ŞİFA NİYETİNE VAN MUTFAĞI
Dr. Mine Kılavuz Ongün
“Şifa Niyetine” veya “Niyet-i Şifa “.Umut ve dua dolu bu iki güzel kelime birbirine bi hayli yakışmıştır.Tıbbın önerilerine başvurulmuştur elbet;Niyet-i Şifa da alternatif yollarda refakatçi olmuştur çare arayanlara.Kimi zaman ağrıyan bir yeri ovarken,kimi zaman dilekler dolusu okunmuş suları içerken,bazen güzel bir yemeği tadarken,bazen bir güzel sesin tınısında,bazen dilek ve dualarda…
Niyet-i Şifa nın arandığı yerler o kadar çoktur ki,insanoğlu isterse onu yediği yemeklerde de bulmuştur.Gerek temel ihtiyaç olarak beslenme amacıyla,gerekse şifa niyetine ne çok çeşitler oluşturmuştur.Van Mutfağı da bu zenginlikten payını almıştır.
Temelde ,yaşamın sürdürülmesi gereği olarak algılanan yeme içme, hangi bilimsel açıdan bakılırsa bakılsın, uzun araştırmalar gerektiren bir alandır.Yemeklerin adları, sınıflamaları,içerikleri,pişirme teknikleri,törenleri her biri ayrı başlıkta incelenmesi gereken derin konulardır.Van ve yöresinin yemek kültürü de belli süreçlerden geçmiş;iklim,coğrafya,yaşam tarzı ve sosyoekonomik açılardan değerlendirilmesi gereken bir bütündür.Bu bütün sadece karın doyurma hadisesini değil, bazı ritüelleri de kapsamaktadır:Toplumsal kültürün ürünleri olan dini bayramlar,günler,Hıdırellez,Nevruz,Kandil,doğum/lohusalık,Düğün Yemeği,Diş Hediği,Hıdırnebi Kavutu,Ölü Helvası gibi her biri ayrı bir ritüel olan bu kutlama ve gelenekler ,kültürel bir zenginlik göstergesidir.
Bilinen odur ki,yörelerin yemek kültürleri,o bölgenin yaşam koşulları ekonomik durumu,iklim,coğrafi özellikleri ve yetiştirilen ürünler yanında,yöre kültüründen de etkilenirler.Van’ın zengin ve şifalı mutfağında bir yolculuğa çıktığımızda birçok mevsimi yaşar,zengin aromalar sayesinde dere tepe dolaşır,gelenekleri seyre dalarız.Bazen bir kavun hısım davetine gider,bazen kız alıp verirken mutfağa girer, bir taziye evine gider,bir mevlit yemeğinde,bayram düğün sofrasında bulunur,bazen hıdırellezde dilek dilerken bir piknikte buluruz kendimizi.Artık markalaşan Van Kahvaltısını ise sadece evlerimizde değil, özellikle şehre dışarıdan gelenlerin sıkça uğradığı kahvaltı salonlarında da görmek mümkündür.
Bu sofralar zengindir zengin olmasına da,çoğu zaman o zengin aroması ve iştah açıcı kokusu ile mis gibi lavaşın kanatlarının altında her zaman yerini alan Van Peyniri,hem besin niyetine, hem “ Şifa Niyetine “ yenir ki,ilk sırayı kolay kolay kimseye kaptırmaz.Onun en büyük özelliklerinden biri de,saydığımız bu sofraların ortak aktörü olmasıdır.
Van mutfağını bereketiyle zenginleştiren yiyecekler dışında,bir de nidasıyla ,manasıyla süsleyen manileri,şiirleri,hatta türküleri vardır:
Vanlıdır dediğları
Cılbırdır yedığları
Çoğ ğoşuma gidiyor
Toprağ başan dediğları.
…
Gurut ezdim ecele
Ğer ğabar ver gecele
Yârim Van'a gelende
Gurban kesim ecele.
..
Keledoş yemek idi
Geynanam dilli idi
Kim ne derse desin
Menim yarim hoş idi.
Keledoşu garıştır
Dargınları barıştır
Çok hoşuna gidecah
Hele bi Vanlıları gonuştur.
Ekşili işte budur
Dupduri sudur
Gız ne dudağın burisan
Yesen de budur yemesen de budur.
İşte budur Şile
Şileyi yerken
Yapışır dile.
Aş,kapıya kadar yoldaş
.(Anonim)
Kavun, karpuz, şamama,
Haber verdim anama,
Seni almayacaksa
Tövbe, gitmem hamama.
On bardak çay devirdim.
Bardağı yan çevirdim.
Uzak durdu demişsin.
Çağırsaydın gelirdim.
Şor balık, ayran aşi,
Dönsün deyırman daşı,
Baş goyamam, yatamam,
Ağrısa yarin başi
Keledoş, kelle paça,
Derman, ilaçtır aça,
Yar beni çağırsaydı,
Giderdim uça uça.
Karpuz kestim kal çıktı,
Kavun kestim bal çıktı,
Ömürde bir yar sevdim.
Şükür, o da lal çıktı.
Akdamar'ın bademi,
Demliğe attım demi,
Yar karşı kıyıdadır.
