Dr. Mine Kılavuz Ongün

Evvel zaman içinde 2: Ercişli Emrah ve Selvihan (Selbihan) Hikâyesi

Dr. Mine Kılavuz Ongün

Yüzbin mihnet ile bir bağ yetirdim

Yemedim meyvesin el aldı gitti

Ağlar gözyaşımı Ceyhun eyledim

Çalkandı dünyayı sel aldı gitti

Yüzbin dert çekmişim bin dahi gerek

Çok ömür ister ki bir dahi görek

Yârim elden aldı o zalim felek

Hoyrat dost bağından gül aldı gitti

Nazlı yâre kem haberim geliptir

Dostlar ağlar düşmanlarım gülüptür

Dediler ki Dertli Emrah oluptur

Kimi kazma kimi bel aldı gitti

Ercişli Emrah

 

Bugün ben bir güzel gördüm

Bakar cennet sarayından

Kamaştı gözümün nuru

Onun hüsnü cemalinden

Salındı bahçeye girdi

Çiçekler selama durdu

Mor menekşe boyun burdu

Gül kızardı hicabından

Bahçenin kapısın açtım

Sanırsın cennete düştüm

Yar ile tenha konuştum

Bir gül aldım yanağından

Bahçenin kapısı güldür

Yanında öten bülbüldür

Sefil Emrah sana kuldur

Bağışla geç günahından

Ercişli Emrah

 

 "Evvel Zaman İçinde 1 " adlı yazımda Halk Hikâyelerine giriş yapmış, bu hikâyelerin geceler boyunca anlatıldığı üzerinde durmuştum. Hikâyeler uzun uzun anlatılır, çoğu kez bir gecede bitmez, devamı sonraki günlere ve gecelere kalırdı.  Hal böyleyken bu hikâyeleri çok fazla kısaltmanın, hikâye anlatma geleneğine ve faydalandığım kaynaklara da haksızlık olacağını düşündüm. Kısaltmak yerine hikâyeyi size iki bölüm halinde sunmayı, böylece sıkıcı olmamayı istedim. Sabrınıza teşekkür ederek başlıyorum. Buyrun:

Halk hikâyeleri arasında yaygın bir şöhrete sahip olan Ercişli Emrah ile Selvi Han Hikâyesi, XVII. yüzyılda yaşamış olan Ercişli Emrah ile Selvi Han'ın hayatı etrafında oluşmuştur.  Bu hikâye, Türkiye'den başka, Azerbaycan, Türkmenistan ve Balkanlarda da bilinmektedir. Hikâyenin birden fazla varyantı vardır.  Araştırıcıların büyük çoğunluğunun kanaatine göre hikâyenin doğuş yeri Doğu Anadolu Bölgesidir. Ercişli Emrah ile Selvihan hikâyesi,  Emrah'ın, Selvi'ye kavuşmak için çektiği çilelerin anlatıldığı bir hikâyedir. Emrah, Selvi'sinin aşkına yollara düşmüş, Şahoğlu Şah Abbas'ın huzuruna çıkmış; kendisinin badeli bir âşık olduğunu ispat etmiştir.  Selvi de Emrah kadar aşkına sadıktır. Emrah, Selvi'ye kavuşma yollarında çile çekip mücadele ederken Selvi de Emrah'a kavuşabilmek için kendisine talip olanlara karşı çeşitli taktikler uygulayarak zaman kazanır.

 

İşte Hikâyemiz:

ERCİŞLİ EMRAH VE SELVİHAN HİKÂYESİ

Kaynaklar:

1- Saraçoğlu, A. (1999). Ercişli Emrah / Gökyüzünde Bölük Bölük Turnalar. Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları

2- Anadolu Üniversitesi Yayınları Türk Dili ve Edebiyatı (Halk hikâyeleri)

"Ezelden Emrah'a ad olan Selbi

Muhabbeti kalkmış yâd olan Selbi

Beni gemgin koyup şad olan Selbi

Ecep eller ile gülüşür m'ola"

( Erciş anlatışında "Selvi" adı "Selbihan" olarak geçer.)

