Afşar Çelik

Utas da ne ola?

Afşar Çelik

Cevabı hemen vereyim de sonra üstümde kalmasın: “Uluslararası Türkoloji Araştırmaları Sempozyumu”

Hani “ Yahu var mıydı öyle bir şey? Yok canım aslında yok da cumhuriyetle uyduruldu, onu Atatürk uydurdu!” falan diye alaya alınan, yok sayılan, yok sayılınca insanlıkla barışacağımız falan sanılan şu öksüz Türklüğümüzle ilgili kelimenin tam anlamıyla disiplinler arası ve dopdolu bir akademik toplantıydı.

Düzenleme kurulunu isim isim anmak istemiyorum. Birinci sebep bu sessiz kahramanların hiç birinin şöhret kaygısı taşımaması ve bence bu zaten ikinci ve yaşamsal bir sebebi söylememe gerek bırakmayan yeter ve gerek şart sebep.

Bir hocamla Kazak Türkçe’sinin, Kırgız Türkçesi’nin inceliklerini, bir diğeriyle Azerbaycan Gürcistan Türkiye demiryolu projesini, bir diğeriyle İran Türklüğü’nün bilincini vs. konuştuğumuz nefis bir toplantıydı.

26- 28 Eylül 2019 tarihleri arasında gerçekleştirildi.  Yanılmıyorsam  sekiz ülkeden yüz seksen  bildiriyle gerçekleştirildi.

Her biri birbirinden değerli tarih ve kültür adamlarımızın adlarıyla  onurlandırılmış yedi salonda, birbirinden doyurucu tebliğlerle  bilincimizi doldurdu, aydınlattı.

Devlet Türk Müziği Konservatuarı’mızın,  bu değerli kültür etkinliğini tamamlayıcı etkinliklerini de minnetle anmak istiyorum. Konservatuarımızın hocalarının ve öğrencilerinin sundukları Azerbaycan Halk Oyunları gösterisinde, siyasal popülizmce ve etnik popülizmce küçümsenen Türk adının, Türk gelinlerinin güzel ellerinde ve Türk bahadırlarının demir göğüslerinde nasıl da parladığını görerek seviniyordunuz. Ya da gene konservatuarımızın Türk Halk Müziği konserinde Azerbaycan’dan Rumeli’ye kanatlanan türkülerimizi dinleyerek coşuyorduk.

Böylesi bir olayı haber objektifliğinde ve olabildiğince “akılcı” aktarmak gerekir belki. Oysa ben gazeteci değilim ve dahi neredeyse on yıldır Türk Bayrağı asmaktan çekinilen canım Van’ımızda adıyla sanıyla, işiyle gücüyle “Türk” olan böylesi bir sempozyumun toplanması, sanırım “pazar yerinde esnaf gezisi” haberlerinden biraz daha fazla coşkuyu hak ediyor.

Meselâ Japon kökenli bir akademisyenin Azerbaycan’ı neredeyse hepimizden daha iyi tanıyarak bölge jeopolitiğini tam bir Türk gibi okuduğunu görünce… Ya da Kırgızistan’dan gelip de Ulupamir’de incelemeler yaptıktan sonra  size Rus’ların Kırgızistan’daki politikalarını anlatan bir hocayı dinlediğinizde… Siyasal popülizmin üstümüze zehirli bir sağanak gibi yağdırdığı “Türk alerjisinden ve kompleksinden” sıyrılıveriyordunuz.

Bu arada kendisi Van’da olmasa da aklı ve gönlü hep bizimle olan değerli hocamız ve sanatçımız Doç.Dr. Ruhi Konak’ın küratörlüğünde açılan sergi de sempozyumun kültürel bütünlüğüne değerli bir katkı oldu.

Sempozyum 28 Eylül 2019’da teknik gezi ve sonrasında Bitlis Eren Üniversitesi Ahlat MYO Ahmet Yesevi Salonu’ndaki kapanış oturumuyla bitti. Kapanıştan hemen önce Anadolu’daki tapu senetlerimizin mühürleri sayılabilecek Selçuklu Mezarlığı’nda tarihe doyduk. Aslında bunu bir bitiş saymak yanlış olur. Çünkü katılımcıların üç günde birbirleriyle  edindikleri aile yakınlaşması ve düzenleme kurulunun yüz akı başarısıyla bu sempozyumun gelenekselleşeceği müjdesini de aldık. Yani aslında her şey asıl şimdi başlıyor.

Yetim bir Türk çocuğu olan Atatürk’ün,  adları şimdi bile tarihten ve egemenlikten silinmeğe çalışılan Türk çocukları, resmen inkâr edilmeğe çalışılan adlarını, tarihlerini ve kardeşliklerini, Anadolu’ya Türk damgasının vurulduğu bu şanlı topraklarda herkese bir kez daha hatırlattı.

Üniversitemizin olağanüstü teveccühü ve düzenleme kurulunun aylar öncesinden başlayan olağan üstü özeni ve gayretiyle unutulmaz bir bilimsel şölen yaşadık.

Uluslararası Türkoloji Araştırmaları Sempozyumu, gerek bilimsel yoğunluğu gerekse  kurulan bireysel yakınlıklarla anılarımızda,  Van  Denizi’nin mavisi gibi serin  ve güneşimizin altın yaldızınca parlak, unutulmaz bir yer etti.

Emeği geçen herkese sonsuz teşekkürler ediyor,  saygılarımı sunuyorum.

Yazarın Diğer Yazıları