Kadınlarımız
Cem Altaylı
Toprak öyle bitip tükenmez, /dağlar öyle uzakta, Kadın
Kimi derki Kadın
Uzun kış gecelerinde yatmak içindir
Kimi derki Kadın
Yeşil bir harman yerinde
Dokuz zilli bir köçek gibi oynatmak içindir
Kimi derki ayalimdir
Boynumda taşıdığım vebalimdir
Kimi derki hamur yoğuran
Kimi derki çocuk doğuran
Ne o ne bu ne döşek ne köçek
Ne ayalim ne vebalim
O benim kollarım, bacaklarım, başımdır
Yavrum, Annem, Karım, Kız kardeşim
Hayat Arkadaşımdır
Usta şair Nazım Hikmet’in bu iki şiirinden başka lafa lüzum yoktur
8 Mart Dünya Kadınlar Günü Kutlu Olsun
Tek bir şey eklemek istiyorum bir anayla bir babanın farkını geçtiğimiz günlerde televizyondan ülkemizde gerçekleşen iki olayla daha iyi kavradık.
Bir ana yani kadın açık bıraktığı pencereden, dördüncü kattan düşen küçük yavrusunun arkasından bir an bile tereddüt etmeden atladı ve çocuğunu yakalayıp beton zemine çakıldılar. Çok şükür ikisi de kurtuldu.
Diğeri bir erkek yani baba eşine ve üç çocuğunu katlettikten sonra okuldaki çocuğunu da alıp bir binanın üstünden atarak öldürüldü kendiside intihar etti.
sanki gidenler hiçbir zaman
hiçbir menzile erişemeyecekti.
Kağnılar yürüyordu yekpare meşaleden tekerlekleriyle
Ve onlar
ayın altında dönen ilk tekerlekti.
Ayın altında öküzler
başka ve çok küçük bir dünyadan gelmişler gibi
ufacık kısacıktılar
ve pırıltılar vardı hasta kırık boynuzlarında
ve ayakları altından akan
toprak,
toprak,
ve topraktı.
Gece aydınlık ve sıcak
ve kağnılarda tahta yataklarında
oyu mavi humbaralar çırılçıplaktı.
Ve kadınlar
birbirlerinden gizleyerek
bakıyorlardı ayın altında
geçmiş kafilelerden kalan öküz ve tekerlek ölülerine.
Ve kadınlar
bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yarimiz
ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
ve kara sabana koşulan ve ağıllarda
ışıltısında yere saplı bıçakların
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
kadınlar,
bizim kadınlarımız
şimdi ayın altında
kağnıların ve hartuçların peşinde
harman yerine kehriban başlı sap çeker gibi
aynı yürek ferahlığı,
aynı yorgun alışkanlık içindeydiler.
Ve onbeşlik şaraplenin çeliğinde
ince boyunlu çocuklar uyuyordu.
Ve ayın altında kağnılar
yürüyordu Akşehir üzerinden Afyon`a doğru.