Al gemi, getir gemi.(Şahbettin Uluat)
Bu yolculukta gözümüzü,gönlümüzü ve karnımızı iyice doyurduktan sonra biraz da bu lezzetlerin sosyal,kültürel,coğrafi,hasılı her anlamda var oluş özelliklerine göz atalım:
Bir yörede hayvancılık yapılır da,süt ve et ile ilgili özel lezzetler olmaz mı? Van mutfağı, peynirlerin belki en özellikli olanlarından birine sahiptir.Yöredeki dağların yükseltileri ve kış aylarında aldığı yağışın da etkisiyle ,baharda büründüğü kokulu otlar peynirle kıvamınca ,kararınca ve ustaca buluşturulur. Baharı,yazı sonbaharı kış hazırlıkları ile değerlendiren yöre insanı , peynirini de baharın cömert lezzeti ve kokusu ile lezzetlendirmiş; eşsiz lezzet,besin değeri ve kokuya sahip “Van Peyniri” ni icat etmiştir.
”Niyet-i Şifa”ların ilk yolculuğu burada başlar, yemeklerle devam eder.
Kış hükmünü tamamlayıp,sert koşullarını doğanın üzerinden çekmeye başladığı bahar aylarında bahçelerde yetişen kokulu ve lezzetli otlar yetişir imdada.Ortak adı pancar olan bu otları hem tanıyıp hem toplayıp sofraları zenginleştirmek ise becerikli ellerin işidir.Kimbilir hangi zaruretler ve koşullar doğaya başvurup, bunları yemek eylemiştir soframıza ..Böyle düşünürken,karşımıza birçok cevap çıkıverir .Ulaşımın yetersiz,hatta imkansız olduğu zamanlar yöre insanı elinde olanla yetinip karnını doyururken,aslında lezzetli ve bir o kadar da sağlıklı bu yemekleri kültürüne eklemiştir.Önceleri deneyerek, giderek ustaca hazırlanan tariflerle .Doğanın sunduğu otların birçoğu bahar aylarında sofraları süslemekle kalmamış,kış yemeklerinin bazıları için aroma ve tat garantisi olmuştur.Tıpkı Keledoşta kullanılan “Akpancar” gibi,Aşlarında kullandığı “ Yarpuz” gibi, Sulu Köftesine,Kabak Çırtmasına kattığı “Zeyturun” gibi,Kürt Köftesindeki “Reyhan” gibi. Sengesar,Kürt köftesi,Erişte Aşına lezzet veren kurut da yaz aylarında hazırlanır.Evelik,kişniş ,Yarpuzu da sayarsak, Ayran Aşının lezzetinin bir tesadüf olmadığını anlaşılır.Bu sayılanlardan daha çok sayılamayan niceleri var ki, hepsi bu mutfağı şifalı kılar .
Doğa bu kadar cömertken,yemeğe lezzet katmak, mahir eller için pek zor olmamıştır.Ispanağı kavurmayla buluşturup bir de içine Edremit’in ,Gevaş’ın alolarından yapılmış pestili; yahut dağların süslü,prensesi “Uşgun” u koydu mu ortaya bambaşka bir lezzet ve şifa çıkmıştır.Pestil bununla kalmamış,Lahana ve Soğan Dolmasını da şereflendirmiştir.
Uzun kış gecelerinin en güzel çerezi sütte bekletilen buğday ve çedeneyle yapılan “Kavurga” olmuş;buna yine yazdan kurutularak özenle muhafaza edilmiş kuru erik,armut,elma(kak) da eşlik etmiştir.
Kavurma doğa şartlarının çetin ,ulaşımın yetersiz olduğu zamanların kurtarıcısı olmuş,kurutulmuş sebzelerle yapılan dolma ve türlüler belki farkında olmadan şifa olmuş sofralara.
Tüm kış hazırlıkarı gıda ihtiyacını karşılamanın yanısıra,hazırlanmaları esnasında sosyal bir canlılık,paylaşım ve yardımlaşma örneği olmuştur.
Niyeti Şifa nın yolculuğu bunlarla bitmemiştir.
Göllerin kraliçesi, güzel olduğu kadar cömert davranarak balığından sunar.Hem taze,hem tuzlu Van Balığı ile sofralar ziyafete dönüşür.
Balık yenir de çay içilmez mi? Çay sadece Van Mutfak Kültürünün değil, genel anlamda Van kültürünün çok özel bir kısmını oluşturur .Semaver bu kültürün baş aktörü olup,her dem taze ve sıcak tutulan çaylar,en güzel sohbetlerin vazgeçilmezidir.Çay bu yolculukta elbette yalnız değildir.Yanında onu süsleyen öyle çok arkadaşı vardır ki,yazın ayrı kışın ayrı dostlarıyla damaklarımızı şenlendirirler:Kurutulmuş meyveler,akide şekerleri,kavurga,Gül Şurubu,Van Pastası bu arkadaşların sadece birkaçıdır.
Sofralar bu kadar besleyici ve şifalı olur da tatlılar bundan geri durur mu? Koku ve lezzeti kendine has kayısılar, - ki halk arsasında erik diye adlandırılır- ile yapılan “Erik Kızartması” , Bayram sofralarının vazgeçilmezi Üzüm Aşı,enerji deposu Asude bunlardan sadece birkaçıdır.
Bütün bu anlatılanlar ve daha fazlası,insanların zaruriyetlerinden doğmuş olsa da , şimdiki zamanda da kabul görmeye, sofraları süslemeye devam etmektedir.
Bu güzel sofraları ortaya çıkaran eller, Van Mutfağı ve yemek kültürünü masal kıvamına getirmişken, bize de bu masalı anlatmak düştü Şifa Niyetine ..Afiyet ve sağlıkla..