Cem Altaylı

Eski Van'da yaz

Cem Altaylı

Van'da bahar epey uzun sürdü. Araya başka yazılar girince bir türlü yaz mevsimine gelemedik, ama iyide oldu bence bahar mevsimlerin en güzeli.

Artık havalar iyice ısınmış okullar kapanmış, Van dışında ikamet eden ama Van'dan kopmamış Vanlılar Van ve akrabalarının özlemiyle o zamanlar Van'da yükseköğrenim olanağı olmadığı için gurbet ellerde okuyan Van'ın gençleri sevdiklerinin özlemiyle Van'a doğru yola çıkmışlardır. Yolculuk genelde kara trenle yapılır. Tatvan'a kadar gelen tren yolcularını indirir tünellerdeki isten iyice kirlenen yolcular İki Nisan vapuruyla Van'a kavuşurlardı.

O zamanlar feribot henüz yoktu. Kimileri de körüklü Magirus ve Mercedes otobüslerle gelirlerdi. Maddi durumu daha iyice olanlar ise uçağı tercih ederlerdi. O zamanlar pervaneli piston motorlu DC-3 Dakota uçakları İstanbul- Ankara- Malatya- Diyarbakır- Van hava alanlarına iner, kalkar yakıt ve yolcu alırdı. Yolculuk süresi 4-5 saat sürer, yüksek irtifada uçamadığından dolayı çok sarsıntılı yolculuk yapılır ve yolculuk uzun süreli olduğundan dolayı uçakta yemek servisi yapılırdı, ama yolcuların yediği yemekler midelerinde çok kısa süre durabildiğinden uçağın içi vidanjöre dönerdi. Piste indiklerinde uçak park halindeyken eğer hava rüzgarlıysa devrilmesin diye halatlarla bağlanırdı.  Benim hayal meyal hatırladığım bir dönem uçak pisti toprak zemindi.  Daha sonra beton yeni pist yapıldı.

Van'a gelenler sevdikleriyle hasret giderir, yazın büyük bölümü güzel evlerin güzel bahçelerinde türlü türlü Van yemekleri yenerek pırıl pırıl parlayan tunç semaverlerde porselen demliklerde demlenen ve içine mis kokulu güller atılan çaylar içilerek hafta sonlarında denize gidilerek geçerdi. İskele 'ye, Edremit'e, Mollakasım'a gidilirdi. Bu pikniklerde kadınlar gün boyu yemek ve bulaşıkla uğraştığından denizin keyfini erkekler ve çocuklar doyasıya çıkarırdı. O zamanlar birçok faktörlü güneş kremleri olmadığından vücutlar nerdeyse 2. derece yanık seviyesinde haşlanırdı ve sızlayan vücutlara şimdi yemek için bulamadığımız güzelim yoğurtlar sürülürdü.

Yaz günlerinin en büyük eğlencelerinden biride yazlık sinemalardı. Yıldız, Şehir ve Emek Sinemalarının yazlıkları da vardı. Tahta sandalyelerde kalabalık dostlarla gece serinliğinde şimdilerde tadını hala aradığımız Gazozcu Yakup Efendinin Van'da ürettiği yarısına kadar buz tutmuş boğazı yakan gazozları içilir, beyaz badanalı perdede filmler izlenerek hayallere dalınırdı… Genelde ağlamaktan gözler şişer ve açık havada serin mis gibi Van akşamında uyuyan çocuklar uyandırılırdı. Sinema dönüşü geç kalınırsa evin reisinden zılgıtlar yenilir ve yün döşeklerde uyunurdu.

Bahçelerde artık meyveler olgunlaşmaya başlamıştır. Buna göre dünyada eşi bulunmayan bir lezzet olan Aslik elma, Pamuk elma, Bey elması, Cebe girmez, Melaki, Melleçi, Dığdığı armut anlatılmaz lezzetlerdi. Sıhke kavunu kağnılarla Van'a taşınırdı. Küçük kavunların içinde sanki bir teneke bal saklıdır.

Erek dağından eşeklerle kar getirilir, karla yapılan ve soğutulan dondurmaların tadına doyulmazdı. Bahçeler kurumasın diye su sıraları alınırdı. Bu işlere o zamanki yetki ve forsları şimdiki D.S.İ Bölge Müdürlerinde bile olmayan çırpaçlar bakardı. Her mahallenin ayrı çırpaçı bulunurdu ve bahçe sulamak bir ayinden, törenden farksızdı.  Genelde gece su verilir, sabaha kadar yanan lüx ışığında bağlar, bahçeler sulanırdı. Kerdiler tump hizasına kadar suyla şişirilir, suyun istenen yöne akması için kıyısına taş ve çamurlarla bend yapılırdı ve bendin yıkılması baraj duvarlarının yıkılmasına eş önem teşkil ederdi. Çok nadir de olsa arklardan gelen su başka bahçelere yöneltilmesin diye çırpaçlar ark boyunca denetimde bulunurlardı, tüm bu işler çocuklar için bulunmaz eğlenceydi. Şişen arklarda kerdilerde yıkanılırdı en büyük korku ise suyla gelen ve insana yapıştığında eşek anırtısı duyuncaya kadar kan emen bizav burnu denilen küçük hayvanlardı. En büyük keyif ise arkadaşlarla bisikletle gidilen İskele 'deki deniz keyfi yada bol su akan ve pırıl pırıl olan Şamran Kanallarıda yüzmekti. Buralarda yüzerken çırpaç nöbeti tutulurdu, boğulmalara karşı caydırıcılık olsun diye çırpaçlar kanalda yüzen çocukların elbiselerini alırlardı. O yüzden mutlaka bir çocuk yüzenlerin elbiselerine nöbetçi olurdu. Şimdilerde bu kanallardan su yerine pislik akıyor, irin akıyor, çirkinlik akıyor.

Haftaya devam etmek üzere hoşça çakalın.

Yazarın Diğer Yazıları