Prof. Dr. Ahmet Özer

Erdoğan- Barzani Buluşmasının Şifreleri

Prof. Dr. Ahmet Özer

Ziyaretin üç yönü

            Berzani ziyaretinin üç önemli yönü söylenebilir. AKP ve Erdoğan açısından, Berzani açısından ve Türkiye Kürtleri ve Öcalan açısından. Bu üç temel aktör bakımından da ziyeretin  yaklaşan yerel seçimlerle, barış süreciyle, Rojavayla, Irakla başlıyan yeni diyalog süreciyle ve en önemlisi enerji kaynaklarıyla yakından ilişkili olduğu söylenebilir.  Öncelikle Erdoğan’ın Berzani’yi Diyarbakır’a davet etmesinin yerel seçimlerle hiç ilgisi yok demek saflık olur. Ancak BDP’ye oy veren Kürtlerin Berzani Erdoğan buluşması Diyarbakır’da oldu diye AKP’ye oy vereceğini beklemek de bir o kadar saflıktır.Berzani’yi seven muhafazakar Kürt kitlesi zaten büyük oranda çeşitli nedenlerle AKP’ye oy veriyordu, bu seçimde de vermeye devam edecek, fakat bu Diyarbakır şeçimlerinin sonucunu değiştirmeyecektir. Çünkü BDP seçmeni Berzani Erdoğanla Diyarbakırda buluştu diye tercihinde bir değişmeye gitmez.

            Bağdatla kurulan yeni ilişkinin etkisi

            İkinci gözden kaçan nokta Türkiye-Irak(Bağdat) ilişkilerinde başlayan yeni süreçtir. Bilindiği üzere İran, Suriye, Irak’tan oluşan “Şii Yayına” karşılık başını Türkiyenin çektiği, Suudilerin ve Katarın dahil olduğu bir “Sunni Hat” oluşturulmuştu. Mısırdaki gelişmeler, Batının Suriye politikasındaki değişiklik, Türkiyeyi de ister istemez bir politika değişikliğine zorluyor. Irak başbakanı Maliki’nin Türkiye ile arasının bozulmasının bir nedeni de Bağdat’a rağmen Erdoğanın Erbil’le kurduğu ilşkilerdi. Şimdi Türkiye Bağdat’a barış çubuğunu uzatınca terazinin diğer kefesi Erbil’in alyhine bozulma emareleri belirdi. Ancak Türkiyenin ali menfaatları için şimdilik Erdoğanın eli Irak Kürdistan Bölgesel Yönetiminden (IKBY) olamaz. Erdoğan Barzani’yi Diyarbakıra davet ederek bir çeşit bu dengeyi sağlamak istiyordu, sanırım bunu da başardı.

Petrol meselesi

            Üçüncü önemli nokta da, enerji kaynakları meselesidir. Türkiye’nin Almanya gibi bir devden sonra ikinci dış ticaret partneri Kürdistan Bölgesel Yönetimidir. Gerek inşaat ve mühendislik faaliyetleri gerekse ticari faaliyetler bakımından bu bölge Türkiye’ye her yıl milyar dolarlar kazandırıyor. Şimdi buna petrol ve gaz anlaşmaları eklendi. Güney Kürdistan’ın günlük petrol üretimi 175 bin varil. Önümüzdeki yıl bu rakam iki katına, sonraki yıllar 3-4 katına yani yaklaşık günlük 1 milyon varile çıkacaktır. Türkiye’nin günlük ihtiyacının 600 bin varil olduğu düşünülürse bunun ne anlama geldiği daha iyi anlaşılacaktır.

Bugün Irak Kürdistanı’nda 18 ülkeden 55 yabancı şirket 16 bin kilometrekarelik petrol alanında çalışıyor. Irak Kürdistanı’ndaki Kürtlerin sahip olduğu petrol zenginliği şu anda dünyadaki petrol devlerinden Exxon Mobil, Gazprom, Total, Chevron, Genel Energy, DNO gibi şirketleri bölgeyi çekmeye başlamış ve bu şirketlerin etkisiyle IKBY, birçok ülke tarafından muhatap alınmaya başlanmıştır. Öyle ki Erbil- Ankara arasında meydana gelen ekonomik işbirliğinin 2011’de Exxon Mobil’in Irak Kürdistanı’nda petrol aramaya başlamasıyla olduğu da dile getiriliyor. Bugünlerde tamamlanacak olan IKB-Türkiye boru hattı, aynı zamanda Barzani-Erdoğan arasında bir müttefikliğe yol açarken karşılıklı olarak kazan-kazan politikasına dönüşmüştür. İşte Türkiye, ABD, Irak ve batılı güçlerin itirazlarına rağmen bu petrolün önemli bir bölümünü borularla Türkiye’ye taşımayı planlıyor. Bunun için bir takım anlaşmalar yapıldı. Bir kısımda yapılma aşamasında. Bu sebeple de Türkiye’nin kırmızı çizgiler siyasetinden pragmatik bir noktaya gelmesi, Ankara’nın büyüyen bir IKBY’yi destekleyeceğini göstermektedir. Şimdi tarafların yapması gereken tek şey; Bağdat ve ABD’nin buna razı edilmesidir ki son zamanlardaki diplomasi trafiği de bu yönde bir çabaya işaret etmektedir. 

