Şahin Akçap

Babamlı günler

Şahin Akçap

Rahmetli çok zor adamdı. Dediğim dedik ve kuralcılığı çoğu zaman isyan ettirtirdi.

Sözünün üstüne söz söylemek mi? İşte o zaman çatılırdı kaşları eski zaman sözleriyle paylardı.

Çok okurdu…

Gazeteler, mecmualar, kitap ve dergilerle gelirdi akşamları. Öyle alıştırmıştı ki bizi filesindeki yiyeceklere aldırmaz, cebinde taşıdığı gazeteye atılırdık.

Kimi zaman hava koşulları yüzünden gazeteler günlük gelmez birikirdi. Toplu halde geldiği günler evde bayram yaşardık.

"Gazeteleri ben demeden konu komşuya kap kaçak altına sermek için isterlerse vermeyin. Okuyacağım, kuponlarını keseceğim, sonra ne yaparsanız yapın." Derdi.

Tercüman Gazetesi okurdu. Rauf Tamer'i, Ahmet Kabaklı'yı, Güneri Civaoğlu'nu, Murat Sertoğlu'nu  o gazeteden tanımıştık.

O'nun gibi bulmaca çözen yoktu.

Kafası en çok gönderdiği araba ve apartman dairesi kuponlarına bozulurdu. Her ay hiç sektirmeden iadeli taahhütlü gönderir heyecanla çekilişi beklerdi.

Hiçbir zaman kuponlarına, milli piyangolarına ikramiye çıkmadı.

Bir gün oturup gazetenin sahibine usturuplu bir mektup yazmış. Vermiş veriştirmiş:

"Siz sahtekârlık yapıyorsunuz, ikramiyeleri, daireleri, otomobilleri kendi yakınlarınıza çıkarıyorsunuz." Diye paylamıştı.

Bir gün ansızın koca bir koli geldi babamın adına. Heyecanla açtık. Gazetenin yazarlarının yayınlanmış kitapları gönderilmiş ve küçük bir not eklenmişti:

"Sizin gibi bir vefalı okurumuz olduğu için çok şanslıyız. Saygılar." Diye.

Kitap armağanları babamızı sevindirdi. Öfkesi yatıştı. Ve yine ikramiye çıkacakmış gibi kupon gönderdi, piyango bileti aldı. Sonuç umut dünyasının hayal kırıklıklarından olmaya devam etti. Hiç ama hiç ikramiye kazanamadı.

Büyük oğulum ya, okuduklarıma dikkat ederdi. O sıralar sağ, sol düşünce tartışmaları vardı.

"Aman oğlum vatanseverlikten ötesi bize yakışmaz." Derdi.

Ta ki gün gelip gazetesine alternatif olan Cumhuriyet Gazetesini eve taşıyıncaya kadar sürdü nasihati.

"Senin gazete resimsiz, kavramları farklı." Derdi. Bulmacalarını da çözmekte zorlanırdı. Çünkü birikimi sağ düşünce üzerinde şekillenmiş bilgilerden oluşmuştu.

"Senin gazete tehlikeli..." Diye uyarırdı.

Ve gün geldi çatışmalarımız başladı.

Ona yeninin değişiminden söz etmek zordu. O eskiye dönük düşüncelerin kuralcılarındandı.

Ta ki bir gün düşüncemden dolayı saldırıya uğradığım güne kadar çatışmamız sürdü. Ama yanlış bir anlaşılma yüzünden tehdit edilmem onu düşündürdü. İlk kez sağın önündeki bir partiye oy verdi. Oy verdiği parti Bülent Ecevit liderliğindeki partiydi. Ancak daha sonra:

"Dünyanın ağa babası Amerika sağın karşısındaki partilere hayat hakkı tanımaz." Diye eski partisine geri döndü.

Ne çok kavgalarımız olmuştu. Ve bir gün çelişkilerimiz uzlaşmaz olunca bavulumu aldığım gibi ver elini İstanbul dedim. On günlük bir ayrılıştı bu. Gurbette gördüm ki her şey kitaplardaki, şiirlerdeki gibi değil. Babamın nasihatleri geldi aklıma. Her biri paha biçilmez akıl dolu sözleri değerlendirince geri döndüm.

O bize sadece kitapları, dergileri sevdirmedi. Olağanüstü derecede sinemaseverdi. Ayhan Işık onun starıydı. Hiçbir filmini kaçırmazdı. Baba, oğul birçok filme birlikte gittik. Mahşerin dört atlısı, Altaylardan gelen yiğit, Roma İmparatorluğunun Çöküşü filmlerini yan yana seyrettik.

Çok çalışırdı. Emekli olduktan sonra kendisini avuç içi kadar avlumuza verdi. O küçük alanda teneke kutularına toprak ve gübre koyarak marullar, soğanlar, reyhanlar, maydanozlar yetiştirdi. Sadece bizim soframızı değil, komşularımızın sofralarını da yeşillendirdi.

Derler ki baba ve anne olmadan babanın, annenin kıymeti bilinmezmiş. Çok doğru bir söz…

Dürüst, inançlı, sevdikleriyle her şey paylaşan, yalandan nefret eden, ülkesi için can verecek kadar yurtsever olan rahmetliyi şimdi çok özlüyorum.

Hani yaşamış olsaydı tek bir sözüne karşılık vermez, düşünsel açıdan tartışmalara girerek onu üzmezdim.

O bize; hanlar, hamamlar, yatlar, katlar bırakmadı ama dürüst olmayı, yalansız yaşamanın erdemliliğini öğretti.

Saygı ve rahmetle anıyorum.

Yazarın Diğer Yazıları