Şahbettin Uluat

VAN'DA BİR KASIM GÜNÜ

Şahbettin Uluat

Birkaç gündür çarşıya, pazara çıkmamışım. Evde, taşınma telaşındayız.

Telefonum çalıyor, karşı tarafta amcamın oğlu Namık var.

Ben onu yaşamakta olduğu Ankara’da biliyorum. Kendisiyle zaman zaman telefon görüşmelerimiz de oluyor.

“Van’dayım” diyor.

Yüz yüze görüşmek için bulunmaz bir fırsat. “Görüşelim” diyorum.

Kabul ediyor.

O an için benim bulutlu havam değişiyor, bulutların arkasından güneş başını çıkartıyor. Ruh halim kırmızıdan yeşile dönüyor.

O birkaç günlük ataleti üzerimden atıp canlanıyorum.

Çarşı merkezde buluşabileceğimizi düşünürken farklı bir yerde olduğunu bildiriyor.

Kurtuluş Parkı’nda buluşuyoruz.

Kasım ayının on yedinci gününde Van’da güneşli bir hava var.

Parkta, güneşin karşısında bankta oturup hasret gideriyoruz.

Ben “buradan kalkar, çarşı merkeze gideriz” diye düşünürken onun kafasında başka bir şey var.

Önceden planını yapıp gelmiş.

“Buradan yürüyerek eski Van şehrine, kaleye gitmeye ne dersin?” diye soruyor.

Şöyle bir kendimi yokluyorum, çok da hazırlıklı değil gibiyim. Duraksıyorum.

“Zorlama yok, istemiyorsan vazgeçeriz.”

“Hayır, vazgeçmeyelim. Yola çıkalım, sıkıntı olursa bir toplu taşıma aracına bineriz.”

Anlaşıyoruz.

Eski Emniyet’in sol tarafındaki paralel yoldan aşağı doğru yürümeye başlıyoruz.

Yolumuzun üzerinde parmağıyla işaret ederek, yakın zamana kadar harap da olsa ayakta bulunan iki katlı eski Van evinin tamamen yıkılmış olduğuna dikkatimi çekiyor.

Van dışında yaşamakta olan diğer hemşerilerimizin çoğu gibi Namık da memleketimizin değerleri, özel yerleri ve halleri konularında duyarlı.

Benim göremediklerimi görüyor, hissedemediklerimi hissediyor.

Yürüyüş yolumuzun üzerinde toprak damlı, bizlerin içinde büyüdüklerimizi anımsatan bir ev görüyoruz.

“Ben böyle bir evde uyumak isterdim” diyerek fikrini açıklayıp “sen de böyle bir şey ister miydin?” sorusunu soruyor.

Yanıtım olumlu; gülümsüyor.

O an eminim ki benim gibi onun da aklında o sıcacık toprak evlerde, yer yataklarında farkına varmadan ve huzur içinde geçirdiğimiz geceler canlanıyor.

O artık Van’da yaşamayan ve duyarlılığı yüksek yol arkadaşımın ruh hali Van’da yaşamakta olan ve duyarlılıkta ona yetişmeye çalışan bana da yansıyor.  Hemen aklıma kısa bir süre önce okuduğum sosyal medya mesajı geliyor.

Ağır ağır yürürken, hemşerimiz, Siyaset Bilimci Doktor Öğretim Üyesi Sait Ebinç’in kaleme aldığı “Amiklizade Hurşit Efendi’nin Eski Van’ı Anlatan Hatıraları” başlıklı mesajı bulup yol arkadaşıma okumaya başlıyorum. İlgi ve dikkatle dinliyor.

Tadını çıkara çıkara attığımız küçük adımlarımıza mesafeler dayanmıyor.

Eski Van Şehri’nin Güney surlarının Doğu surları ile birleştiği yerde bir süre görkemli Van Kalesi’ni ve çevreyi gözledikten sonra duvardan içeri geçiyoruz.

Amiklizade Hurşit Efendi’nin Yüz yıl önce kalabalık çarşı pazarıyla anlattığı ve tarihi eski zamanlara dayanan bu şehrin kalıntılarının küçük tepeciklerden ibaret ve sessiz olması konuşmalarımızı azaltıp dinlemelerimizi çoğaltıyor.

Geçmişte, genellikle bahar ve yaz günleri gelmiş olduğum bu bölgedeki ilk kasım ayı ziyaretim benim için farklı ve aydınlatıcı bir deneyim oluyor.

Yerler yemyeşil, eski şehrin farklı bölgelerinde yerden sular kaynıyor. Sığırcıklar öterek uçuşuyor.

O bölgede ve o güzel günde ancak bir elin parmakları kadar insan görüyoruz.

Kısa bir süre Kayaçelebi Camii’ne uğradıktan sonra Horhor Suyu’nun kaynadığı yere geliyoruz.

Kale’nin güneybatısındaki bahçelerde Sonbahar’da tıpkı ilkbahar gibi çarpıcı ve güzel.

O bahçede olmanın tadını çıkartırken içimden ve kendi kendime neden daha önce bu mevsimde hiç buralara gelmediğimi sorguluyorum.

Oradan çıktıktan sonra yol arkadaşım “yine yürüyerek ve çayırlık alandan İskele’ye, feribotun oraya gider miyiz?” diye soruyor.

Gideriz elbet, kim tutar bizi. 

Gidiyoruz.

İskelede bir bankta otururken arkadaşım uzun yıllardır görmediği eski bir komşusunu, arkadaşını fark ediyor. O tanıdık, Fatih Bey’de arkadaşı Hurşit Bey’le birlikte gelmiş feribot iskelesine.

Günü, onlarla birlikte şehir merkezine dönerek noktalıyoruz.

Güzel geçmiş bir günden geriye iki sözcükle ifade edilen ve çok da kabul gören bir değerlendirme kalıyor.

Van güzel!

Yazarın Diğer Yazıları