TAM ZAMANI

Bahri Yıldızbaş yazdı...

(İş dİsİplİnİnİn bOzUlmAsI ve sInAvlAr)

Kafamızda onlarca farklı sorunları taşırken, sıcaktan uyuyor, denizde yüzüyor veya keyfimiz yerinde olunca, değil bir konuyu anlatmak anlamak, okumak; fıkra bile anlatılsa, ilgi alanımıza girmez ve gülmeyiz. Haklı olarak…

Ancak; çocuklarımıza ve yarınlarına, ekmeğimize, işimize ve paramıza dokunulduğu ve ihanet edildiği an, kıyametleri koparırız. Aslında, haklarımıza sürekli dokunuluyor ve istismar ediliyoruz. Genel olmayınca, bir çoğumuz ‘bana ne?’ diyebildiğimizden, acılarını kişiler yaşıyor ve bizim adımıza diyetini ödemiş oluyorlar. İşte şimdi öyle olmadı, dünden bu günlere içimizdeki bütün şüphelerin gerçek olduğunu anladık, gördük ve şu anda onun travmasını yaşıyoruz. Neredeyse hak gasp etmeyen, çalınmış sorularla sınav kazanmayan ve sınavda başarılı olmasına rağmen, mülakatta elenen tüm gençler, çocuklar, ebeveynler, büyük anneler, dedeler, aptal olmayanlar, duyarlı ve merhametli bireyler, kuşku ve kaygılarımızın gerçek olduğunu anlamış bulunmaktayız.

Emekli, basın kartı sahibi veya öğretmen olduğum için yazmıyorum. Bu tür konuları, 1996 yılından bu yana, yerelde ve ulusalda köşe yazılarımda gündeme taşıyorum. “Bizler okuyup adam olmadık, adamdık okuduk.”

ÖSYM ve benzeri konulardaki olumsuzlukları önceden yazmış olsaydım, bir çoğumuz ‘hikaye, iftira, yalan, nereden biliyorsun’ diyerek geçiştirecek, sosyal medyadan ve özelden kişilerimin özeline benimle ilgili ahlaksızca saldırıları başlatacaklardı. Benim ruhum ve kalemim, iktidarda veya makamlarda kimler olursa olsun, tarafsızlıktan ve gerçeklerden asla vazgeçmeyecektir. Burada, çoğumuz sadece bir hedef gösteriyoruz. Oysa Yedi İklimin, yıllardır Türkiye’nin sınav, yayın ve yüzlerce dershanedeki sistemin tekelcisi olduğunu oradaki eğitimciler biliyor. Suçlu sayısı, küçümsenmeyecek kadardır, maalesef.

KHK’lerle, her alanda güçlü ve korkusuz işlem yapılıyor iken; dershaneler, kurslar, yayınlar, yardımcı kitaplar, bazı dernek ve vakıf okulları ile eğitim baronları İçin, yıllardır kayda değer bir işlem yapılamıyor/yapılmıyor. Neredeyse, ülkenin Milli Emlak arsalarının ve ormanların ortasının yarısı onlara tahsis edilmiş. Şöyle biraz düşünmek gerekir. Acaba kendileri mi çok güçlü, yoksa 1983 yılından bu yana, para babaları ve bürokrat ortakları mı?

Cumhuriyetin kuruluşundan bu güne, rahmetli Hasan Ali Yücel’den sonra, bu ülkenin Milli Eğitimine en büyük katkıları olan ve birinci on yıllık, ikinci elli yıllık planlamalarla, eğitimde Türkiye’yi dünya ailesinin güçlülerinden biri yapacak olan, eski Milli Eğitim Bakanı, Profesör Doktor Sayın Hüseyin Çelik’in “Üç Beş Nöbeti” kitabında okuyabilir, onunla çalışan çalışkan bürokratlardan veya benden dinleyebilirsiniz.

