Cem Altaylı

Van'da bahar

Cem Altaylı

Yaşlı dünyamız ve içindeki tüm canlılar biz insanların sebep olduğu türlü türlü soranlarla uğraşmaktadır. Bilhassa bütün dünya ülkelerinin gözünü diktiği, Ortadoğu bölgesindeki yer altı zenginlikleri nedeniyle her gün yeni bir kaosla uyanmaktayız. Bir şekilde güzel nadide, bir o kadarda şanssız ve yalnız olan ülkemiz de birileri tarafından bu kan kokan kaosun içine sokulmak isteniliyor. Savaş, işgal görmüş, yıllar boyu çileler çekmiş, badireler atlatmış güzel ülkemizin güzel bir parçası olan ve bir yıldır deprem nedeniyle sıkıntılar çeken Van'ın ve Vanlıların geçmişte kalan, özlem duyduğu günleri sizlerle paylaşmak istiyorum. İsterseniz paylaşıma baharla başlayalım. Benim yaşadığım, hatırladığım, gördüğüm eski Van'da her evin bir bahçesi, her bahçenin de bir evi vardı. Vanlılar muhacirlik (göç) gördükleri, yaşadıkları için eve, ağaca, bahçeye kısacası yeşile çok önem veriri, itina gösterirlerdi. Van evleri kerpiç, genelde tek katlı, bazıları ise iki katlı cumbalı toprak damlı, şoratan denilen yağmur oluklu, arka kısımlarında taşlık denilen balkon, teras, taraça yerine geçen bölümden oluşurdu. Merdivenler dama dayalı dururdu. Tandır evi ve her evde beslenen büyük baş hayvanlar için ahırlar, tavuklar için kümes ve bahçelerin bir köşesinde ise eski yaşanmış depremleri hatırlatan geleceğin sığınağı olacak barakalar bulunurdu. Bazı evlerin önünde mahallenin ortak malı olan dibek taşı vardı. Van'ın yüzde doksan yolları topraktı, ama tüm mahallelerden geçen ark denilen topraktan kanallar vardı. Arklar topraktan oldukları için suyu süzen, içlerine çöp atılmadığı için de insanların ve hayvanların içebildiği billur sular akardı. Sabah akşam her ev, her dükkan sahibi kendi ev ve dükkanının önünü sulayıp süpürdüğü için toz çıkmayan, toprak kokan temiz yollarımız vardı. Son cemre toprağa düştükten sonra insanlar yaklaşan baharın kokusunu alır ve daha keyifle işlere sarılırlardı. Evlerde bahar temizliği başlar, bahçelerde eriyen karla birlikte ortaya çıkan gazeller tırmıklarla, segavüllerle (çalı süpürgesi) temizlenirdi. Bir yandan da hindi, tavuk, ördekler kürke yatırılırdı. Nisan ayının ortalarına doğru önce alçalar (erik) sonra kayısılar çiçeğe durardı. Elma ve armut ağaçları da işin içine girince tüm bahçeler rengarenk çiceğe, miski amber kokusuna keserdi. Yirmi bir günü dolduran yumurtalar çatlamaya başlar görüntüsüne doyulmaz civcivler dünyaya merhaba derlerdi. Bazı evlerin tembel tavuk veya ördekleri kürke yatmaz onların yumurtaları hiç itiraz etmeyen saflığından mı yoksa vicdanlı oluşundan mı her türlü yumurtaya ve çıkan yavrulara kendininmiş gibi sahip çıkan şefkatli yüce gönüllü hindilerin altına bırakırlardı. Bu hindi annelere de en büyük acıyı ördek yavruları yaşatırdı. Su gördükleri zaman hemen suya atlarlar, onları hindi zanneden gönlü geniş anne hindide telaşlanır bağırır çırpınır dururdu. Civcivlerin en büyük düşmanı da şimdilerde nesli tükenen çalağan dediğimiz kartal cinsi büyük kanatlılardı. O zamanlar her çocuk çalğan nöbeti tutardı. Ayrıca çok sayıda yavrulayan kedilerin sütten kesilen yavruları itina ile torbaya yerleştirilir ve genelde kale civarına bırakılırdı. Ama akşamı bulmadan yavru kediler evlerdeki yerlerini alırlardı. Bu işlem defalarca tekrarlanıp durulurdu. Kışın yavrulayan büyük baş hayvanların yavruları da gelen baharla birlikte dışarıya arzı endam ederlerdi. Yeşeren bahçelerde evelik, çatlankuş, ebem gümeci, gazayağı, yemlik, turşik, kuş pepesi gibi otlar toplanırdı. O zamanlar gereğinden fazla avlanılmadığı için avlanması da yasak olmayan Van balığının yanına nefis ayran aşı yapılır, sabah kahvaltılarında börtme