Azmi İlvan

Sessiz dostlarımız...

Azmi İlvan

Konu başlığına bakıp yanılmayalım, aslında sesleri çıkıyor da, biz insanoğlu bencil ve duyarsız olduğumuz için, seslerini çığlıklarını duymuyoruz.

Dünya..!

Hiç düşündük mü acaba? Niye hep insanoğlu sahiplenmiş mal mülk gibi görmüş Doğayı.  Diğer canlılarında bu dünyada yaşam hakkının olduğunu aklına getirmemiş.

İnsanoğlu yaratılmadan, diğer canlıların varlığını bilim bize söylüyor. Yani dağdan gelip bağdakini kovmuşuz.

Her nesnenin her canlının bir adı olmuş, biz insanoğlu öyle uygun görmüşüz. İnsanın karşılığına, Hayvan demişiz. Öyle ki insanoğlu birbirine kızarken bile hakaret amaçlı hayvan demişiz birbirimize.

Akılsız demek istemişiz, görgüsüz demek istemişiz, ahlaksız demek istemişiz. Hâlbuki bunları yapanların insan olduğunu o an aklımıza bile getirmiyoruz. Suçlu hep hayvan dediğimiz o masum canlılar üzerinden değerlendirmişiz. Akılsızca, ahlaksızca ve görgüsüzce davrananın insan olduğunu atlamışız atlıyoruz.

Meseleye yaradanın gözünden bakmayı bilmiyoruz. Onlarında bir can taşıdığını, her canlı gibi Yaşam hakkının olduğunu anlayamıyoruz.

Sahiplenilmiş evcil canlılar, bir gün kendilerini ansızın sokakta bulabiliyor, hem de,  kışın zemheri soğuğunda, sahiplenirken çoluk çocuğu mutlu olsun diye alınıyor, çocuklar büyüyünce de,  sanki mecburi hizmet süresi bitmiş gibi kapı dışarı.

İşte o zaman şunu söylemek lazım gelir, o vicdansızı, vahşiyi ve ahlaksızı aşağılayarak "İnsansın insanoğlu insan nolucak'' diyorum ben.

Sessiz dedik ya, sessiz değiller. Biz insanlar cahiliz onların dilini anlamıyoruz, bu bizim mi yoksa o masum canlıların mı eksikliği. Tabi ki bizim.

Ben de bir can dostumu sahiplendim ve zaman içerisinde onun her seslenişinde ne demek istediğini, anlayacak duruma geldim. Oyun mu istiyor, yemek mi sevgi mi veya hasta mı olduğunu anlıyorum. İnsanlar ile iç içe yaşayan bu can dostlarını anlamak istemek yeterlidir.  Anlamak isteyelim yeter ki. Bakın o zaman Sessiz Dostlar demekten Utanacak duruma geleceğiz. İnsanoğlunun çıkardığı gürültüden uzak, Doğa ortamında şöyle gözlerimizi kapatıp sesleri dinleyelim canı gönülden. Hani o şarkılara konu olan aşk sözcüklerinin içinde bülbül sesini, Barış Manço'nun Arkadaşım şarkısını, Ali Babanın çiftliğini bir düşünelim hele. Asıl dostlarımızın onlar olduğunu anlamamıza, onlara saygı duymamıza sevmemize nedendir. Bu şarkıların birçoğu çocuklar için yapılmıştır, çocuk saflığı ile bakmamız gerekir o can dostlara.

Yaşam alanı dahi bırakmadığımız bu canlar, çaresizler, açlar ve üşüyorlar. Sorarım, vahşi olan biz miyiz yoksa onlar mı?

Ara sıra duyuyoruz, Sokak köpekleri saldırdı diye. Niye şikayet ediyoruz ki, onları her gördüğümüz de tekme sauuran, taş atan sopayla döven biz  insanlar değilmiyiz. İnsanın insana omuz attığında nerdeyse kan davasına kadar götürüp can alan biz vahşiler, sokak köpeğinin isyanını kınar olmuşuz.  Dostça yaklaşmayana içgüdüsel olarak savunma yapar can dostlar onlar. Yaradan öyle yarattığına göre, az çok inanıyorsak susmamız gerekmiyor mu?

Bu dünyayı onlar ile paylaşmak zorundayız. İnsanoğlunun bitmek tükenmez istekleri yanında o masum canların sadece üç şey istediği (sevgi açlığını giderip üşümemesi ve oyun oynaması) çok mu geliyor biz vahşi ruhlu insanlara.

Yeryüzüne en çok zararı olan insanoğlunun, o masum canları ötekileştirmesi ne kadar saçma ve anlamsız.

Son tahlil de;

Onlar,  kısacık hayatlarında bizlere dosttur, yarendir, dert otrağıdır. Dünya onlarla güzeldir. Daha da güzelleştirmek bizlerin elindedir.

Tüm canlıları sevin değer veren vicdan sahibi canlara, selam olsun. Unutulmamalıdır ki  "Yaratılanı severiz,  yaratandan ötürü.''

Aze...

Yazarın Diğer Yazıları