Ücretsiz kitap, yardımcı kaynak ve dergi yasağı, dershane ve etütlere ayar, sendikalara yetki vermemenin yanında…

e-Okul, Mebbis, AB ve Unicef ortak çalışmaları, yeni müfredat programı, ücretsiz kitap, çocuk dostu öğrenme ortamları, onlarca proje, TİMSS, gönül köprüsü, yapılan binlerce Anaokulu, İlk ve Ortaokul, meslek, fen, Anadolu liseleri, eğitim, kültür merkezleri, spor salonları, derslikler ile öğretmen eğitimleri, hizmet içi eğitimler, kurslar ve norm kadroyu cesurca uygulayarak, sadece Çankaya’da 4 bin tane bankamatik öğretmeni sıfırlayarak çağ atlatan ve  “Milli Eğitim Bakanlığını, ben yönetirim. Müdürlerimi ve öğretmenlerimi sendika, dernek ve başkalarına ezdirtmem.” Söyledikten ve devlet okullarındaki başarı  zirveye taşınınca; yayıncıların, büyük okulların ve dershanelerin ortakları olan basın baronlarının bombardımanı, iftiraları, fırsatçıların da o iftiralara katkılar sunması İLE kellesi istenen adam. Sistemi kurmak ve düzeltmek isteyenler, her zaman istenmeyen adamlardır. Sayın Çelik, köy ve yatılı okullardan, kazıya kazıya ve bin bir mücadele ile oralara gelmiş, bir bilgedir. Böyle olacağı belliydi de, bizler nerdeydik ve neden sahip olmadık. Noldu? 13 yıldır sadece Milli Eğitim can çekişmiyor,  40 milyon öğrencinin yarınları  ve milyon öğretmenin hayalleri bitmiş durumda. Tam çalışmayan ve işe yaramayanlar İLE eğitimin batışına sevinenlerin günü.

Gelelim sınav, disiplin, ciddiyet ve düzen dokumuz İLE biraz da bana. Tamı tamına 38 yıl, sınıfta ders veren, okuldan eve, evden  okula değil. Öğrencilerimin evinden, çalıştıkları iş yerlerine, köylerden, kentlerden, Avrupa’dan, AB projelerinden, ulusal ve uluslarası onlarca çalıştaya, çalışmaya, programa, müfredata, depremden ölçmeye, ruh sağlığından çevre formatörlüğüne, yönetmelik ve yönergeden spora, çocuk dostu öğrenme ortamlarından, haydi kızlar okula, disiplin kurullarından milli eğitim komisyonlarına, sınavlar ve başarı değerlendirme ekiplerinden, yetiştirme yurdu öğrencilerinin ve kadınların eğitimine, TKY/OGYE çalışmalarından, yüzbinden fazla yönetici, öğretmen, sağlıkçı ve muhtarların eğitimine, Vanda ve Ankara’da, çoğu insanın hayal edemeyeceği; sosyal, kültürel, sanatsal, sportif, yüzme, futbol, tiyatro, satranç ve OKS/SBS/LGS’de Türkiye, Avrupa ve dünya birinciliklerine imza atmış bir eğitim yöneticiyim. Din, dil, ırk, cinsiyet (kızlara pozitif ayrımcılık yapıyordum) ayrımı yapmadan, adil ve eşitlik ilkelerinden ayrılmadan evrensel değerlerle yüzbinlere örnek ve ayna oldum. Öğretmenlerim, velilerim, birlikte çalıştığım valilerim, kaymakamlarım, milli eğitim müdürlerim, maarif müfettişlerim, bakanlık bürokratları, bazı bakanlarım ve özellikle; öğrencilerim çok çok iyi bilirler. Artık mütevazi olmayacağım ve çok konuyu yazacağım.

Yine sayın Çelik’in, teklifi ve onayı İLE müsteşar yardımcısının arayıp “hayırlı olsun” dediği, Van Milli Eğitim onayımı iptal etmeye Van’dan Ankara’ya giderek, benim olmamam İçin kulis ve çalışmalarla başarılı olan siyasiler.

Ankara’da okul müdürlüğü yaptığımda, hiç kimsenin ulaşamadığı başarılara imza atmama rağmen, şimdi bir partinin başkanı olan bir vekilciğin, benimle ilgili “Soru önergesi” vermesi ve “Ankara’da müdür yokmuy du, Van’dan ithal ve dinci müdür getirdin.” diye kürsüden konuşması İLE hazır cevap Sayın bakanımın TBMM kürsüsüne çıkarak, “Sayın …. (adı neyse), dinci dediğin müdür, sizin gibi Atatürkçü ve Atatürkten geçinmeyen gerçek bir Atatürkçü ve müdürlerin çalışkanı, kıralıdır.” dedi.

