Dr. Mine Kılavuz Ongün

Evvel zaman içinde 3: Ercişli Emrah ve Selvihan (Sebihan) hikâyesi 2. kısım

Dr. Mine Kılavuz Ongün

Emrah, anasından, babasından helallik alıp Selvi Han'ı aramak için yola çıkar ve Sahat Çukuru'nda Yakup Han'ın annesiyle karşılaşır. Yakup Han'ın annesi Emrah'a yardım etmesi için oğluna bir mektup yazar. Emrah Isfahan yolunda iken, Şah ile Selvi Han'ın kırk gün sürecek düğünleri başlamıştır. Her gün yeme içme fasıllarının yanı sıra söz fasılları da yapılmaktadır. Böyle bir günde Isfahan'a gelen Emrah, Şah Abbas'ın bir âşığı tarafından meclisten uzaklaştırılır. Durumdan haberdar olan Yakup Han, Emrah'ı kendi âşığı yaparak onun da meclise katılmasını sağlar. Ertesi gün âşıklar arasında bir yarışma başlar. Şahın yazdığı bir metnin anlamını çözeceklerdir. Emrah, bu sözlerin anlamını çözer, ardından da bütün ödülleri kazanır ve bunları diğer âşıklara dağıtır.

 

Yakup Han, yirmi bir yaşındaki Emrah'ı, Şah Abbas'ın huzuruna götürür. Emrah yolda mektubu Yakup Han'a verir. O da, Emrah'a yardım edeceğine dair söz verir.  Şah, ondan methiye söylemesini isteyince o da gözüne ilişen Selvi'nin resmine şiir söyler. Duruma kızan Şah, bir taraftan cellâtları çağırırken Emrah'a: "Oğlum, bak Şah ne soruyor. Selvi senin neyin, sen Selvi'nin nesisin?" der. Emrah da yalan söyleyerek: "Selvi benim amcamın kızıdır." der. Emrah'ın söylediklerinin doğru olup olmadığını araştırmak için Selvi'nin yanına gelen Şah, bilgileri ona da doğrulatır. Bütün bunlara karşılık Şah, kızı Emrah'a vermemek için engeller çıkarır, ona sorular sorar, Selvi'yi hak etmesini ister. Emrah badeli bir âşık olduğu için,  Şahın kalbinden geçenleri ve sorduğu soruların cevaplarını bilir: Mesela aslında kız olduğunu Şah Abbas'tan başka kimsenin bilmediği, erkek kıyafetiyle dolaşan Mirza Kulu'nun, Cevahir adlı hizmetçi olduğunu bilir. Şah, kafesteki kuşun adını bilmesini ister. Emrah bunun altı yüz elli yaşında "talhan" kuşu olduğunu bilir. Artık Emrah Selvi Han'la evlenmeye hak kazanmışltır. Ancak vezirlerden bazılarının uyarması üzerine üçüncü bir sınavdan geçirilir. Eğer bu âşık gerçekten Hak âşığı (Hak Aşığı: Kendisine Allah tarafından âşıklık melekesinin ve ilminin verildiğine inanılan, gaibi bilen ve muamma çözmede usta olan âşık ) ise verilecek zehri de içmelidir. Emrah, zehri Selvi Han'ın vermesi kaşılığında içecektir. Bunun üzerine hazırlanan zehir, Selvi'nin elinden Emrah'a sunulur. Tam bu sırada kimseye görünmeden pencereden giren derviş, parmağını zehrin içerisine sokar. Zehri de içen Emrah'a bir şey olmayınca onun Hak âşığı olduğu düşüncesine katılmayan kalmaz.

Bütün bunlardan dolayı, Şahoğlu Şah Abbas tarafından hazırlanan üç deve yükü çeyizi Selvi Han'a, ömür boyu yetecek altını da Emrah'a vererek bunları Yakup Han'la birlikte Erciş'e yolcu eder. Bir süre Yakup Han'ın memleketi Saat Çukuru'nda kalan misafirler, daha sonra Erciş'e doğru yola çıkarlar. Bu arada Miroğlu Ahmet Bey ve hanımı ölmüştür. Selvi'nin kardeşleri ise "bir âşık parçasına kız mı verilir" diyerek bu evliliğe karşı çıkmaktadırlar. Bu işler olurken, Emrah ile Selvi Han için çok güzel bir köşkün yapımına da başlanmıştır. Ancak Selvi'nin kardeşleri düşüncelerinden vazgeçmedikleri için, kardeşlerini de alarak Gence'ye kaçarlar. Kızın kaçırıldığı haberi duyulunca köşkün yapımı durdurulur, Emrah ile babası da bunların izini sürmek için yola çıkarlar.

