Dr. Mine Kılavuz Ongün

Beyaz Önlük

Dr. Mine Kılavuz Ongün

14 Mart'ta bir Tıp Bayramı daha kutladık.  Daha önceki yazılarımdan birinde anlam ve önemine değindiğim, Türkiye'den başka hiçbir ülkede kutlanmayan ve ne yazık ki, diğer özel günler kadar ilgi görmeyen bir bayramdı bu. Özellikle sağlıkla ilgili olağanüstü bir durumun yaşandığı ve insanların sosyal hayattan, iş ve okul hayatlarından uzak kaldığı bu günlerde, tüm risk ve tehlikelere rağmen çalışmak zorunda olan sağlık çalışanlarının bu özel günü, biraz daha ilgiyi hak ederdi.

Bir hekim adayı için sağlıkçı olmak Tıp Fakültesine adım attığı günden itibaren başlar.  Hocalarınızın sizden bir hekim gibi davranmasını beklemeleri bir yana, tanıdık çevrenizin sorularına daha birinci sınıftan itibaren maruz kalırsınız. Beyaz önlüğü giyene kadar da birçok badire atlatırsınız. Gel gelelim, beyaz önlüğün yolculuğunun hikâyesi de, çok öncelerden, insanlığın var oluşundan itibaren başlamakta:

Tıbbın ilk insanla birlikte başladığı söylense de, genelde kabul görmüş olan ilk tıp büyüğü Aesculapius'dur. Onun soyundan gelen Hipokrat ise, tıbbın evrensel bir dehası olarak bilinir ve hekimliği, mitolojiden ve dinsel düşüncelerden tamamen kurtarıp, gözleme ve deneyime dayanan, akılcı bir doğa bilimi durumuna getirmiştir. Hekimlikte amaç insan a yardım etmek olsa da " öncelikle zarar verme" der Hipokrat.  (primum non nocere).

İlk insanlar,  doğal olaylar, hayatın başlangıcı, ay, dünya, yıldızlar, güneş, bulaşıcı hastalıklar ve ölüm gibi kavramlar üzerinde fazlaca durmuşlar,  bazı izahlar ve yorumlar yapmışlar ve bunlara inanmışlardır. Çözümleyemedikleri konular olmuş ve bunları, insan veya doğaüstü kuvvetlere, cinlere ve şeytanlara, mucizelere bağlamışlardır. Hastalıklar ve ölümlerin, tanrılar veya insanüstü güçler tarafından, yeryüzündeki kötü kişilere ceza olarak gönderildiğine inanmaları da bu sebepten olsa gerek.

Hastalıklardan ve kötü ruhlardan korunmak için özel yerler, tapınaklar yapmışlar, tanrıların gazabından korunmak için de hayvanları hatta bazen insanları kurban etmişler.

Hangi devir olursa olsun, insanlara yardım eden bir hekim muhakkak olmuştur. Eski çağlardaki hekimler bu nedenle sihirbaz hekim olarak adlandırılıyorlar. Şaman, Kam mesela. Adlandırma her ne olursa olsun, hekimler üstün güçlere sahipti, özel kişilerdi ve hastalıkları anlamak için ruhlarla iletişime geçerlerdi.

Hipokrat ise bilimsel yöntemleri ilk kullanan hekimdi. Hipokrat ve öğrencileri, vücutta bozulan sıvı dengesini takip eder, tabiatın da iyileştirici gücünden faydalanırlardı. Hastaya perhiz yaptırır, tedavi edecek yulaf çorbası, sirkeli ve ballı su ile tedaviye başlarlardı. İklim değiştirme, sıcak ve soğuk banyolar, kusturucular, müshiller ve kan alma, ilk uygulamalardı. Hasta iyileşmezse ilaçlar verilir, çok ağır ilaçlardan kaçınırlardı.

