Dr. Mine Kılavuz Ongün

Miras

Dr. Mine Kılavuz Ongün

Kim bilir kaç kez yaralamıştı elini. Kaç kez, titreyen ellerinden dolayı kavramakta zorlandığı şu aletlerle başı dertteydi. Olsun, eserine bakınca htiği mutluluk buna değerdi. Emekli olduktan sonra bir süre dinlenmişti dinlenmesine ama onu yoran düşünceler ve atıl durumda kalma hissi ile rahatsız olmaya başlamıştı. Kolay değil, 30 yıllık üniversite hocalığı, onca öğrencisi, ilim adamlığı bir anda gerilerde kalıvermişti. Hastalığına rağmen, toprakla uğraşmak yapabileceği en güzel şeydi. Güzeldi de, elindeki şu yaralar bir türlü iyileşmiyor, bel ağrıları da giderek artıyordu. Oysa toprakla tanışıklığı yeni değildi.  Ziraat Fakültesinde hocalık yapmış, şehrinde büyük bir ormanın temellerini atmış, birçok park ve bahçenin projesini üstlenmiş, yeşil için büyük bir mücadele vermişti. Şimdi de şehrin biraz dışında bir toprak edinmiş, onu ekip biçmekle meşguldu.

Aslında çok umurunda olmasa da,  torunları, çocukları ellerinin bu halini görmesinler, aynı sofrada yemek yerken tatları kaçmasın diye doktoruna gitmeye karar verdi. Muayene ve ilaç faslından sonra her zamanki tatlı sohbetleri başlamıştı. Doktoru onu bir yürüyüş esnasında, nehir boyunca çeşitli ağaçlar dikerken görmüştü. Bu karşılaşma her gün tekrar etmiş ve tanışık olmuşlardı. Yeşile ve toprağa olan tutkusunu biliyordu. Ona eldiven kullanmasını,  bir müddet dinlenmesini önerdiğinde:

 “O kadar zamanım yok ki doktorum, bir bahçe hazırlıyorum. Ben de torunlarıma miras olarak onu bırakacağım”

Bu güzel insan Vangöl’ünü görmüş olsaydı bence şunları da yazar ve düşünürdü:

Vangölü… Güneşi bir başka güzel gösteren,doğuşunu da batışını da görsel bir şölene çeviren bir  doğa harikası…. Deniz seviyesinden yüzlerce metre yükseklikte oluşan bu göl, bir volkanik oluşum aslında. Suyu, muhteva bakımından göle de, denize de benzememekte. İçinde barındırdığı sınırlı sayıda canlılar ve sabah akşam doğurup batırdığı güneş ona türlü özellikler katarken, en büyük eksikliği olan çevresinin yeşilden bir parça yoksun olması ise üzücü. Vangölü ve çevresi gelecek nesillere miras bırakılırken, bazı gerçeklerle yüzleşilmeli ve şunlar hatırlanmalıdır:

Güneşin doğuşunu, batışını izleyenlere doyumsuz bir renk cümbüşü sunması

Hem yaz, hem kış aylarında piknikçilere, yüzücülere kucağını açması

Balığıyla sofraları ve damakları şenlendirmesi

Efsanelere, türkülere konu olan hikâyeleri,

Birçok işletmeye ismini vermesi

Kıyısındaki yaşam alanları ve işletmelere olan katkısı Ulaştırmadaki, temizlikteki ve daha nice katkıları ile Vangölü ve çevresi daha temiz ve yeşil olmayı hak ediyor.

Öyle ki yıllar önce konuşmacı olarak Van’a gelen bir yazar şu sözleri sarf etmişti:

_ Vangölü hayalimde daha başkaydı.  Çevresinin yemyeşil olduğunu düşünmüştüm. Yeterince ağaç görememek beni çok üzdü.

Çok zor olmasa gerek. Çevreyi, yeşili koruma ve geliştirme prensipleri ve sadece biraz duyarlılık…

Konuyla ilgili çalışmalar başlatılmalı veya varsa geliştirilmeli, yaygınlaştırılmalı,daha etkin hale getirilmelidir.. Ağaçlandırma yapılmalı, var olanlar korunmalı, çevresinin temizliğine özen gösterilmeli ve tabi ki Van Balığının nesli de korunmalıdır. Kurumlar, Üniversite ve halkın işbirliği ile bunlar hayallerde kalmaktan çıkabilir. Dahası bundan güzel ve büyük miras mı olur?

Yazarın Diğer Yazıları