yumurtaların yanında taze yeşilliklerin tadına doyum olmazdı. Kendi aralarında sözlenen çobanlar mahallenin hayvanlarını toplar nahır haline getirir, baharla birlikte kale civarına, erek dağı eteklerine götürür çayırlarda otlatırlardı ve gün batımı ile birlikte dönerlerdi. Nahrın memeleri mis gibi sütle dolan hayvanlar kendi kapılarını tanır ve nahırdan kendiliğinden ayrılır, suvarılır, sağılır ve evi mis gibi pişmiş süt kokusu sarardı. Sabah evin hanımı, varsa çalışanları namazla kalkar etraf süpürülür süt sağılır kerme (tezek) yapılır nehre çalkalanırdı. Taze tereyağı, kaymak, bal, gül reçeli son gedelelerin peynirleri sofraya konulurken semaver kaynamış olur, ardından çocuklar uyanırdı. Bir yığın tavukla, hindiyle, ördekle geceyi kümeste geçiren ve rahat uyuyamayan horozlar ben yatmadım kimse yatmasın dercesine öterdi. Kuşlar sevinçle ötüşürdü. Dünyada ilk yumurtlayan tavuk kendisiymiş gibi her yumurtlaması gelen bazı tavuklar ise mahalleyi velveleye verirdi. Hıdırnebi ardından Hıdırellez de geldi mi bütün bahçelerde yeşillikler artar, pipolar, zambaklar, leylaklar, zeringadekler, laleler, kişmili güller renk cümbüşüne çevirirlerdi Van bahçelerini. Çardaklar onarılır, serpeneler kontrol edilirdi. Yaklaşan yazla iyice canlanan neşelenen çocuklar zorla okula yollanır, okuldan çıkan çocuklar hangi evde hoşlandıkları yemek varsa çekinmeden oraya giderlerdi, yemek sonrası geç vakitlere kadar bahar ayının oyunlarından fırfıra (topaç) bilye, çember çevirme, birdir bir vs. oyunlar oynanır eve yorgun argın gelinirdi. Çoğunlukla akşam yemeğini bile yiyemeden uykuya dalınırdı. Çocuk oyunları hem bedeni hem ruhu hemde sosyal ilişkileri geliştirdiği gibi arkadaşlığı, dostluğu, paylaşmayı oyunlar öğretirdi. Evlerde elektronik eşyalar yoktu. Buzdolabı her evde olmazdı, et genelde günlük alınır ya da yemeklerde kavurma et kullanılırdı. Tel dolaplar vardı, serin olan kilerler vardı. Çamaşırlar teşte(sac leğen) yıkanır beyazlar kazanlarda kaynatılırdı. Elbiseler su ve benzin karışımı ile silinirdi, en büyük çamaşır dostu ağ çamaşır suyu ile çivitti. Bayanlara en zor gelende çamaşırla tandır gününün çakışmasıydı. Hele keveni de gelmemişse o gün evde terör eserdi. Komşu ve akraba ziyaretleri yemekli olur, yalnızca çaya gelmek ayıp kaçardı. Çayın yanında tüm Van'da değişmeyen Van pastası bulunması modaydı. 2 nisan- 23 nisan- 19 mayıs bayramlarına tüm öğrenciler, okullar sevinçle, heyecanla hazırlanılır ve bayramlara bütün Vanlılar içtenlikle iştirak ederdi. Çakalalar olmuşsa Madır burcuna, Çoravanıs'a, Balık bendine, İskele başına piknik turları başlardı. Kimileri faytonla, imkanı olan taksilerle ya da tüm mahalleli kamyon kasasında bayrama gidercesine keyifle pikniğe gider ve birlikte yenilir, birlikte eğlenilerek şen şakrak dönülürdü. O zamanlar çalma, çırpma olmadığından tüm evlerin kapıları, bacaları neredeyse 24 saat açık olurdu. Gezmeye gidilince okuldaki çocuk için anahtar ya paspasın altına veya saksı içine ya da kapı üstüne bırakılır, bazen de abartılır çocuk aramasın diye anahtarın yeri bir kağıda yazılır, kağıtta kapıya iliştirilirdi. İyi günlerde birlik olunduğu gibi mahallede taziye olduğu zaman tüm komşu evlerde günlerce yemekler yapılır taziye evine götürülürdü. Taziye nedeniyle komşu evlerde bir ay boyunca radyo açılmazdı. Unutmam dedem ajans yani haber saatlerinde sanki suç işliyormuş gibi radyonun sesini duyacak kadar açar, kulağını radyoya dayar haberleri dinler ve radyoyu hemen kapatırdı. Tüm bunlar sadece insanların birbirine olan saygı ve sevgisinden kaynaklanmaktaydı. Baharı burada noktalayıp haftaya yaz mevsimi ile devam etmek üzere hoşça kalın.

Yazarın Diğer Yazıları