 

Şahoğlu Şah Abbas'ın kırk aşığı vardır. Bunlar hep aynı yerde kalmaktan bıktıkları için, Şah'tan ferman alarak zengin bir ülke olan Gence'ye giderler. Gence'de Kara Vezir'e misafir olan âşıklar, ondan atışma yapmak için rakip dilerler. Bunun üzerine Kara Vezir, bütün âşıkları sarayına davet ederse de, kimse yarışmaya katılmayı kabul etmez. Bu durumdan rahatsız olan Kara Vezir, güçlü bir âşık olan Âşık Ahmet'i yarışma için saraya davet etmeyi düşünür. Bu sırada Âşık Ahmet de bir rüya görmüştür. Rüyasını hanımına anlattığında, karısı kendilerine padişah tarafından bir kapı açılacağını, ancak sunulan kısmete ulaşamayacaklarını ve sürgün edileceklerini anlatır. Âşık Ahmet ile hanımı, rüyanın yorumu üzerinde tartışırlarken kapıları çalınır ve Kara Vezir'in, daveti bunlara bildirilir. Hanımıyla vedalaşan Âşık Ahmet,  Gence'ye doğru yola ç›kar. Gence'de çağrılma sebebini öğrenir ve çok geçmeden, Şahoğlu Şah Abbas'ın kırk âşığı ile buluşur. Onların gücünü görünce kendisinin bu yarışmayı kazanamayacağını anlar. Karı koca, altı yaşındaki çocukları Emrah'ı da yanlarına alarak Erciş'e zorunlu bir göç yapar. 350 nüfuslu Erciş'e gelen Âşık Ahmet ve ailesi önce köyün kenarına yerleşirler.

Erciş'in zenginlerinden olan Miroğlu Ahmet Bey, her hafta âşıkları evinde toplar ve fasıllar düzenlemektedir. Bu haberi işiten Âşık Ahmet de günün birinde saz meclisine katılır ve kırk altın kazanır. Artık Âşık Ahmet rahatlamıştır, Erciş Beyi Miroğlu Ahmet Bey tarafından kendisine bir ev verilir. Bütün bunların karşısında Âşık Ahmet de Bey'in işlerine yardım edecek, Cuma günleri halkı sazı ve sözü ile eğlendirecektir.

 

Bu arada Emrah on dört yaşına girmiştir. Cuma akşamları babasının nereye gittiğini annesinden öğrenen Emrah, günün birinde kahveye gelir. Bu arada babası, Miroğlu Ahmet Bey'e fasıl yapmaktadır. Âşık Ahmet oğlunun kahveye gelmesine kızarsa da, Bey'in emri üzerine Emrah'a da bir saz verilir ve baba oğlunun birlikte çalıp söylemesi istenir. Saz çalmasını bilmeyen Emrah, daha ilk dokunuşta sazın bütün tellerini kırar. Duruma üzülen baba da halkın arasında Emrah'ı döver. Bu dövülmeyi içine sindiremeyen Emrah, köyün dışındaki çeşmeye gider, elinin yüzünün kanını yıkar, abdest alır, iki rekât namaz kılar ve kendisine de âşıklık vermesi için Allah'a dua eder. Emrah'ın duası kabul olur ve Hazret-i Pir gelerek ona niçin ağladığını sorar. Emrah da Pir'e başından geçenleri anlatır. Bunun ardından Pir, Emrah'a biri Allah'ın aşkına; biri üçler, beşler, yediler, kırklar aşkına; sonuncusu da Miroğlu Ahmet Bey'in kızı Selvi Han'ın aşkına olmak üzere yeşil fincanda üç bade sunar. Ardından da koltuğunu kaldırarak Miroğlu Ahmet Bey'in kızı Selvi'yi gösterir. Emrah, Selvi'ye kavuşmak isterse de başaramaz ve ağzından köpükler saçılarak bayılır. Hazret-i Pir aynı anda Selvi Han'a da üçüncü badeyi verdikten sonra Emrah'ın cemalini yine koltuğunun altından gösterince o da bayılır. Emrah'ın eve gelmemesi üzerine aramaya çıkan yakınları, onu çeşme başında baygın durumda bulurlar. Onu uyandırmak için çeşitli yollara başvurursa da başaramazlar. Bunun üzerine baba Âşık Ahmet'e haber verilir. Âşık Ahmet de oğlunun derdinin hekimlik olmadığını, onun derdinin âşıklık olduğunu söyler ve sonra da sazın tellerine dokunur. Bunun üzerine ayılan Emrah başından geçenleri manzum olarak okumaya başlar. Ardından da babasına atışma teklifinde bulunur. O, babasına çeşitli sorular sorar, baba ise bu soruların hiçbirisine cevap veremez. Bunun üzerine baba, oğlunun üstünlüğünü kabul etmek zorunda kalır. Bütün bu olaylardan sonra Miroğlu Ahmet Bey Âşık Ahmet'in de olurunu alarak Emrah'ı kendisine evlat edinir.

