Dr. Hasan Oktay

Davutoğlu ve Suriye politikamız

Dr. Hasan Oktay

Suriye krizi uluslar arası arenada  gündemi işgal etmeye devam ediyor. Türkiye Suriye ilişkileri bu hassas dönemde uluslararası diplomasinin en yoğun günlerini yaşamaktadır. Bir taraftan iç savaş diğer taraftan da Türkiye'den gelen baskılar Suriye iktidarını köşeye sıkıştırmaktadır. Türkiye'nin bölgede rol almaya başlaması, hatta rol model olma isteği iç ve dış dinamikleri harekete geçirdi. Suriye, Arap baharı modelinde önemli bir toprak parçası olarak Türkiye'nin önüne bir labaravatuvar olarak kondu. İlkeli siyaset ve sıfır sorun dış politik söylemle Türkiye'de 10 yıldır iktidarda olan AKP, büyük bir sorun ile yüzleşerek aslında kolay kazanılmış bir iktidarın aynı zamanda bir muhasebesi ile karşı karşıya kalma süreci oldu. 
Habererk'de sık olmasa da yazdığımız dış politika analizlerimizde Suriye-İran-İsrail meselesi hakkında tespitlerin doğrulanması aslında istenilen bir
durum değildir. Akademisyen ve aydınlar bir problemi irdelerken gelecek perspektifi yapıp olası/olabilir gelişmeleri önceden sezip ona göre tedbir alınmasını tavsiye ederler. Bu bağlamda Habererk' deki dış politika yazılarımız gelişmelere hep ışık tutmuştur. Ahmet Davutoğlu Dışişleri Bakanı olduğunda herkes müthiş bir sevinç yaşayarak kendisinin gelmiş geçmiş en iyi Dışişleri Bakanı olduğu yönünde methiyeler sıralanmıştı. Oysa biz olaya şöyle baktık, dedik ki Davutoğlu teknik direktördür. Yani hükümetin antrenörü iyi bir teknik adam olabilir ama sahaya çıkıp top oynayamaz. Davutoğlu ile top oynar gibi oynarlar demiştik. Suriye meselesinde Türkiye'nin politik değişikliklerinin asıl sebebi işte Davutoğlu'nun iş bilmezliği, teorik kalması ve teorilerini pratik hayata geçirememesinden kaynaklanmıştır. Âdeta Ortadoğu'da postacı vazifesi görmüştür. Bu postacılık, AKP iktidarının bir anlamda kınadıkları geçmişteki dış politika uygulamalarını yaşamak zorunluluğu ile yüz yüze bırakmıştır. AKP iktidarını oluşturan aydın kesimin, özellikle İttihat ve Terakki hakkında ileri sürdüğü fikirlerin çok daha berbat olanını hayata geçiren ve uydurup kınadıkları bütün halleri yaşayan AKP iktidarı, Suriye meselesinde beklendiğinin aksine müthiş bir zikzak yapmış ve müntesiplerine hayal kırıklığı yaşatmıştır.
Esat - Erdoğan ilişkilerini bilmeyen yoktur. Bu ilişki hatta Suriye'nin Türkiye'ye eyalet olma aşamasına kadar ilerlediğini başta AKP'liler olma üzere herkes bilmektedir. AKP'nin Suriye'yi niye sattığına tarih tanıklık edecektir. Bu tanıklık aslında şu an içinde bulunduğumuz durumu da ortaya koymaktadır. Suriye politikası konusunda netlik ve açıklık yok. Pekii bu noktaya neden gelindi? İşte bu soruyu cevaplayabilmemiz, aslında konuyu da aydınlatmak için yeterli bir soru olabilir.
Suriye politikalarını İran meselesinden ayrı düşünmek meseleyi anlamamak isteyenlerin yaklaştığı bir tarzdır. Suriye İran'ın İsrail'e en yakın cephesidir.
Suriye-Lübnan ve Hizbullah örgütü İran'ın bölgedeki ileri karakoludur. İran'a yapılacak bir olası saldırıda İran'ın uzun menzilli bir füze sistemini devreye sokma şansı yoktur; çünkü Malatya Kürecik'de kurulan füze savunma sistemi devreye girerek Irak hava sahasında bu füzeler imha olabilir. Dolayısıyla İsrail ve ABD İran'a karşı uzun menzilli füzelerle saldırabilir. İran buna aynı şekilde cevap veremez. O zaman mesele neden Suriye'ye dayanıyor?