 

İlk uğrak yerleri Erzurum'dur. Erzurum halkı Emrah'ı dinlemek için kahveyi doldurur, baba ve oğul, Selvi Han'ı sorarlarsa da sağlıklı bir haber alamazlar. Nazlı ve Selvi'yi kaçıran iki kardeş, Selvi'yi Kara Vezir'in oğluna vermek isterler. Ama Selvi Han'ın şartı vardır: Çeyizinde yer alacak olan halıyı kendisi dokuyacaktır. Bu halı yedi yılda bitecektir. Eğer itiraz edilirse Selvi Han intihar edecektir. Bu arada Nazlı her ikisinin yarısı keklik, yarısı insan şeklinde suretlerinin yaptırılmasını teklif eder. Kara Vezir kalemdar gönderip kızların tasvirlerini yaptırır ve bahçenin iki ayrı kapısına astırır ve gece gündüz bekletir. Emrah ile babası, Erzurum'dan sonra Halep'e varırlar. Tahsin Bey adında birinin bahçesine giren Emrah ve babası, köşkte gördükleri kızı Selvi Han'a benzetirler ve baba ile oğul onun sadakatsizliğinden bahsederler. Aslında adı da Selvi olan kadın, Selvi Han'ın benzerinden başka bir şey değildir. Bu duruma üzülen Emrah saz çalıp şiir söyleyince ev sahibi ve eşi uyanır. Çok geçmeden de meselenin aslı anlaşılır. Bunun üzerine Tahsin Bey bütün Halep esnafına Selvi Han adında bir kızı görüp görmediklerini sorar, daha sonra da böyle bir kızın Halep sınırları içerisine girmediği ortaya çıkar.

 

Emrah ve babası, Erciş, Erzurum, Halep yolculuğunda, Selvi Han ise Gence'de iken Selâtin Peri adlı genç bir kıza Pir Dede üç bade sunar. Bu badelerden üçüncüsü Emrah'ın aşkına içilmiştir. Pir Dede bade vermekle kalmaz ertesi gün Selâtin Peri'nin tekrar rüyasına girer ve viran yerde bir bahçe kurmasını, adını da "Veran Bağları" koymasını söyler. Bağların meyvesini yedi yıl bekleyecek; o zaman da Emrah gelecektir.  Selâtin Peri aynı rüyayı bir daha görünce ertesi gün bahçenin dikimine başlar. 

 

Âşık Ahmet ile Emrah'ın yolu Selâtin Peri'nin bahçesine düşer. Dinlenmek üzere durdukları sırada Âşık Ahmet bahçeye girerek meyve koparmak ister. Ancak Selâtin Peri'nin nöbetçi kızları onu yakalayıp huzura götürürler. Selâtin Peri'nin öfkeli bir eda ile konuşması üzerine Âşık Ahmet yolcu olduklarını, oğlu Emrah'ın da dışarıda kendisini beklediğini söyler. Emrah'ın getirilmesi üzerine Selâtin Peri bu delikanlının Pir Dede'nin gösterdiği genç olduğunu anlar. Heyecanlanan Selâtin Peri Emrah'a sarılmak isterse de başaramaz, çünkü Emrah Selvi'yi sevmektedir. Ancak, Selâtin Peri Emrah'a elini tutmasını söyleyince; Emrah denileni yapar ve aklı başından gider, ayakta duracak hâli kalmaz ve Selâtin Peri'nin kucağında bayılıverir. Selâtin Peri Emrah'ı ayılttıktan sonra, başından geçenleri ona hikâye eder, ancak Emrah ve babası Selvi Han'ı aradıklarını söyleyerek izin isterler. Emrah ve babası, günün birinde Gence'ye gelirler ve duvarında yarısı güvercin yarısı Selvi Han ve Nazlı suretin asılı olduğu bahçeye girerler. Emrah bir ağaç gölgesinde dinlenmek isterken, babası ağaçtaki bir meyveyi koparmak isteyince yakalanır. İhtiyarın feryadını işiten Selvi Han, Nazlı'yı göndererek yakalanan Emrah'ın sadakası için kurtarmasını söyler. Nazlı, Âşık Ahmet'i tanırsa da belli etmez, onu içeri götürmelerini söyler; güya biraz da Selvi Han ile kendisi dövecektir!

  

