülüyorum, ben onlarla neler yapardım kim bilir?”

 “Sıradan hayat akışının ne kadar değerli olduğunu..”

 Velhasıl herkesin kendinden bir şeyler bulabileceği daha nice cevaplar vardı.

Özetle:

-SOSYAL MEYDANLAR:  Hamide Ninemizin değindiği “sosyal meydanların büyük bir gücü elinde tuttuğunu. Tüm dünyayı etkileyecek doğru veya yanlış bilgilerle donatıldığını

- NEFES: Nefes alabilmenin hayattaki en değerli olay olduğunu, nefes alabilmek için akciğerlerimizi korumamız gerektiğini, sigara içmememiz gerektiğini.

- HAVA: Temiz havanın yaşamak için şart olduğunu, havanın hiç değilse bundan sonra kirletilmesini engelleyecek önlemler alınması gerektiğini, annelerin yatağı, yorganı her gün havalandırırken aslında mikroplara karşı önlem aldıklarını.

 - SU: Suyun en hayati ilaç olduğunu, hem su-sabunla virüsü parçaladığımızı hem de su içerek boğazımızı temizlediğimizi, “Su içene dokunulmaz” sözünün doğruluğunu.

 - TOPRAK: Olağanüstü durumlarda ekmeğe, makarnaya hücum ettiğimizi, bu nedenle tarıma ve temiz toprağa önem verilmesi ve erozyonu engellememiz gerektiğini. Ayrıca narenciye bahçelerine gözümüz gibi bakmamız gerektiğini( Covid-19 u yenen bir hastamız peşpeşe portakal yeme isteğinden ve bunun faydasından söz etmişti.)

 - TABİAT: Ağaca, böceğe, denize müdahalenin, yabani hayvanların yaşam alanını yok etmenin bize hastalık olarak  geri döneceğini, her kuşun etinin yenmeyeceğini. (Koronavirüs salgınının Çin’de çorbası yapılan yarasalardan kaynaklandığı bildirildi).

 

 - GÜNEŞ: ‘Güneş giren eve doktor girmez’ atasözünün doğruluğunu. (Hastalarımıza  D vitamini desteği.)

- SOSYOLOJİ: Birimizin hepimiz, hepimizin birimiz için olduğunu, herkesin birbirine hastalığı bulaştırabileceğini, virüsün sınır ve sınıf tanımadığını, bağışıklığı zayıf olanın dayanamadığını.

- PSİKOLOJİ: Zor günlerde ruh sağlığımızı korumak için hobiler edinmemiz gerektiğini.

- EKONOMİ: İsrafı önlememiz gerektiğini, bir lokma ekmeğe, bir bez parçasına (maske) muhtaç olabileceğimizi, ihtiyaç dışı aldığımız giysileri, ayakkabıları karantina nedeniyle evde kendi kendimize otururken giyebileceğimizi.

- SAĞLIK SİSTEMİ: Ülkelerin en büyük zenginliklerinden birinin sağlık sistemi olduğunu, sağlığa yapılan yatırımın hiçbir zaman boşa gitmeyeceğini.

- SAĞLIK ÇALIŞANLARI: Çok kutsal bir mesleğe mensup olduklarını, başkalarını kurtarmak uğruna ölümü göze alarak çalıştıklarını aklımızda tutmamız gerektiğini. Sağlık çalışanlarına şiddet uygulayanlara en ağır cezaların verilmesi gerektiğini. Dünyadaki en kutsal görevin hayat vermek olduğunu.

- SOSYAL YAŞAM: Artık hapşıranlara “Çok yaşa” demek yerine “Yaşamak ve yaşatmak istiyorsan aksırırken, hapşırırken lütfen ağzını, burnunu kapat” demenin bir zorunluluk olduğunu. Her gördüğümüz kişiyi “öpmek” gerekmediğini.

- DUYGUSAL YAŞAM: Sevdiklerimize sevgimizi ve saygımızı göstermekte cimri davranırken yarının çok geç olabileceğini, hiçbir şeyi ertelememek gerektiğini, ölümün en acı ders olduğunu.

- SİYASET: Silahlanmaya milyarlar harcanan dünyada binlerce can alan virüsün silahla, bombayla öldürülemediğini.

- BİLİM: Safsatalara değil, bilime inanmak gerektiğini.

- TARİH: Geçmişten ders almak gerektiğini, tarihteki salgınlarda da her şeyden önce karantina uygulandığını, maske takıldığını, sosyal mesafe kuralı getirildiğini, sabunla el yıkandığını hatırlamanın tam zamanı olduğunu.

 Uzun lafın kısası, bir ağacın altında gölgelenip gidecektik, ağacı bizim sanarak. Oysa o ağaç gibi, sahip olduğumuz tüm mal varlığımızın önüne geçen daha büyük bir hazinemiz vardı: Sağlığımız. 

Dileğimiz ise, bu süreci iyi bir şekilde yönetecek, panik olmayı bir yana bırakarak, aklıselime uygun hareketler sergilememiz. Bu sayede ve sağlık otoritelerince sunulan tedbirleri dikkate alarak, süreci en az hasarla atlatabilmemiz.

  Kalın sağlıcakla.

Yazarın Diğer Yazıları