O konuşma üzerine mars olanlar, tüm öğretmenler adına, benimle ilgili “Okul müdürümüz Bahri Yıldızbaş, çok adaletsizdir ve hemşerilerini koruyup, bizi eziyor. Gereğini.”

Hafta başı, TBMM dilekçe komisyonundan bir yazı, “GMP öğretmenlerine: Belirttiğiniz konu, soruşturulmuş ve gerçekleşmiş olmasına rağmen, icra ve sicil amirliği bir işlem yapmamış ise, belgeleri ile tekrar bize yazınız. Bu yazının, okul müdürlüğünce tüm öğretmenlere tebliği ve tebligat belgesinin komisyonumuza gönderilmesini rica ederiz. Dilekçe Komisyonu Üyeleri.”

Hemen kurulu topladım ve 130 öğretmenimiz, yazının altına “Bu dilekçeden haberimiz yoktur, dilekçeyi verenler şerefsizdir.” Olduğu gibi gönderdim ve o anda başımı kaldırıp imzalayanlardan dört kişinin yüzüne bakarak “Bu okulda şerefsiz ve namussuz öğretmen olmaz.” diyerek, toplantıyı bitirdim. İlginç olan, benden 20 yıl önce okula atanan Vanlı Türkçe öğretmeni ile yine benden 10 yıl önce aynı okula atanan, kendisi Balıkesirli olan ve Vanlı bir arkadaşımın eşi. İkisi de okulun en çalışkan, en saygılı ve en sevilen öğretmenlerinden oldukları gibi, en çokta onları çalıştırıyordum.

Dururlar mı? Okuldaki aile birliği defterini çalmış,  bir gezi için verilen avans kararının fotokopisini çekmiş ve tekrar TBMM’ye göndermişler. Yine soru önergesi ve yine hikaye.

Yukarıda belirttiğim gibi, kocaman bakanla uğraşanlar İçin, bir okul müdürü kim ki. İşin ilginç olanı, tüm fiyasko soruşturmaların, bakan beyden sonra ve bana hükmedemeyen kanunsuz iş yaptıramayanların emirleri ile başlatılması. Maarif müfettişlerinden çok saygı duyduğum, adil, cesur, dostlarım ve arkadaşlarım olduğu gibi, bir atama, makam veya yağcılık İçin, haktan hukuktan uzak zavallılar olduğunu gördüm. Sayın Hüseyin Çelik, boş yere tüm yetkiyi okul müdürlerine verip, teftişi kaldırmamıştı. Sayın bakanımla ben; çalışkanlık, titizlik, başarı, hızlı çözüm ve güven konusunda çok iyi anlaşıyorduk. Okulumuzu ziyaretinde, okulun bahçesinde voleybol oynamak isteyen bakan beye, öğrencilerime “Bize spor salonu yapmazsanız, size topu atmıyoruz” söyleyin demiştim. Emek ve Bahçeli’nin ortasında, spor salonu olmayan 60 yıllık okula, beş ayda spor salonu yapıldı. O bile dedikodu oldu, sanki evimize yaptık. Söylentiler üzerine, iki yıl içinde Ankaradaki 30 okula spor salonu yaptırıldı. Sayemizde.. 

Peki bütün bunları kimler ve neden yapıyorlardı.

— Güvenliğe talimat vermiştim. “Dershaneciler, yayıncılar, kitapçılar, dergiciler, etütçüler, satıcılar, köfteci ve turşucular okula girmeyecek, öğretmenlerin, öğrencilerin  ve yöneticilerin zamanlarından çalmayacaklar.

— Devlet kitaplarının, yardımcı kaynaklardan daha içerikli ve yararlı olduğuna inanıyordum. Hala da, inanıyorum. Bilenlere sorun.

— Kulüp, spor kulübü, ortalık folklörcüleri ile okul içinden ve dışından öğrenci pazarlayanları engelliyor, hatta kovuyordum.

