Cem Altaylı

Yeni bir umut

Cem Altaylı

2013 yılına tüm dünya insanları yeni umutlar beklentisi içinde girdiler. İnşallah geçmiş tüm hatalarımızdan günahlarımızdan sevaplarımızdan doğru yanlış yaptığımız tüm işlerden, gerek ülke yöneticileri olarak gerekse yönetilmeye çalışılan ülkelerin insanları olarak ders çıkarıp bunları unutmadan tertemiz beyaz sayfalar açıp yürümeye devam ederiz. 
Ülkemizde bu güne kadar iç ve dış politikalar yüzünden çok acılar çekti, çektirildi. İç siyasette yapılan yanlışlar bir nebze düzeltilir ve çabuk unutulur yamalı bohça gibi çok yama kaldırır. Fakat dış siyaset dantel örmeye benzer, bir ilmek hatası yapılırsa yıllarca sırıtır. Torunlarımızın çocukları bile bu hataların ceremesini gün gelir çekerler.
Osmanlının dirayetli seçkin liderleri, Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk,  İsmet Paşa, Bülent Ecevit Rauf Denktaş gibi liderler dış politikayı dantel gibi işleyenlerdendir. Dış yazışmaları dahi kendileri yazar ve bir harf  hatası olursa vahim manalar çıkar diye titizlenirlerdi. Dileğim, 2013 yılının akil insanların önemli makamlarda olması ve çivisi çıkan dünyamızın akil, insalar sayesinde tekrar sükunetle dönmesine devam etmesidir. Umudumuz bu yöndedir. 
Yeni yıla girdiğimiz bu taze günlerde ülkemiz için en önemli mesele olan akan kanın durdurulması için yeni bir umut, bir olumlu kıvılcım doğmuştur. Gerek İmralı'daki mahkum, gerekse meclisteki tüm partiler dağdaki grupların liderleri ile Türk ve Kürt kardeş halkı geçmişe bir çizgi çekerek bu doğan fırsatı umudu gerçeğe çevirmelidir. Tüm dış ve iç oyunları bozalım. Her şeyi bırakıp sevgiye barışa sarılalım. Akan kan dursun, Yoksa yıllarca akacak ve ne yazık ki bizlerin kanında bizi ve ülkemizi çekemeyenler sörf yapmaya devam edecekler. Artık buna izin vermeyelim, yakalım silahları ve o ateş etrafında barış sofraları kuralım. 
Doğudaki halkımız bir koyun için araya sokulan nifaklaşan davalarında onlarca adam öldürdü. Sonradan araya giren akil adamlar sayesinde 300-400 koyun kesilerek barış yemekleri düzenlendi. Ha gayret, herkes bu barış için bu yanan ateşe su taşısın,  su yerine benzin taşıyanlara da fırsat vermesin, umudumuz sönmesin. Bizler gülmedik, çocuklarımız gülsün bu güzel ve bahtsız ülkemde. 
Yazımı yıllar evvel orta Anadolu da bir kasabada yaşanmış bir olayı aktararak yazımı noktalamak istiyorum. 
İki ayrı kasabada iki genç eczacılık fakültesini kazanır,  fakültede tanışır ve çok samimi arkadaş olurlar. Okul biter, vatani görevlerini yaptıktan sonra biri İstanbul'da bir ilaç firmasında çalışmaya başlar, diğeri de kasabasına döner eczane açar evlenir çoluk çocuğa karışır. Yıllar geçer. Bir gün firmada çalışan, yolu o kasabaya düşer ve varır varmaz arkadaşını bulur, hasretle sarılır akşam yemek yerler. Kasabalı misafir arkadaşını otele bırakmaz zorla evine götürür. Ev iç içe iki odadır. İki arkadaş bir odada, evin hanımı ve çocuklar diğer odada yatarlar. Gecenin bir vakti misafirin tuvalet ihtiyacı doğar, arkadaşını uyandıramaz diğer odadan da geçmeye de utanır ve arkadaşına ' beni otele bırakmadın halime bak' diyerek uyuyan arkadaşının pijamasını aralar ve büyük abdestini onun üzerine yapar.  Sabahta onlar uyanmadan kasabadan ayrılır. Aradan yıllar geçer, yolu tekrar kasabaya düşer bakar eczane yok, sorar soruşturur arkadaşının kafayı bozduğunu, işi hanımı çocukları bırakıp sefil bir yaşam sürdüğünü öğrenir. Koşar arkadaşını bulur. Ve nasıl bu hale düştüğünü anlamaya çalışır.  Arkadaşını güldürmek için okul anılarını anlatır, nafile arkadaşı tek kelime konuşmaz, sonunda onlarda kaldığı gece yaptığı işi anlatınca arkadaşı yerinden fırlar ve tekme tokat vurmaya başlar , "Ulan şerefsiz, ben o günden beri düşünüyorum. Altıma ettim ettim de, pijamayla donun arasına etmeyi nasıl becerdim diye kafayı bozdum" der. 
Dış politikada ve iç politikada "ettim de, böyle nasıl ettim" dememek umuduyla 
 Hoşcakalın.

Yazarın Diğer Yazıları