Dr. Mine Kılavuz Ongün

GAZOZ KAPAKLARI

Dr. Mine Kılavuz Ongün

Çocukluğu bilgisayar oyunlarından kilometrelerce uzakta kalmış, sokak oyunlarının hazzını yaşayanlar bilirler o rengârenk, çeşit çeşit kapakların sırrını.

 

Oyuncak çeşitliliğinin bu kadar çok olmadığı o dönemlerde, oldukça değerliydi gazoz kapakları. Kimimiz koleksiyon merakı ile biriktirirken, kimisi de mahallenin en popüler oyunu için toplardı evden, eşten dosttan, çay bahçelerinden. Bakkal amcalara tembihleyenimiz bile vardı. Bir içim gazoz veya meyve suyuydu her biri; sinemadaki bir film, bir atıştırma… Nadiren arabaların geçtiği, bazen At Arabaları, bazen de bir eskicinin seslenişini saymazsak, tehlikesizdi sokaklar. Birçoğu toprak yolu olan mahallelerimizde çizerdik dairemizi, başlardık gazoz kapaklarımızı dizmeye. Bu oyun için sadece gazoz kapakları yeterli değildi. Bir de “Lepik Taş”ınız olması gerekirdi. Özenle seçmeliydiniz taşınızı. Yassı, elinizin kolayca kavrayabileceği bu taş, biraz da estetik olmalıydı. Hedeflediğiniz kapağı dairenin dışına çıkarabilmeli, böylece o kapağı size kazandırabilmeliydi. O taşı kaybetmemek için köşe bucak saklar, özenle muhafaza ederdik. Taşınıza bir kez alıştınız mı, başka taş kullanmak çok zor gelirdi. Kapakların bazılarına da gönülden bağlanıp elden çıkarmak istemez, tekrar sahip olmak için tüm çabamızı gösterirdik. Gördüğümüzde altın bulmuş gibi htiren o kapaklar, şimdi sadece çocukluk anılarımızın şahidi. Artık biriktirmiyor, hatta kolayca basıp geçebiliyor, çöpe atabiliyoruz. Belki de bizi üzen, o anılardan uzak kalışımız olduğu gibi; o yaşları geçmiş olmak, küçük şeylerin mutlu edici etkisini şimdi bulamamak… Belki de balkona, sokağa çıkıp gönlünce bağıra çağıra oynama yaşlarını geride bırakmış olmak…

 

Şöyle dönüp baktığımızda hayal gücümüzün ürünü olan birçok oyun göz kırpar bize ta çocukluğumuzdan. Ve o oyunlar ne çok şey öğretmişlerdir bize. Üzüntüyü, sevinci, sorunları kendi başımıza halledebilmeyi, paylaşmayı. Başka insanların haklarına saygı duymayı ve daha birçok duyguyu ilk oyunlarda tadarız. Başarıyı tatmak için büyümemize gerek yoktur aslında. Oyunlarda küçük bir dünya yaratırız kendimize, bu dünyada hayal gücü sınır tanımaz, onu istediğimiz gibi kullanabiliriz, risk alırız. Yapıp tekrar bozabiliriz, korkumuz olmadan. Oysa gerçek hayata uyarlamamız sonraki yaşlarda olur, biraz tedirgin…

 

Tabi bunların yanında, oyun oynarken hayatta her zaman kazanamayacağımızı veya ilk seferde kazanamayacağımızı, ama yeterince uğraşırsak üstesinden gelebileceğimizi de öğreniriz. Hedefe ulaşma duygusu ne güzel beslenir oyunlarla. Tıpkı gözümüze kestirdiğimiz gazoz kapağını o daireden çıkarıp kendi hazinemize katma isteği gibi. Tıpkı elimizdeki kıymetlileri koruma uğraşı gibi…

Yazarın Diğer Yazıları