Prof. Dr. Ahmet Özer

Erdoğan’ın söylemi, Arınç’ın itirazı ve Çözüm Süreci

Prof. Dr. Ahmet Özer

Son günlerde iki zıt gelişmeyi birarada yaşıyoruz. Bir yandan Kürt sorunun çözümü konusunda hızlanan trafik, ardından Öcalanın Newrozda okunan mektubunun etkileri sürereken öbür yandan Cumhurbaşakanın “ne kürt sorunu kardeşim Türkiyede kürt sorunu yok” şeklindeki çıkışının mürekkebi kurumadan “izleme heyetini yanlış buluyorum, Dolmabahçe açıklamasını yanlış buluyorum” mealindeki beyanlarının yarattığı karamsarlık.  Üstelik de bu gelişmelerden haberi yokmuş gibi davranarak kendince başkanlık sisteminin gerekliliğine gerekçe oluşturma çabaları.

Erdoğanın Kürt sorunu konusunda söyledikleri, çözüm sürecine karşı takındığı tavır hiç kuşkusuz siyasi ranta dönük manevralar olarak okunabilir, ama çözüm sürecinde tamamen önemsiz de değildir. Neticede başbakan başkası olsa bile hala bu hareketin lideri Erdoğandır ve hala bir çok ipi elinde tutuyor. Aynı şekilde Arınç’ın karşı çıkışı da önemli tabii. Bir şartla, eğer bu görüşleri hükümet adına yaptıysa ve başta başbakan olmak üzere hükümetin bu açıklamaların arkasında durması kaydıyla.. Durabilirler mi.. Bana biraz zor gibi görünüyor.

Arınça, Melih Gökçeğin Paralelci çıkışı hem geçmiş hesapların görülmesi, hem Erdoğana yaranma, hem de parti içi iktidar mücadelesinin ilk işaretleri olarak okunabilir. Gökçek bir yandan oğlunu vekil yapmaya çalışıyor, öte yandan geçmişte Cemaate en büyük desteği kendisinin yaptığını unutturmaya... Beri yandan derinde AKP içinde başkanlık sistemine yönelik rahatsızlık başka adlar altında su yüzüne vuracak gibi görünüyor. Zaman geçtikçe bu kavga (paralel bahanesiyle ama aslında başkanlık nedeniyle) daha da kızışacaktır.

Davutoğlu ne yapacak?

Asıl bu kavgada Davutoğlu nerde duracak, ne yapacak, o önemli. Çünkü Davutoğlu son siyasi günlerini yaşayan Arınç gibi Erdoğana karşı durursa karizmasını kurtarır, gerçek başbakan olduğunu tesciller, ama buna karşılık Erdoğan’ın manevralarıyla siyaseten yok olup gitmekle de karşı karşıya kalabilir. Bu riski alacak cesareti gösterebilir mi? İkinci olarak geçmişte olduğu gibi herkoşulda biat kültürüne sığınmak ve Erdoğanın her dediğini itirazsız kabullenmektir. Bu karizmasını tamamen çizer ama ömrünü uzatabilir. Üçüncüsü ise idare-i maslahat yoluna gitmektir. Yani, arada itiraz sesleri çıkarsa bile sonuçta ne şiş yansın ne kebap misali orta yolda ilerlemeye çalışmaktır. Sanırım Davutoğlu bu yolu seçecektir.

Peki bu çözüm sürecini nasıl etkiler. Elbette olumsuz etkiler. Eğer Erdoğanın istediği 400 milletvekili ya da buna yakın bir sayıya ulaşılırsa ne Davutoğlu kalır ne de çözüm süreci. Erdoğan kendine göre düşlediği şirket tarzı yönetimi oluşturur, etrafına topladığı adamlarıyla “şirketi” yönetmeye çalışır. Ne kadar, nereye kadar yönetebilirse.. Çünkü böyle bir yönelim ve böyle bir yönetim de pek kolay olmayacaktır..

Diğer cephede neler olacak?

Bir kere bu seçim veya başka bir seçim artık Kürtler için bir varlık ya da yokluk seçimi değildir. Kürtler artık yokluk kısmını geçtiler. Eğer HDP barajı  geçmezse bu Kürtler için dünyanın sonu olmaz, hatta yeni kapıların açılmasının olanaklarını gündemleştirebilir. Asıl barajın geçilmemesi Türkiye siyaseti açısından bir kaos yaratır. Yönetenler yönetemez olur “velev ki Erdoğan başkan” olsa bile!

Bir kere başta HDP olmak üzere diğer partilerle birlikte % 15 seçmenin iradesi yok sayılacak. Katılımın %82 olduğunu varsayarsak %18 bir kesimde sandığa gitmeyecek, bu durumda toplamda seçmenin üçte birinden çoğunun (%33’ünün) iradesi meclise yansımamış olacak ki, bu da yeni meclisin meşruiyetini ve yapacağı yasaları tartışmalı hale getirecek ve erken seçim tartışmaları seçimin hemen ardından başlayacaktır. Diğer yandan HDP’nin meclis dışında kalması çözüm sürecini zora sokacağı gibi Türkiye siyasetini de kaosa sürükleyecektir. Bu kaos Erdoğanın Başkanlık dayatması ile telafisi güç bunalımlara yol açacaktır. Tek kişinin hakim olduğu bir rejimi Türkiye toplumu kabul etmeyecektir.

HDP’nin seçimi Türkiye’nin geleceğiyle ilgili

İşte bu yüzden HDP’nin barajı geçmesi sadece çözüm süreci için değil aynı zamanda Türkiye siyasetinin istikrarı bakımından bir denge unsuru haline gelmiş durumda. Böyle bir olasılık olsa bile HDP bu olasılığı defterinden silmiş gibi. Öcalan İmralıda barış ve çözüm için büyük çaba gösteriyor. Öcalanın bu husustaki irade beyanı ve duruşu sadece Kürtler için değil Türkler başta olmak üzere Türkiyede yaşayan bütün halklar için de son derce önemli bir şans. Çünkü çözümün barışla sonuçlanması bu sınırlar içinde yaşayan herkesin daha huzurlu ve gönençli yaşaması anlamına gelir.

O nedenle HDP’nin barajı geçip geçmemesi artık sadece HDP’nin sorunu değil Türkiyenin sorunu.. Denklem açık, herşey ayan beyan ortada.. Hem demokrasi hem de çözüm ve barış süreci açısından. Türkiyenin geleceğini ve selametini düşünen her yurttaş bunu görüyor ve seçimini de ona göre yapacağını söylüyor.

Hükumetin tavrı

Bütün bunlar ortadayken, umarız hükümet birkez daha çözümü basit seçim ve oy hesaplarıyla heba etmeye çalışmaz. En azından Erdoğanın üç beş MHP oyu uğruna büyük bir olayı nasıl berhava etmeye çalıştığını görür ve yanlışın neresinden dönülürse kardır misali bu yanlıştan döner, Arınçın söylemi pratikleşir. Böylece yüzyıllık sorunu çözerek demokrasinin bütün kural ve kurumlarıyla inşaa olunduğu bir sürece geçilir.

Yazarın Diğer Yazıları