Dr. Mine Kılavuz Ongün

Van Balığı

Dr. Mine Kılavuz Ongün

Van Balığı avlanma yasağı 15 Temmuz tarihinde bitti. Nisan ayında başlayan zorlu yolculuk sona erdi ve Van Balığı Van Gölü'ne geri döndü. Bu göç, hikâyesiyle beraber incelenmesi ve mevsimi gelince izlenmesi gereken doğa harikası bir olaydır.

Bu olaydan bahsetmeden önce, Van Balığını kısaca tanımlamak yerinde olur:

Orta büyüklükte, vücudu çok şişman olmayan, yetişkin olanları 15-25 cm boylarında,70-80 gr ağırlığında, gri kurşuni renkli; pulları üzerindeki gri noktalardan dolayı çok parlak olmayan, sazangiller familyasına ait bir balıktır. Volkanik bir oluşum olan ve yüksek derecede sodalı suya sahip Van Gölü,  alkali yapısından dolayı aslında balık ve diğer canlıların yaşaması için uygun bir ortam değildir. Van Balığı bu ortamda yaşayabilen tek canlı türüdür. Bu özelliği onu benzersiz kılan özelliklerinden biridir.

YANLIŞLAR:

Ne yazık ki yanlış zamanda ve yanlış yöntemlerle avlanmalar neticesinde, balık miktarında zamanla azalma meydana gelmiştir. Bu durumu ele alan Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nin bilimsel çalışma ve gayretleri, halkın da katkısı ile bu azalmanın önüne geçilmeye çalışılmaktadır.

Doğru avlanmayı sağlamak için balığın üreme dönemine, avlanma şekline dikkat çekilmiştir. En uygun avlanma dönemi, Temmuz ayından, yumurtlama dönemi olan Nisan ortalarına kadar geçen süredir.

BÜYÜK GÖÇ

Van Balığı üremek için tatlı suya ve bol oksijene ihtiyaç duyar. Nisan ortalarında yumurtalarını oksijenden daha zengin ve tatlı olan ve de doğdukları akarsulara bırakmak için kitleler halinde göçe başlarlar. Bu yolculuk Van Gölü'ne dökülen 111 akarsuya doğru olur, oldukça zor bir yolculuktur, engellerle doludur ve görülmeye değerdir. En büyük engel, suyun akış yönü ve kayalar, balıkları ve yumurtaları yiyen yılanlar olsa da, avcılar da bir o kadar tehlikelidirler. Vücutlarının iyon dengesini sağlamaları için göç ettikleri akarsu ağızlarında bir bekleme dönemi -ki bu bekleyiş yeni ortama alışmak içindir-geçirirler. Sonrasında akıntının tersine doğru yüzmeye başlarlar. Yumurtalarının kayalara yapışmasını sağlarlar, bunun için uçmayı bile göze alırlar. Bu haliyle uçan balık unvanını hak ederler. Seyahatin görsel şöleni yani uçan balıkların mücadelesi, Erciş Deliçay, Muradiye, Van Kalesi civarındaki balık bentlerinde izlenebilir. Hayal gücümüzün sınırlarını zorlarcasına engelleri uçarak aşıp, avlanma yasağına uymayanlara rağmen, hayatta kalanlar bu göç sonrasında tekrar göle dönebilirler. Büyüme evresini atlatan genç balıklar da yavaş yavaş göle dönerler. Van Balığını benzersiz kılan, Van Gölünde yaşayan tek canlı olması ve bu göç olduğu kadar; aynı zamanda yumurtalarını bıraktıktan sonra göle geri dönebilmesi ve yaşamını sürdürebilmesidir. Bu yolculuğun bir örneği de Somon balıklarında görülür, ancak Somon Balıklarının yumurtalarını bıraktıktan sonra birçoğunun bitkin düşerek öldüğü bilinir.

İşte, bin yılların çeşitli hikâyelerine, efsanelerine tanıklık eden Van Gölü, bu mucizevî olaya, bu ayakta kalma mücadelesine de tanıklık eder, çaylarıyla dereleriyle beraber…

SOFRALARDA VAN BALIĞI

Van Balığı, önemli bir besin kaynağı olması yanında, geçim kaynağı olarak da yöre halkının hayatında önemli yer tutar. Bu haliyle de düşünüldüğünde neslinin korunması büyük önem taşır.

Sofralarda çeşitli şekillerde yerini alır. En yaygın pişirme şekli, tuzlanarak mukavvalar üzerinde çarşı fırınlarına vermedir. Bu gelenek, esnafların ve piknikçilerin sık kullandığı bir yöntemdir. Daha özel ve meşakkatli olan şekli tandırda yapılanıdır ki, bu biraz maharet, uygun ortam ve imkân gerektirir. Kuyrukları tuzlu suya batırılan balıklar baş aşağı olacak şekilde kuyruğundan tandırın duvarlarına yapıştırılır ve pişmeye bırakılır. Yanında yöreye has olan Ayran Aşı ve Bulgur Pilavı ile yenmesi adettendir.  Kızartılarak veya evdeki fırınlarda pişirilerek, mangalda pişirerek de tüketilmektedir. Avlanmaması gereken dönemde, yumurtasından(havyarından) yapılan bostanyesi'ni ise sadece anarak geçelim.

Avlanma yasağı olduğu dönemde de sofralarda Tuzlu Balık olarak yerini alır. Mevsiminde tutulan balıklar, tuzlama yöntemiyle saklanır, yine aynı yöntemlerle pişirilerek Ayran Aşı, Bulgur Pilavı ile beraber yenir.

TAM DA BURADA BİR PARANTEZ AÇALIM

Bilinenin aksine Van Balığını ve tabi ki diğer balıkları da taze olması kaydıyla yoğurt ile tüketmenin bir sakıncası yoktur. Balık gibi su ürünleri çok hızlı bozulabilmektedir ve kimi zaman bozuldukları fark edilememektedir. Böyle bir durumda tüketilen balıklar, yanında yoğurt olmasa bile zehirlenmeye sebep olabilmektedir. Benzer bir şekilde, dolapta ağzı açık bırakılan yoğurtlar zamanla bozulabilirler. Bunların tek tüketimi de zehirlenmeye sebep olabilmektedir.

Balık ile yoğurdun bir arada tüketilmesinin tek zararı, bozulan balıkta giderek artan histamin proteinleri ile yoğurtta normal düzeylerde bulunan histamin proteinlerinin bir araya gelerek sindirime olumsuz etki etmesi olabilir. Bu da çoğu zaman zehirlenmeye varan sonuçlar yaratmaz

NESLİ KORUNMALI

Van Balığının neslinin korunması, ekonomik, sosyal, kültürel ve sıhhi açılardan oldukça önemlidir. Van Balığı, gelecek kuşaklara bırakacağımız bir miras, sosyoekonomik yaşama ve kültürel değerlere katkıdır. Göç yolculuğunun Van Turizmine kazandırılması için yapılan çalışmalar sevindiricidir. Bunun yanı sıra, toplumsal bilincin artırılması da son derece önemlidir.

Akıl almaz bir hayatta kalma, çoğalma ve neslini sürdürme mücadelesi içinde olan bu balığın en büyük destekçileri, yumurtlama döneminde onları avlamayan balıkçılar, satın almayan halk, satmayan esnaf, pişirmeyi reddeden fırıncılar, farkındalık yaratan eğitimciler, hatipler ve duyarlı sosyal gruplardır.

Yazarın Diğer Yazıları