 

Bu arada, Selvi Han'ın rahatsızlandığı haberi çok geçmeden her tarafa yayılır. Köyün imamı çağrılır, o da kızın durumunu görünce Miroğlu Ahmet Bey'i teselli eder ve "Ağa korkma, kızında bir şey yok. Yıldızı sevdaya akmış. Vakti gelince o birdenbire ayılır." der. Gerçekten Selvi kendisine geldiğinde, derdini kimselere söyleyemez. Onun bir dert ortağı vardır o da sır arkadaşı Nazlı'dır. Emrah ve Selvi aşk ateşiyle yanıp tutuşurlarken, Nazlı bu iki genci gizlice buluşturur. Bu arada Isfahan Şahının âşıkları fasıl yaptıktan sonra vezirlerden biri yârenlik olsun diye Şah Abbas'a, şimdiye kadar Van Kalesi'ni kimsenin alamadığını söyler. Bu söze kızan Şahoğlu Şah Abbas, kalenin alınması emrini vererek ordunun hazırlık görmesini ister. Ardından da Van'a gelerek kaleyi kuşatır. Ancak Şahoğlu Şah Abbas kaleyi alamaz ve askerin moralini yüksek tutabilmek için bulunduğu yere bağ diktirir ve adını da "Şahlar Bağı" koyar. Bu arada kalede açlık baş göstermiştir. Bütün bunlar olurken Van Kalesi'nin Vali tarafından Şahoğlu Şah Abbas'a teslimi düşünülmeye başlanır. Haberi alan yaşlı bir nine hazırladığı lavaş ekmeği ve bir bakraç yoğurdu da alarak Şahoğlu Şah Abbas'a gitmek istediğini Vali'ye bildirir. Vali'nin olurunu da alan nine, kendisinin çadırdan içeriye girdiğinde kalenin burçlarından kireç savurmalarını ister. Şahoğlu Şah Abbas'ın huzuruna çıkan yaşlı kadının hediyeleri ve Van Kalesi'nden dökülen beyaz tozlar Şah'ı şaşırtır ve çok geçmeden kuşatma kaldırılır. Yola çıkan ordu, Erciş'e geldiğinde iki asker Miroğlu Ahmet Bey'in bahçesine girerler, ardından evlenme arzusuyla Selvi ve Nazlı'yı kaçırırlar. Yapılan talanlar, kaçırmalar Şahoğlu Şah Abbas'ı rahatsız etmiş, talan ve baskınlara karışanlar ve tabi ki Selvihan'ı kaçıranlar da cezalandırılmıştır.

 

Bu arada, Saat Çukuru (Iğdır'ın)'nun yöneticisi Yakup Han'ın kusursuz hizmeti ve misafirperverliği,  Şah'n çok hoşuna gider ve onu birinci vezir yapma düşüncesiyle Isfahan'a götürmeye karar verir. Abbas, Isfahan'a gelince Selvi Han'la evlenme arzusunu Yakup Han'a açar. Yakup Han da durumdan Selvi Han'ı, Nazlı vasıtasıyla haberdar eder. Selvi bu evliliğin olabileceğini ama kendisi için bir bağ dikilmesini ve adının "Selvi Han Bağları" konmasını, bağın üzümünü verdiği zamanda da düğünlerinin yapılmasını söyler. Şah Abbas kabul ederse de bu bağların yedi yıldan önce meyve vermeyeceğini de bilir. Bunun üzerine Yakup Han'ın tavsiyesi ile Selvi Han ile Nazlı'nın tasvirlerinin yapılmasına, Şahın da bu tasvirlere bakarak günlerini geçirmesine karar verilir.

 

DEVAM EDECEK…

Yazarın Diğer Yazıları