İkram Kali

Peyami Hocam neden?

İkram Kali

Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi (Van YYÜ) Rektörü Prof. Dr. Peyami Battal Hocam…

Akademik başarı düzeyini, yayınları, makaleleri bir tarafa bırakalım. Çünkü bu ayrıca tartışılması gereken bir konu.  Ama Van YYÜ yerleşkesinin tabir yerindeyse elini yüzünü siz düzelttiniz. Üniversitenin çorak görüntüsünü 35 yıl sonra değiştirmeyi siz başardınız. Bu alanda  gelmiş geçmiş en başarılı rektör sizsiniz.

Peyami Hocam…

Çalışmalarınız, çabalarınız takdire değerdir.

Belediyelerle boy ölçüşecek düzeyde yol, kaldırım,  yapıyorsunuz. Yerleşkede ağaç çiçek dikiyorsunuz. Caddeleri ışıklandırıyorsunuz. Lojmanlar, yeni modern spor salonu, kütüphane, tesisler,  teknolojiyle donatılmış binalar inşa ediyorsunuz. Öğrencilere burs sağlamak için çaba gösteriyorsunuz.

Dur durak bilmiyorsunuz…

Kurtuluş Parkı içinde kaderine terk edilen şehrimizin tarihinde önemli yer tutan yenilemeyi kimsenin akıl etmediği Vanlı 120 Kahraman Çocuklar anıtı belediyelerden ilgi beklerken siz yürekli, cesur çocukların fedakârlıklarını ölümsüzleştirmek ve yaşatmak üzere üniversitenin kalbinde öğrencilere esin kaynağı olması düşüncesiyle Vanlı 120 Kahraman Çocuklar anıtı dikiyorsunuz.

Peyami Hocam…

Biz şehrimiz adına önerdik, sizde duyarlılık göstererek üniversitenin adının önüne "Van" adını ekleyerek üniversitemizi şehrimizle kağıt üzerinde de bütünleştirerek adının Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi olmasını sağladınız.

Peyami Hocam…

Bunlar ve daha fazlası başarıyla yapılırken bilerek bilmeyerek Vanlıların sanki inadına veya birilerinin gönlünü hoş etmek uğruna toplumda kabul görmeyen ve tartışılan olmadık işler niye?

Örneğin…

TOKİ konutlarında her etapta yapılan ancak cemaati olmayan, bakımsızlıktan dökülen camiler gibi üniversitenin de her köşe başına bir cami dikiliyor. Hadi ibadet edecek yer bulamıyor insanlar ondan yapılıyor diyelim. İsraf  yoktur ihtiyaç vardır anlayışıyla kabul edelim.  Fakat cami ve külliyeye de Dursun Odabaş isimi verilmesi nereden çıktı.

Peyami Hocam…

 Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Merkezi'ne hangi akademik başarısından, hizmetinden dolayı Dursun Odabaş adının  kimler tarafından  verildiği hala bilinmiyor. Prof. Dr. Dursun Odabaş'ın  isminin verilmesi Van kamuoyunda tartışılarak kabul görmezken hocanın şahsen hiçbir maddi manevi katkısının olmadığı 20 bin metrekarelik alana yapacağınız cami ve külliyeye "Yüzüncü Yıl Üniversitesi  Dursun Odabaşı Tıp Merkezi Tıbbiye Camisi ev Külliyesi" ismini vermek abartılı, gereksiz yaklaşım olmuştur.

Van YYÜ'de 1993-1998 yılları arasında  Tıp Fakültesi kurucu dekan olarak kamu görev yapmış olan Konyalı Prof. Dr. Dursun Odabaş adı neredeyse üniversitenin her yerine verilecek. Sakın yanlış anlaşılmasın. Halkın, hocanın şahsına, kişiliğine, varsa akademik başarısına bir itirazı yoktur. İtiraz isminin bir yerlere verilmesinedir. Hoca'nın üniversitede kurucu dekan olmanın dışında görev yaptığı dönemde Van için halkın bilmediği olağanüstü bir katkısı veya üstün başarısı varsa değil Tıp Fakültesi hastanesine, camiye külliyeye hatta üniversiteye ismi verilirse kimse karşı çıkmaz.

Peyami Hocam…

Yeni yapacağınız cami ve külliyeye hocanın adının inatla, ısrarla verilmesi yerine 1915'te 2 bin 500 şehidin toprağa düştüğü üniversitenin yanı başında bulunan Zeve veya bu toprağın yetiştirildiği birinin adını verseydiniz veya hiçbir isim eklenmeden  "Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Merkezi Tıbbiye Camisi ve Külliyesi" olsaydı daha doğru olmaz mıydı?   Benzer bir isim dayatması memleketiniz Bayburt'ta yaşansaydı hemşehrileriniz bunu içlerine sindirirler miydi?

