Eğitimci Yazar Bahri Yıldızbaş

FIRINDA SANAT

Eğitimci Yazar Bahri Yıldızbaş

Yetmişli yıllarda, Van’ın kendine özgü hayat felsefesi, geleneklerine bağlı, medeniyete açık yaşam tarzı, deniz (göl) sefası, kışlık ve yazlık sinema günleri, okuma kültürü, modanın yakından takip edilmesi, kahvehanelerde gırtlama çay sohbetleri, büyüklerin küçükleri koruması, yol göstermesi, iş imkanları sağlaması, gençlerin büyüklere saygısı, fırınlarda; kıymalı pide, lahmacun ve otlu peynir ile sıcak çakır ekmek yenilmesi, sütçülerde kahvaltı yapma alışkanlığı, davul zurnalı folklör ve Kör Aslan’ın pilli megafonlu sazı ile çaldığı türkülerle düğünlerimiz vardı.

Birde, İbrahim Talay’ın meşhur fırını. İki oğlu, kardeşleri ve elemanları ile işlettiği, ekmek, çörek, kıymalı aldığımız, Van’ın iş insanları, esnafı, bürokratı, işçisi, köylüsünün uğrak yeri, çevresindeki tüm insanların doyum olmaz sohbetleri ile fıkraların, sataşmaların ve kahkahaların havada uçuştuğu fırın. Fırıncı İbrahim, yani İbonun fırını. (Allah rahmet eylesin.)

Fırına girdiğimizde, bıyıkları yeni yeni terleyen, sevimli, tombiş, kısa boylu, diğeri biraz sert ifadeli, hızlı iki genç . Bazen ekmeklerin hamurunu tırnaklıyor, şekil veriyor, bazen çörekleri kürekle fırından çıkarıyor, bazen kasalarla gelen hamuru indiriyor kıymalı pide hazırlıyor ve çoğu zaman kasada oturuyorlar. Sohbetleri, şakaları, kavgaları, gürültüleri öylesine tempolu ve keyif verici ki… Müşteriden geçilmiyor maşallah. Hele hele ramazanlarda, iftar vaktine yetişti yetişmedi münakaşaları bir kitaba sığmaz. havada yakaladığımız ve iftardan yarım saat sonra eve götürdüğümüz kıymalıların lezzeti hala damağımda. Bizler tanıyor ve keyif alıyorduk. İlk defa görenler, şaşkınlıklarını gizleyemiyorlardı. İşte o nefis ekmeklerin, kıymalıların ve sohbetlerin, yani İbonun (Allah rahmet eylesin) fırınında, önceleri ergenler, sonra gençler sürekli buluşuyor, sohbetler ediliyor, müzik enstrümanları getiriliyor ve çalınıyor. Sanki fırın DEĞİL de, bir dergah, bir kültür merkezi mübarek dükkan.

Küçük kardeş yürekli, haksızlığın karşısında duran, işi ile birlikte Eğitim Enstitüsü mezunu olan ve maalesef gerçekçi olmanın faturasını canıyla ödeyen Haydar’a rahmet diliyorum. Onunda Maraş Caddesi’nde “Uğur Pide Salonu” vardı.

Hem rahmetli babalarının, hemde iki kardeşin arkadaş çevreleri çok genişti. Haydar’ın arkadaşları kütüphaneye giden, okuyanlar, Selahattin’in (Saloş) arkadaşları sporcu ve müzisyenler. Adını radyolardan işittiğimiz ve filmlerde gördüğümüz, hamur açan eller ve kasanın başında duran ayakların sahibi Selahattin Talay kocaman davulları, baterileri, zilleri çalıyor, kısa bacakları ile enstantane yaratıyor. Ümit Terim Taekwondoantrenörü, orkestra şefi baterist, genç yaşta kaybettiğimiz rahmetli Murat Değerli gitarist ve sesiyle Ahmet Yazıcı. Konservatuar görmeden, o kocaman enstrümanları, hepimizin çok beğendiği türküleri, şarkılarını çalma becerisine sahip, ekip olabilen, ekibin buluşma ve işlerini organize ettiği yer ise bir fırın. Türk Pop Müziği’nin muhteşem müzik şölenini sunan 1971 yılında kurulan “TUŞBA ORKESTRASI” yani Beyaz Kelebekler ile Müziğimizi sevmeye ve çoğu genç müzisyen olmaya başlıyor. ( Son cümleyi, üniversitedeki hocalara, öğrencilere, müzik öğretmenlerine ve müzikle uğraşanlara mesaj olarak yazdım.)

Van’da, yazan ve yazar sayısı çoğalmış maşallah. Yazan çok, okuyan ve okur-yazar az olduğu gibi, bir çok alanda gerçek araştırmacılarımız iki-üç kişi haricinde yok gibi. Olmuş olsaydı, aradan geçen elli (50) yıllık sürede, Tuşba Orkestrasının Van’a, Vanlıya, gençliğe, sanata ve müziğe neler kazandırdığını okumuş ve öğrenmiş olurduk. Toplumda anlatılanların çoğu, ya abartıdır, ya taraflıdır, sokak, kahve veya şehir efsaneleridir. Anlatılanlar ve konuşulanlar araştırılmadan, kaynaklar incelenmeden veya yaşayanlara (ölmüş olsa bile, torunları vardır) sorulmadan yazıldığı zaman; kültürler ve gelenekler toplumlara yanlış ve eksik aktarıldığından, yozlaştırılarak, katledilmiş olur.

Bu arada, sevgili Selahattin Talay kardeşimimiz, Balıkesir-Edremit-Altınoluk’ta baba mesleğini sürdürmektedir. Her gittiğimizde; Van Kıymalısı, çakır açık ekmek, çörek, çiğ köfte ve otlu peynirimizi yiyoruz. Yanlış anlaşılmasın, lokantasında yiyoruz ve kasası var. Pırıl pırıl, tertemiz, mis ve nefis sunumlar.

60 ve 70’li yıllar, Van’ımızın; eğitim, kültür, edebiyat, folklör, spor, sanat ve müzik alanlarındaki başarılarının devrim yıllarıdır. Valiliğimiz, Üniversitemiz, Belediyelerimiz, Milli Eğitim Müdürlüğünüz ve tüm kurumlarımızın arşivlerini açarak, o yılları çok iyi irdelemesi, incelemesi, örnekleri ve başarı hikayelerini şimdiki çağa uyarlaması gerekir. Yabana atılacak bir konu DEĞİL.

Tuşba Orkestrasını kurarak, Van gençliğinin müziğe ve sanata hevesini artıran, elli yıl önceki gençliğin enstrüman çalmayı öğrenmesine vesile olan, Van türkülerinden başlayarak sanatçıların yetişmesine destek veren kıymetli abilerimize ve arkadaşlarımıza teşekkürlerimi iletiyor, vefat edenlere rahmet dilerken, yaşayanlara sevgi, selam ve saygılarımı iletiyorum.

Yazarın Diğer Yazıları