Dr. Mine Kılavuz Ongün

Sebze Pazarı (Nedim Kılavuz'un Anlatımı İle)

Dr. Mine Kılavuz Ongün

Şehirler hafızalarda yer etmiş bazı özellikleri ile anılırlar. Çoğu zaman efsaneleşmiş tarihi, kültürü, yemekleri, önemli yapıları, bazen de önemli mekanları ile.

Van'da yaşayan herkesin bildiği, sembolleşmiş,  bazen yer belirleyici bile olabilen, birçoğunun uğrak yeri bazı mekanlar vardır. Atatürk Lisesi, Ticaret Lisesi, Tekel, Terzioğlu Durağı, Erkek Sanat, Kız Meslek, Beşyol, Şamranaltı, Değirmenbaşı, Cumhuriyet, Maraş bunlardan sadece birkaçıdır.

 Eskiden "Sebze Pazarı" diye bilinen, şimdiki Peynirciler Çarşısı da, bazı değişimler geçirerek bugüne kadar gelen, hemen herkesin bilip uğradığı köklü bir kale gibidir Van'da. Bu yazıya konu olan Sebze Pazarının havasını uzun yıllar solumuş olan babamdan burayı anlatmasını istedim. İşte bize aktardıkları:

"Anadolu'da esnaflık yerleşip dal budak olur, kök salar, komşu olmaktan da öte, kuvvetli dostluk ve akrabalık bağları ile kenetlenir. Bu dostluk yüzyıllar sürer. Bir nevi Ahilik geleneğini oluşturur. Çarşılarda aynı işi yapan esnafın bulunduğu bölümlere "ARASTA" denirdi. Anlatacağım yer,1937'lerde yapıldığı söylenen, toplu olarak sebzeci ve kasapların bulunduğu çarşı, Sebze Pazarıdır. Babam bu çarşıdaki sebzecilerden biriydi ve dolaylı olarak benim de ömrümün 30 yıla yakın bir zamanı bu çarşıda geçti.

Cumhuriyet Caddesi 3.sokaktan batıya doğru 500 metre, Küçük Cami'den (yeni ismi Hamdi Yürük veya Hacı Osman Cami) doğuya doğru 200 metre giderseniz karşınıza çıkan ve 80 yıllık geçmişiyle sizi selamlayan Sebze Pazarını; şimdiki adıyla Peynirciler Çarşısı'nı görürsünüz.

Çarşı o zamanın mimarisine göre yapılmıştı. Dükkanlar demir parmaklıklarla ayrılmış, üzerleri açıktı. Bugünkü gibi bir ortak çatısı vardı. Cümle kapıları akşam kapatılır, sabah açılırdı. Girişte cümle kapısı doğudan başlardı. Karşılıklı on beş dükkan sonra ortada bir çeşme vardı, bu çeşmeden sonra da çarşı sağa ve sola ayrılarak devam ederdi. Her iki tarafta 10-15 dükkan sonra, hem güneye hem de kuzeye açılan kapılar vardı. Cümle kapısından çeşmeye kadar sebzeciler, çeşmeden güney ve kuzey kapılarına kadar kasaplar bulunurdu. Bu dükkanlar o zamanki nüfusa göre, ihtiyaca cevap verirlerdi. Sebze meyve bahçelerinde yetiştirilen ürünler bu çarşıda satılır, fazla olanlar civar il ve ilçelere gönderilirdi. Sebze meyveden başka kuru gıdalar (Kuru meyve, şeker, pirinç, nohut, mercimek, bulgur vs) de satılırdı. Kışın bakliyat alımı için, ticaret yapılacak en yakın yer olan Diyarbakır'a topluca gidilir, ortaklaşa tutulan araçlara alınan erzak yüklenir ve bu çarşıda satılırdı. Sebze meyvenin yanı sıra, bahar geldi mi Van otlu peyniri, tereyağı, cacık, tezgahları daha bir ihtişamla süslerdi.

Sosyal ilişkiler, sevgi, saygı, esnaf terbiyesi ile sürdürülürdü. Hatırı sayılır, sözü geçen esnaflardan birisi "Esnafbaşı" seçilirdi. Bugünün meslek odaları gibi, ayrı ayrı seçimler yapılırdı yani kasapların esnafbaşı ayrı, sebzecilerinki ayrı seçilirdi. O yıllarda Belediye Zabıta memurları,"Belediye Çavuşu " diye adlandırılırdı. Üç veya dört memur, Esnafbaşı ile sebze fiyatlarını belirlerlerdi. Belirlenen fiyatlar, tahta tabelaya yazılarak, çarşının tam ortasına asılır ve buna göre satış yapılırdı. Esnafın ekonomik gücü aynı değildi. Komşular birbirlerinin tezgahlarına bakar, çeşidi az olanın eksiklerini tamamlarlardı.

Şehrin nüfusu az olduğu için, bu işlerle iştigal eden esnaf, o tarihlerde Van' a yeterdi. Buzdolabı her evde olmadığı gibi, her esnafta da yoktu. Kasaplar sattıkları et, sakatat gibi ürünler bozulmasın diye, dükkanlarının bir köşesine 10-15 metre derinliğinde dede baba usulü kuyu kazar, etleri bu kuyularda saklarlardı.

Ekim ayı başlarında kasaplar tarafını envay çeşit baharat kokuları kaplardı, anlaşılırdı ki, artık sucuk zamanı gelmiştir.

Esnaf içinde, şarkılar türküler söyleyerek satanlar, çarşıya ayrı bir renk katarlardı. Zaten bu çarşıya hakim olan şey; bahsettiğim ürünler, kokular, dükkanlardan ziyade sevgi, saygı, hoşgörü idi.

Bu cömert, hoşgörü sahibi, misafirperver, tok gözlü esnafların isimlerini hatırımda kalanları burada anmadan geçmeyeceğim. Bu kıymetli esnaftan bildiğim kadarıyla sebzecilerden Nihat Gürbüz; kasaplardan Faruk Kasapoğlu ve Abidin Kasapoğlu dışında hepsi vefat etmişlerdir. Onları da rahmetle anıyorum:

 

SEBZECİLER:

Mahmut Kılavuz, Fehim Gürbüz, Niyazi Mescioğlu, Suat İlvan, Hakkı Hacırüstemoğlu, Refik Akay, Bahri Beyaz, Sultan Erkan, Remzi Coşkun, Şerif Can, Sofi Toprak, İbrahim Yeniyurt, Selahattin Gültepe, Niyazi Dayıoğlu, Fuat Gürbüz, Bilal Karakaş, Rıza Akköprü, Mevlüt Can, Mahsun Apaydın   

 

KASAPLAR:

Baboş Kasapoğlu, Yusuf Türközü, Ziya Türközü, Bekir Özgüner, Mahmut Kasapoğlu, İbrahim Kasapoğlu, İslam Erez, Nurullah Arık ve oğulları, Sıddık Akkuşci

Günümüzde de çarşı yerli yerinde duruyor ve artık Peynirciler Çarşısı olarak anılıyor. Her ne kadar Alışveriş Merkezleri, marketler açılmış olsa da, bu çarşının halen güncel ve ayakta oluşu, doğrusu hayatın içinde oluşu benim gibi eski dostlarının sevinç kaynağıdır."

Nedim Kılavuz

Yazarın Diğer Yazıları