İçeride Âşık Ahmet başından geçenleri anlatır. Nazlı'nın gönderdiği kızlar, dışarıda bekleyen Emrah'ı alıp getirirler. Emrah'ı saç sakal içinde gören Selvi Han üzülür. Bu arada Şahoğlu Şah Abbas, Emrah ile Selvi'den haber alamadığı için üzülmektedir. Diğer taraftan Kara Vezir'in oğlu nişanlısını görmek için köşke geldiğinde, Emrah ile Selvi'nin birlikte olduğunu görür ve babasını durumdan haberdar eder, baba da cellâtlara Emrah'ı öldürmeleri talimatını verir. Kara Vezir'in yakınları öldürmeden önce Emrah'a son arzusunun sorulmasını söylerler. Teklif kabul görünce Emrah başından geçenleri bir bir anlatır, ancak Şah Abbas'ın verdiği ferman, Erciş'te Selvi Han'ın sandığında kaldığı için anlattıklarını delillendiremez. Bunun üzerine Emrah, ya Erciş'ten fermanın getirilmesini yahut da Şah Abbas'tan sorulmasını teklif eder. Onu zindana atıp daha yakın olduğu için Isfahan'dan sormaya karar verirler. Kara Vezir bir yandan Isfahan'a elçi gönderirken, diğer yandan da anlatılanların doğru olduğuna kanaat getirir. Bu durumda yapılacak bir tek şey kalmıştır, elçiye sahte bir yazı yazdırtılarak getirtilecektir. Bütün bunlar olurken Nazlı da Kara Vezir'in bir hainlik yapacağını düşünerek Emrah'ın babasını fermanı getirmek üzere Erciş'e göndermek ister, ancak Âşık Ahmet daha kısa bir yol olan Isfahan'a gidip, Şah Abbas'ın huzuruna çıkmayı tercih eder.

 

On sekiz gün sonra elçi, elindeki sahte yazıyla Gence'ye döner. Kâğıtta Şah Abbas'ın, Emrah'ı ve Selvi Han'ı tanımadığı, böyle bir fermanı vermediği, isterlerse onu kendilerinin cezalandırabilecekleri yazılıdır. Kara Vezir karar verir ve Emrah'ı cezalandırır: Emrah her gün bir saat Gence çarşısında suçlu olarak gezdirilecek, dokuzuncu günü de cellata verilecektir. Böylece Emrah sekiz gün birer saat çarşıda dolaştırılır. Isfahan'a ulaşan Âşık Ahmet,  Şah Abbas'ın huzuruna çıkmayı başarır ve olanları Şah'a anlatır. Bu durumda "düğünü yaptım" diyen Yakup Han'ın yalanı ortaya çıkar.  Böylece Emrah mektubu Şah'a kendisinin yazdığını söylerse, Yakup Han kurtulacaktır, aksi takdirde Sahat Çukuru (Iğdır) dümdüz edilip arpa ekilecektir. Mektubun peşine düşen Yakup Han, Emrah'ın asılması için götürüldüğü Kanlı Dere'ye ulaşır. Bu arada Emrah son sözünü söylemek için cellâtlardan izin ister. Deli Cellat karşı çıkarsa da Kara Cellat, Emrah'ın konuşmasına izin verir. Emrah'ın konuşmalarına üzülen Deli Cellat onu affetmek ister. Oysa Kara Cellat acilen Emrah'ın kellesinin kesilmesinden yanadır. Deli ve Kara Cellatlar arasındaki kavgada Kara Cellat öldürülür. Emrah, Yakup Han tarafından kurtarılır ve Kara Vezir'in sarayına gidilir.

 

Yakup Han, Kara Vezir'den hesap sorunca önüne sahte ifadelerle dolu kağıt konulur. Ardından elçinin ifadesi alınır, o da bu işi Kara Vezir'in yaptığını söyler. Bunun üzerine elçi ve Kara Vezir öldürülür. Kara Vezir'in maiyeti ise suçsuz olduklarını, kâğıdın Şah Abbas'a ait olduğuna inandıklarını söylerler. Yakup Han, Selvi Han, Nazlı ve Emrah, Isfahan'a dönerler. Şah Abbas gelenleri huzuruna kabul eder etmez elindeki kâğıdı Emrah'a göstererek yazının kendisine ait olup olmadığını sorar. Emrah da yazının kendisine ait olduğunu söyleyince Şah Abbas düğün hazırlığının başlaması emrini verir. Ancak Emrah ve babası, Selâtin Peri'den söz edince Yakup Han, Veran Bağları'ndan Selâtin Peri'yi, Erciş'ten de Emrah'ın annesini getirmekle görevlendirilir. Şahoğlu Şah Abbas'ın isteği üzerine önce Selvi Han'ın, bir hafta sonra da, Selâtin Peri'nin düğünleri yapılır. Böylece Emrah hem Selvi Han'a, hem de Selâtin Peri'ye kavuşmuş olur.

 

Baktım selvi bağı susmuş uyumuş

Otağı yıkılmış bülbülü ağlar

Hoyrat bir yel esmiş silmiş süpürmüş

Nergis boynun bükmüş güller kan ağlar

Ayrıldım Selvi'den hastayım hasta

Başım yastıkdadır kulağım seste

Almışlar kuşumu inler kafeste

Ruhunu yitirmiş bir güzel bağlar

Hem ağlarım hem inlerim yürürüm

Ruhumu ardınca çeker sürürüm

Gece düşte gündüz şurda görürüm

Selvi der de ağaçlar peçeli dağlar

Emrah yar acısı daima canda

Gönül melül mahzun dideler kanda

Şah geldi götürdü sevdası bende

Gönülde ah değil sevdası çağlar

ERCİŞLİ EMRAH

Yazarın Diğer Yazıları