Peyami Hocam…

Sizler hocanın adını vereceğiniz cami ve külliyenin temel atma hazırlıkları ile uğraşırken aynı gün İpekyolu Belediyesi ile Esenyurt Belediyesi tarafından yapılacak olan "Necmi Kadıoğlu Yaşam Merkezi ve Park Projesi"nin temeli atılıyordu. Projeye maddi manevi destek sağlayan İstanbul Esenyurt Belediye Başkanı Necmi  Kadıoğlu, konuşmasında  isminin  bu esere verilmesine karşı çıkarak Van'da yetki, etki sahibi olanlara nazikçe mesaj vererek şöyle diyordu: "Bu projeye benim adımı vermişsiniz. Ben istirham etsem Van için daha anlamlı olmasını düşündüğümüz veya düşündüğünüz ya Van'ın çok kıymetli değerlerinden bir zatın adını ya da bu topraklar için mücadele etmiş, şehit olmuş yine bu toprağın evlatlarından birinin adını versek daha anlamlı olur diye düşünüyorum, çok daha iyi olur. Bize şan lazım değil bize dua lazım."

Peyami Hocam…

Vanlılar şehirlerinde bir yerlere isim verilirken daha özenli,  daha duyarlı ve biraz hassas davranılmasını bekliyor.  Halk kentin önemli tarihi olaylarının, yetiştirdiği seçkin insanlarının isimlerinin çeşitli eserlerde yaşatılarak kent kimliğine ve hafızasına katkı sağlanmasını istiyor. Halkın bunu istemeye de hakkı var.

Şimdi kimseler önemsemiyor, ama gün geliyor zorlamayla duvarlara yapıştırılan dayatama isimler iğreti durduğu için kendiliğinden dökülüyor. Bunun onlarca örneği var.

Bu tür hassas işler zamanın ruhuna ve gücüne göre değil; halkın vicdanında, kentin tarihinde kalıcı yer bulacak şekilde yapılmalıdır.

Kaldı ki  kendisini insanlığa bilime adamış bir akademisyenin şana şöhrete ihtiyacı olmaması gerekir.

 

 

Yüksek öğretimde yozlaşma

Yüksek,  lise, orta ve ilkokul eğitiminde sorunlar bitmiyor. Birde  kirli, şaibeli  durumlar var. Eğitim-öğretim sürecini her aşamada yakından takip eden bu alanda uzman olan gazeteci yazar Abbas Güçlü eğitimin sorunlarını, çözüm yollarını şans eseri Milli Eğitim Bakanı olmuş bazı isimlerden çok daha iyi biliyor. Güçlü, geçenlerde yüksek öğretimde, akademik camiadaki yozlaşmaya, kaliteden yoksun, sadece çıkar odaklı yeni akademik neslin nasıl yetiştirildiği ve yüksek lisans öğrencilerinin üniversiteler tarafından nasıl seçildiğiyle ilgili dönen dolapları iki çarpıcı örnekle köşesine taşıdı.

Birinci örnek: Tezgâh kuruluyor

"Akademik yükseltmelerde, geçen yıldan beri uygulanan akademik teşvik ödemelerinde uluslararası taranan dergilerde yapılan yayınların, sunulan bildirilerin büyük önemi var. Maalesef, son 2 yılda uluslararası konferans olarak düzenlenen, kaliteden yoksun çalışmaların güya sunulduğu toplantılar düzenlenmekte. Bu tür tezgâhlar, eğer önüne geçilmezse günbegün artacaktır.

Katılımcıların hemen hemen yüzde 80'i Türkiye'den, yaklaşık 360 bildirinin 200 kadarı Türkiye'den olan bu toplantı, İtalya'da düzenlenmekte...

Ayrıca her bir katılımcının en az 5 bildiride ismi yazar olarak görünüyor. İşin diğer bir hazin tarafı, bu tezgâh toplantıdaki bildirilerin çoğu, yayınevi sahibi Avrupa'da yaşayan bir Türk olan dergide, kalitesine bakılmaksızın makale olarak basılıyor.

Bu insanlar, bu makalelerle doçent, profesör oluyorlar (buna son yıllarda kendi bölümümüzde bire bir şahit olduk).

Yayın teşvik adı altında para alıyorlar (hem üniversiteden hem de TÜBİTAK'tan), ayrıca akademik teşviklerde de puanlarını yine bu kalitesiz yayınlar iliştirerek haksız kazanç sağlıyorlar.

Toplantıya katılım için üniversitelerinden ya da TÜBİTAK'tan aldıkları destek paraları da cabası!

Beni üzen tarafı ise gelecekte öğretim üyesi konumuna gelecek araştırma görevlilerinin de birlikte çalıştıkları hocaları/danışmanları tarafından böyle kirli işlere alıştırılması, gerçek bilimden uzak, kolay yoldan bir yerlere gelme çabası içine sokulmalarıdır.

