Gül
Dr. Mine Kılavuz Ongün
Şahin Akçap Bey'in 25 Şubat tarihli Van Kırmızısı isimli o güzel yazısını okuduktan sonra, güllerle ilgili bir şeyler yazmadan edemedim.
Kim bir demet güle kayıtsız kalabilir? Bahçedeki güle, satıcının kovasındaki, sevgilinin elindeki, hatta bir tablodaki güle kim dönüp bakmadan geçebilir? Çılgın renkleri, hafif ve tatlı kokuları, binbir çeşidiyle güller, güzellerin ve güzelliklerin sembolüdür. Kimi zaman gönül almada, kimi zaman gönül vermede, seyrine dalıp uzaklara gitmede önemli rol oynar gül. Nice şair ve edibin eserine isim olmuş, zihinlerini meşgul etmiştir. Her ne kadar dikenli ise de onu sevenler katlanır dikenine.
Güle vurulan bir tek biz değiliz elbet. Onu çileli bir aşk yolunda bülbül, belki de bizden daha çok sever. Şair az bile söylemiştir:"Koparmayın gonca gülü. Ağlatma Şeyda bülbülü"
"Gülen az.
Bülbül eyler güle naz.
Girdim dost bahçasına
Ağlayan çok, gülen az." derken yine bülbül -gül aşkını anlatmaz mı Azeri manisi? "Bülbül aşıkmış güle.Gül naz eder bülbüle.."de bu minvalde bir söylence değil midir?
Millet olarak gülü öylesine benimsemişiz ki,kızlarımızı hep ona benzetmişiz.Gülfem,Güllü,Gül,Gülizar,Ayşegül,Aygül,Songül,Birgül,Gülistan,Gülbahar demişiz onlara..
Saray bahçeleri onlarca gül çeşidi ile donatılmış, ismine de Gülhane denmiş.
Kız istemeye giderken erkek tarafının 7 adet gül götürmesi adetten sayılmış. Gül yetiştiren bahçeler de diğer bahçe veya tarlalarla bir tutulmamış. Sebze veya meyvelerin yetiştiği alanlara buğday tarlası veya elma bahçesi gibi isimler verilirken, gülün olduğu yere "gülistan" veya "gülzar" denmiş.
Aşkın, ayrılığı sevgi ve mutluluğun sembolü gül, şairlere neler söyletmiş:
"Bin gül çıkardım sana kalbimdeki külden
Bir gün beni ansaydın eğer sen de gönülden
Bülbül gibi yanmazdı gönül sevdiği gülden
Bir gün beni ansaydın eğer sen de gönülden."
Lemi Atlı' nın nihavent makamında bestelediği bu şiir mi sadece güle adanan?..
"Bir gül bulamam kokladığım gül gibi kokan
Sinemde bugün gonca gülüm sen niye yoksun*
Sevdim diye her kalbe giren kanlı bir oksun
Sinemde bugün gonca gülüm sen niye yoksun?.." diyor Yesari Asım Arsoy segah bestesinde…
Musiki ve edebiyatla ilgisi o kadar yoğundur ki, nice yazılara konu olur, ayrıca yazılabilir.
Dini törenlerin tarihi kokusu gülsuyudur. Gülyağının tarihi ile ilgili bir rivayete göre, İran Şahı'nın kızı Nevcihan Sultan'ın düğün şenliklerinde saray bahçelerinin havuzları gülsuyu ile doldurulmuş, Nevcihan Sultan gül sularının üzerinde gül kokulu bir yağın toplandığını görerek, bunun incelenmesini ve üretilmesini istemiş.
Güllerin renkleri de farklı dilden konuşurlar: Örneğin beyaz gül hürmeti, saflığı, masumluğu, nezaketi, sırrı ve gizliliği ifade ederken, turuncu gül şükran, minnettarlık, takdir ve sempati duygularını ifade ediyor. Sarı gül ise sevinç, keyif, memnuniyet ve özgürlük anlamına geliyor. Kırmızı gül; aşk, sevgi, saygı ve cesareti çağrıştırıyor muhataplarına…
Gül mutfağımızda da yerini almış olup harika lezzetlere damgasını vurmuştur. Gül reçeli, reçelimsi kıvamda bir gül tatlısı olan "Gülbeşeker",Ramazan'ın gülü "Güllaç" gülsuyu kullanılarak yapılan tatlılardan. Elbette güllü lokum ve gül şerbetini de unutmamak gerek.
Tıpta da şifa niyetine kullanılmıştır. Gülsuyunun rahatlatıcı ve temizleyici özelliği herkesçe bilinir.
Gül bahsi açıldı ya, uzayıp gidecek besbelli. Şimdilik bu kadar diyerek,güllük gülistanlık bir dünya diliyorum….