Ümran Öztürk

Hayatın Alfabelerinden Biri Toprak Diğeri Kadındır

Ümran Öztürk

İnsanoğlunun toprakla olan ilişkisi tüm yaşamı boyunca kesintisiz sürmektedir

Cömertliği, bereketi ve kusur gizleyiciliği toprakta bulan ama öldükten sonra da onu dost gören Aşık Veysel'in "Sadık yarim" dediği toprağın maalesef doğru anlaşılmadığını görüyoruz.

Toprağı anlamak için toplumların dinamiğini ve tarihin işleyişini iyi analiz etmekte lazım.

Zira bir ülke için olmazsa olmazdır toprak. İnsanlığın medeniyet yolculuğunda var olmanın bir göstergesidir o. Geçmişle gelecek arasında bağ oluşturduğu, köprü kurduğu en önemli hayati değeri taşıyan ekonomik ve siyasi kazanımla elde edilen bir hazinedir aynı zamanda.

İnsanlığın var olduğu günden günümüze dek tüm yaşananları sinesinde barındıran, onu tüm katmanlarında koruyan, zamanı geldiğinde bunu insanlığın hizmetine sunan da topraktır.

Bir tohumla, bir yudum can suyuyla bize cennet bahçeleri vadeden toprağa biz gereken hassasiyeti göstermediğimizden dolayı yıllarca ekilip sürülmeyen, küsmüş verimli topraklarımızı yapılaşmaya açıp acımadan, betona kurban ediyoruz. Milyonlarca dönüm arazilerimiz ekilmeden, biçilmeden yanlış tarım politikaları yüzünden heba ediliyor.

Bağlar bahçeler beton yığınına dönüşen korkunç görüntülerdeki çok katlı evlerde yaşarken; beton soluyoruz, plastik soluyoruz, içinde yaşadığımız yuvamızı adeta anıt bir mezara çeviriyoruz ve doğadan uzaklaşarak bir yaşam alanı oluşturuyoruz. Hiçbir mobilya veremez bize toprağın yumuşaklığını, rahatlığını, ormanın ipeksi dokusunu, çiçeğin, otun, bitkinin kokusunu, hiçbir aksesuar bize veremez evrendeki kuşların ötüşünü, arıların vızıltısını. Tüm bu kayıplarımızın yerine sanalları koyarız. Çiçek kokularını spreylerde, ormanları, denizleri kısacası doğayı evlerimizin duvarlarına astığımız tablolarda hapsederiz. Dalında kopararak yiyeceğimiz meyveleri de şişeleyip asitli içecekler olarak tüketiriz.

Çağlar boyu yaşayan toplumların medeniyetlerini bağrında saklayan zamanı geldiğinde bize bunları göstererek tarihe ışık tutan toprak, yaşamda kalmamız için nasıl bizi kucaklıyorsa ölümden sonra da bağrında uyutan şefkatli bir anadır. Acılarımızı sarıp sarmalamasından dolayı bu kadim dosta toprak ana denmiştir.

Toprak denince aklımıza kadın, kadın denince toprak gelir her defasında.

Toprak  doğurganlığıyla, bereketiyle, verimliliği ve sarıp sarmalamasıyla aslında kadındır. O sadece bağrına atılan tohuma su ister, kadın da yüreğindekini büyütmek için sevgi ister, ilgi ister, özen ister. Toprak bir ufak tohumdan bin bir meyve, binbir başak verirken, kadın bir tohumla bir nesil verir.

Her insan bir diğer nesil için taşıyıcı olduğuna göre tüm nesillerin kaynağı topraktır. İnsanın hikâyesi de topraktadır. Bunu ortaya çıkaran da arkeologlardır. Kazılarda en çok çanak-çömlek, küp, takılar,  tarihe tanıklık eden lahit buluntularına rastlanır, buradan yaşanan medeniyetlere ve kültürel kodlarımıza ulaşabiliyoruz. Bu da bize geçmişimizi saygı duyduğumuz toprağa emanet ettiğimizi, toprağın da tüm bunları bağrında sakladığını gösterir.

Toprak; bir ulusun medeniyetinde, geçmişinde ve kültürel kodlarında çok değerli bir unsurdur. İnsan ile ilgili de ne varsa, hepsinin de özünde kadın vardır. Yani hayatın alfabelerinden bir toprak diğeri de kadındır.

Yazarın Diğer Yazıları