Bu böyle devam ederse, gelecekte üniversitelerimizin akademik kadro kalitelerinin yerlerde gezeceği çok aşikârdır."

İkinci örnek: Keyfi puanlamalar

 "Şu anda ya askerlikten kaçmak ya da kartvizitine "Dr." unvanı yazmaktan başka bir gayesi olmayan yüzlerce kişi, yaptıkları yüksek lisans başvurularıyla hayatına akademik anlamda bir yön çizmek isteyen birçok insanın önünü kesmekte.

Bu üzücü durumu yaratan en önemli mekanizma ise yüksek lisans sınavlarındaki mülakat uygulamasıdır.

Mülakat komisyonları, hiç kimseye hesap vermeme rahatlığı içerisinde yaptığı keyfi puanlamalarla yüksek lisans başvurularında olması gereken objektiflik kriterini ihlal edebilmektedirler.

Üniversitelerin yüksek lisans başvuru sonuçlarını inceleyin, bazı üniversitelerin yaptıkları mülakat puanlamaları ile yüksek lisans başvurularını nasıl etkilediğini göreceksiniz."

Özetin özeti: Eminim ki Ankara'da birileri bu seslere kulak verecektir!.."

 

Eğitimde kalite düştü

WEF raporuna göre, ortaöğretimin kalitesi konusunda Türkiye uluslararası sıralamada 2008 yılında 91'inci sıradaydı. 2016-2017 raporunda 105'inci sıraya düştü! SJR indekslerine göre bilimsel yayın sıralamasında İran 2011'den itibaren bizi geçmiş bulunuyor.

 

 

Eğitimde 15 yılda 5 sistem

Eğitim sisteminin savunulacak bir tarafı kalmadı. Eğitim yaşanan sorunu  Cumhurbaşkanı Erdoğan ilk ağızdan dün  dile getirdi. Erdoğan,  "Hala öğretmenlerimizi de öğrencilerimizi de velilerimizi de memnun eden bir sistem kuramadık. Bir toplumun inşası burada söz konusu. Son düzenlemeye rağmen, müfredat ve ders kitapları konusunda da istediğimiz neticeyi elde edemediğimiz anlaşılıyor" dedi. YÖK Başkanı Yekta Saraç da dün üniversite giriş sisteminin değiştirildiğini  yükseköğretim programlarına sayısal, sözel, eşit ağırlık ve dil puanları ile  girileceğini LYS-YGS ayrımının sona ereceğini, 4 puan türü olacağını ve yeni sistemde Türkçe ve matematik sınavının merkezinde  yapılacağını, temel Türkçe ve temel matematiğin ise  her puan türünde etkisi olacağını açıkladı.

Türkiye gibi eğitiminde bunalım geçiren yol haritası belli olmayan başka bir ülke var mı bilmiyorum. Ülkemizde Milli Eğitim'de ne bakan tutunabiliyor; ne de sistem...  15 yılda 5 kez Milli Eğitim Bakanı, 5 kez de sınav sistemi değişti... Sistem arayışları devam ediyor. Her gelen bakan bir önceki sistemi beğenmiyor. Olan öğrencilere, anneler babalara oluyor.

 

 

 15 yılda neler oldu?

- Öğrenciler, 8'inci sınıftan itibaren Anadolu liselerine yerleşmek için LGS sınavına giriyorlardı.

- 2004 yılında LGS olarak devam eden sistem, Ortaöğretim Kurumları Seçme ve Yerleştirme Sınavı (OKS) olarak değiştirildi.

 - 2008 yılında OKS kaldırıldı. OKS yerine 6 ve 7. sınıflarda yılsonunda merkezi olarak yapılan Seviye Belirleme Sınavları (SBS) sistemi getirildi. 2009'da ise SBS sadece 8. sınıf öğrencilerine yönelik yapılmaya başlandı.

 - 2013 yılında SBS son kez yapıldı. 2013-2014 eğitim-öğretim yılından itibaren ise SBS yerine TEOG sistemi getirildi.

 - TEOG'da da önce öğrencilerin 6, 7 ve 8. sınıflarda toplam 36 sınavdan sorumlu olması planlandı ancak daha sonra sınav, 6 temel ders için sadece 8'inci sınıfta dönem sınavlarından birinin merkezi olarak gerçekleştirilmesi esasına uygun olarak düzenlendi.

Şimdi ise TEOG kaldırıldı. Ne geleceği ise belli değil.

At gibi yarıştırılan öğrencilere,  elindekini avucundakini çocuklarının eğitimi için harcayan sınavdan sınava koşarak bunalan ailelere yazık günah değil mi?

Yazarın Diğer Yazıları