Ve işte bu noktada İran - Suriye ilişkileri devreye giriyor…  İran, Suriye'ye askerî yığınak yaparak muhtemel bir İsrail - ABD saldırısında Suriye cephesinden İsrail'e misilleme yapabilecek. Hizbullah örgütü elinde bulundurduğu kısa menzilli Katyuşa füzelerini ateşleyerek İsrail içlerine saldırıda bulunarak karşılık verebilecekti.  İran savaşı gündeme geldikçe Türkiye Suriye'de aktifleşti ve Suriye'nin iç işlerine karışarak Suriye muhalefetine destek oldu. "Suriye'nin Dostları Grubu"nu oluşturdu, hatta silahlı yardımlarda bulundu, muhalefeti silahlandırdığı gibi bunlara Türkiye'deki kamplarda silahlı eğittim verdiği basına yansıdı. Türkiye'de AKP iktidarının kafası çok karışmıştı bir taraftan İsrail karşıtı bir söylem geliştiriyor diğer taraftan ise İsrail'in güvenliği için İran'a karşı Suriye'yi karıştırıyordu. AKP iktidarı, koalisyonunu oluşturan güçlerin bir kısmı İran'ı desteklerken diğer bir grubu ise küreselleşme adına İsrail'i desteklemekteydi.
Bu çelişki AKP iktidarının dış politika başarısızlığının  bir anlamda izahıydı. Yani dış politikada iktidarın teklemesinin asıl sebebi aslında budur. Dış politika, dış mihraklarda kotarılarak gerçekleşmesi mümkün değildir. 
AKP, Suriye  politikasında sürekli git - geller yaşadı. Bu git - gellerle uzun vadede sağlıklı bir dış politika yürütülemez. Suriye İran, Irak, Ermenistan ve şimdi de Gürcistan konusunda hükümetin dış politikada izlediği yolun çıkmaz bir sokak olduğu anlaşılmaktadır. Suriye'de gelinen nokta, bugün itibariyle savaşın eşiği aşılmak üzeredir. Bu savaş aslında İsrail'in tek başına girmeye cesaret edemediği bir savaşı Türkiye eliyle yapma aşamasıdır. Türkiye iktidarı artık bu yoldan geri dönemiyor. TBMM'de çıkan tezkere ile Türkiye'nin milli gururu korunmuş, ama savaşa gidilmeyeceği için de hükümetin başarısızlığı bir an olsun kapatılmıştır.
Rusya ve İran, Suriye meselesinde sıkı bir politika takip etmiş olduğu için işi sonuna kadar götürmektedir.
Suriye muhalefeti dünyadan aldığı büyük desteğe rağmen beklenen başarıyı elde edememesi, hatta Halep' de Esat güçlerinin bazı mevzileri ele geçirmesi muhalefeti bir provokasyona itmiş olabilir. Türkiye'ye düşen havan topu mermisinin hangi cepheden gelirse gelsin bir savaş sebebi saymak, Türk devletinin duruşunu göstermesi açısından önemlidir.
Ama Suriye'ye karşı tezkere çıkarmak başkadır top mermisinin hangi cepheden geldiğini bilmeden savaşa girmek ayrı bir olaydır.
Türkiye'nin Suriye'ye neden gireceği sorusunun cevabını bulmadan bölgede meydana gelecek uzun vadeli bir savaş Türkiye'nin bölgesel güç olma sürecini baltalayacaktır.
Türkiye bölgede, Araplar ve Farslarla savaşmadan, bir medeniyet sürecini ilerleterek, İslam Medeniyetini tekrar Türk eliyle ayağa kaldırabilir. Yoksa Arap-Türk - Fars savaşı, elbirliği ile İslam medeniyetini tarihe gömmektir.
AKP iktidarı ne yaptığını bilmeden deli dana gibi çırpınarak dış politikada Türkiye'yi bölgede yalnızlaştırmıştır. Gürcistan seçimlerinde Rus yanlısı bir süreç gündeme bomba gibi düşmüştür. Irak'la düşman olma başarısıyla İran'la neredeyse savaşın eşiğine gelinmiştir.
Suriye ile gelişen olaylarda taraf olmamak hakkımız da yoktur. Suriye meselesinde ihtiyatlı olma hakkımızı kullanmamız, BAAS rejimini desteklediğimiz anlamına gelmez.
Suriye'den akıtılan kan bir an önce durdurulmalıdır. TÜRKİYE - ARAP - FARS savaşı, Türkiye'nin bölge üzerindeki potansiyel gücünü boş işlerle devre dışı bırakmaktır. Ahmet Davutoğlu, Enver paşa ve Cemal paşanın  kınadığı formatının daha kötülerini sergilemekten bir an önce vazgeçmeli ve Türkiye'yi bölgede süper güç yapma fırsatını elinden kaçırmadan bir an önce bakanlığı bırakmalıdır.

Yazarın Diğer Yazıları