Öncelikle zarar vermemenin temel prensip olduğu Hipokrat kanunları, daha sonra Hipokrat Andı diye anılan, M.Ö. 5. yy da hekimliğe ilk adımı atanların yemini olmuş.

Tıbbın sembolü, bir asa ve üzerine dolanmış iki yılan figürü bakın ne anlama geliyor: iki yılan, zehir ve panzehiri, asa hastalık ve sağlık arasındaki denge ve uzlaştırıcı gücü,  genellikle eczacıların kullandıkları gümüş tas ise ilaçların yapımını betimler. Askilepius'a göre hekimler yılan gibi dilsiz olacak, hastalarını sırlarını saklayacaklardı. Yılan aynı zamanda gücü, kudreti ve koruyuculuğu simgelemekteydi. Eski çağlarda yılanın kutsal sayılmasının bir nedeni de, toprağın altında yaşaması ve atalarının ruhlarıyla bağlantı kurduğuna olan inanışlarıydı.

Figürlerin anlamı böyleyken, bu figürlerin tıbbın sembolü olmasının, bir Türk hekim tarafından önerildiğini biliyor muydunuz? Türk Tıp Tarihinin kurucusu sayılan Prof. Dr. Süheyl Ünver, Çankırı Darüşşifasında bir taş üzerindeki çifte yılan sembolü görür ve hekimliğin sembolü olarak önerir. 1937 yılında dünyaca kabul edilir.

Doktorların kullandığı beyaz önlüğün tarihçesi de aynı derecede önemli ve ilginç. Doktorlar 1800'lü yılların sonuna kadar siyah önlükler kullanmışlar. Buradaki amaç, siyah rengin kanı göstermiyor olması ve kan tutan hastaların etkilenmemesi imiş. Fakat yıllar geçtikçe siyah önlüklere bulaşan kanın fark edilmemesi, böylece de mikrobik hastalıkların yaygınlaşması üzerine siyah önlükten vazgeçilmiş. Beyaz önlük, saflığı, şeffaflığı, temizliği simgelediği için kullanılmaya başlanmış.

Eski çağlarda ilk insanlarla başlayan ve Hipokrat ile bilimsel uygulamalarla gelişen tıp, İslam medeniyetinde İbni Sina ile önemli bir yere gelmiş, İbni Sina Avrupa'dan da gelen birçok öğrenciyi hekim olarak yetiştirmiştir.

Kaynaklara göre, İbni Sina, hastaları muayene ederken, bünyelerine, mizaçlarına, yaşayışlarına, aldıkları gıdalara, yaptıkları beden hareketlerini büyük dikkatle sorar ve dinler Hasta vücudunu baştan ayağa kadar tetkik eder, karaciğer ve dalağı eli ile yoklar, muhtemelen göğsü dinlerdi. Nabız ve idrarı muayene ederdi. Zamanına göre derin psikiyatri bilgisine sahipti.

Cerrah kelimesinin anlamını merak edenler için de şunu söyleyelim;  Arapçada cerh; yaralanma, çürütme, kabul etmeme anlamına geliyor. Cerrah kelimesi de bu sözcükten türetilmiş, ameliyat yapan hekim olarak kullanılmış.

Cerrahi alandaki ilk girişimlere gelince; fosillerin incelenmesi ile ulaşılan bilgilere göre, ilk cerrahi girişimler trepenasyon denilen kafatasını delme ve şeytan çıkarma şeklinde olduğudur. Yaralı uzvun kesilmesi, kanamayı durdurma ve yaraları iyileştirme de diğer uygulamalar arasında.

Dedim ya, tıbbın tarihi, insanlık tarihi kadar eski. En eski mesleklerden biri olan hekimlik mesleği, buraya sığmayacak aşamalardan geçmiş. Bizim beyaz önlükse, bunca yol kat ettikten sonra şu andaki modern tıbbın giysisi olmuş, sabır, dikkat, bilgi, mütevazılık ise beyaz önlükte anlamını bulmuştur.

Yazarın Diğer Yazıları