Güney Kürdistan Türkiye için altın yumurtlayan bir tavuk. Stratejik ortaklığın üzerine oturduğu temel unsur bu makine sonrası stratejik üretim maddesi olan enerji kaynağı. Bu kaynağın kendisine, yoluna veya piyasasına hakim olan yani ona ulaşılabilirliği sağlayan zengin oluyor, olmayan ise yerinde sayıyor. Türkiye bu noktada bu sıçramayı Barzani’ye tutunarak yapmak istiyor. Peki Barzani ne istiyor?

            Barzani de şimdilik dünyaya ve denizlere tek çıkış noktası olan Türkiye’ye tutunarak büyümek, Ortadoğunun güçlü bir aktörü olmak istiyor. Hem diplomatik hem siyasi hem de  ekonomik yönden. İşte Türkiye düne kadar aşiret reisi diyerek küçümsediği Barzani’yi şimdi baştacı etmenin ve Barzaninin de her davete koşarak icabet etmesinin en temel nedeni bu.

Çözüm süreci

            Bir başka husus da çözüm süreci ile ilgilidir. Erdoğan Barzani’yi öne çıkararak bir nevi Öcalan’a mesaj veriyor. Eğer sen bu süreçte bizim istediğimiz yolda yürümezsen, bizimle yürüyen bir Kürt lider var zaten demek istiyor. Üstelik bu liderin bir ülkesi, gücü, ordusu ekonomisi de var. Sen tek lider değilsin. Erdoğan Rojova’daki gelişmeleri de kendisi ile bu konuda benzer düşünen Barzani vasıtasıyla dizayn etmek istiyor. Bu netameli ve manidar bir noktadır.

            Bu iki hamlede Öcalan ve PKK’yi köşeye sıkıştırmaya, ölümden tutup sıtmaya razı etmeye dönüktür. Çünkü Kuzey Kürdistanın en önemli Kürt hareketinin lideri olan Öcalan aynı zamanda Rojova da da kabul görüyor. Ayrıca, ilk defa tarihin bu dönemecinde zamanın ruhunu kullanarak hak ve hukuklarını korumaya çalışan ve kendi kaderlerini ve geleceklerini inşa eden Kürtlere destek vermek sadece kurdi bir duruş olamayacak, aynı zamanda insani ve vicdani bir duruş olacaktır. Şimdi bütün bunları alt alta koyduğumuzda karşımıza bir tablo çıkıyor. O da şudur; Kürtler, artık canları istediğinde, bir devletin diğerinin arka bahçesinde çıkaracakları bir yangın değildirler. Ortadoğu’nun en temel aktörlerinden biridirler ve bir adım atılacaksa onlarsız olmayacaktır.

            Yaşanan İlkler

            Yukarıda yaptığımız analize ek olarak şunu söyleyebiliriz: Diyarbakır’da yaşanan bazı ilkler bu tarihi buluşmayı daha anlamlı kıldı. Bir kere Erdoğan 11 yıl aradan sonra, onlarca kez gittiği halde, ziyaret etmediği Diyarbakır Belediyesi’ni ziyaret etmesi önemliydi.Gene Erdoğan’ın ilk defa Diyarbakır meydanlarında Kürdistan kelimesi kullanarak devlet katındaki bir tabuyu yıkmış olması önemsenmelidir. Ayrıca daha da önemlisi “dağdakiler inecek, hapishaneler boşalacak” sözleri bir ilk olmanın ötesinde barışa dair umutları besleyen bir söz niteliğindedir. Umarım bu sözün gereği geç kalınmadan yapılır.

            Bazı işaretler

Bu ilklerin yanında bazı işaretlere de değinerek sonlandıralım bu yazıyı. Daha önce Türkiye yönetenlerince, aşiret lideri diye küçümsenen Barzani’nin 21 yıl aradan sonra Diyarbakır’da Türkiye Cumhuriyeti başbakanı tarafından karşılanarak onbinlerin huzurunda Kürtçe hitap etmesi, hem yıllarca süren bir statükonun artık darmadağın olduğunu ve bir devrin sonuna geldiğinin; hem de Kürtçe anadilde eğitimin başlaması gereğinin bir işareti gibi algılanabilir.Kürtçe kılam söyledi diye anavatanından 37 yıl uzakta sürgün hayatı yaşayan Şivan Perwer’in Amed’e dönerek, sanatçı İbrahim Tatlıses’le Kürtçe-Türkçe düet yapması da artık bir dönemin kapandığını, yeni bir dönemin başladığının işareti gibiydi.

            Şimdi temenni odur ki bütün bu işaretler sadece işaret olarak kalmasın.

Yazarın Diğer Yazıları