— “Birilerinin adamıyım, şu aradı, bu aradı, bana şunu bunu vereceksin” diyenlere, sadece çay ikram ediyor ve “selam söyle” diye yolcu ediyordum.

— Ankara’nın aynası, en popüler ve başarılı okulu olduğu İçin, her konuda referans teşkil ediyordu.

— Okul servisi, kantin, okul kıyafetleri, hizmet satın alma, eğitim ve bilişim malzemeleri konularındaki hiç bir baskıya ve tehdite boyun eğmedim. Temiz ve düzgün çalışan, hiç bir firmanın ve çalışanlarının ekmeği ile oynamadım. Birilerinin korkusu İLE adaletsizlik yapıp, kişiliğimi satmadım ve referans oyuncağı olmadım. Ankara’daki ve Van’daki öğrenci taşıma servisleri, öğrenci kıyafeti yapan firmalar ve UNİCEF yetkilileri, bütçe hakimiyetimi ve bir lira İLE on liralık iş yaptığımı ve yaptırdığımı çok iyi bilirler. “Kimseye borçlu olmayan yönetici, hiç kimseye boyun eğmez, hata yapabilir ve asla suç işlemez.”

Bilgili, birikimli, dik duran, boyun eğmeyen, cesur, görevine aşık, işinin ehli ve karizmatik liderler gidince, orası yol geçen hanına ve herkesin babasının çiftliğine döner. Yetersiz ve disiplinsiz yöneticiler, sürekli suç işlediklerinden, adaletsiz ve ahlak sorunlu olduklarının farkında bile olmazlar. MEB, 2011-2018 arasında, katliam gibi müdür mülakatları yaptı. En nitelikli ve çalışkan müdürleri resmen sınavda eleyerek, küstürdü ve emekliye sevk ettirdi. Yıllardır, nerdeyse bütün bakanlıklarda KPSS ile işe alınacaklara mülakatlar yapılıyor. Türkiye derecesi yapanlar, mülakatlarla eleniyor. Bir gerçeği,  göz ardı ediyoruz. ÖSYM  sınavlarında derece yapan çocuklar, çok kaliteli üniversitelere giriyor, mezun olunca KPSS’den de yüksek puan alıyorlar. Üstün zekalı ve hak edenleri eleyip kamuya almadığımızda, hem hak yiyoruz, hem haram ve hile yapıyoruz ve hem de, devlete çalışkan ve becerikli insan yerine, uyuyanı alıyoruz. Lütfen! Artık gençler ve bizler bu kadarına dayanamıyoruz.

Yine sayın bakanımız, bana bir gün “Bahri bey, senin gibi dopdolu bir eğitimcinin evde oturması, benim zoruma gidiyor.” demiş ve bir kaç  okul sahibini aramıştı. Teşekkür ediyorum, gönül ve aile dostum, sayın bakanım. Bu arada, aradığınız yerler ile ilgili cevabı da vermiş olayım. Okul müdürü iken, her hafta ve ay büyük bir okul veya dershaneden, üst yöneticilik, kuruculuk ve ortaklık teklifi alırdım. Nasıl Kİ, mobbing sonucunda emekliye ayrılıp okul açtım ve kapattım. O günden bu yana, bana her gün yalvaran, telefon açanların hiç birisi “Hocam nasılsın? Gel, birlikte çalışalım.” demedi.

Sonuç olarak; Biz ve bizim gibiler kanat taksak bile; çoğunluğun ve özellikle baronlar İLE eğitimi ciddi yapmayıp yapmış gibi görünenler, Türk eğitim sistemini bu hale getirenler, kirletenler, soruların çalınmasına göz yumanlar ve sınavlarda 20-30 puan alan öğrencilerin puanlarını 100 yaparak, velilerin gözünü boyayan, 12 yıl sonra, üç beş öğrencisinin fotoğrafını bilboardlara yazarak, 997 öğrencisini özel üniversiteye gönderdiğini saklayan ve onlara göz yumanlar, benimle çalışırlar mı?

Devlet okulundan ayrıldığımda, yaklaşık bin öğrencim özel okullara gitmişti. Sevinmezler mi? By DEM Kolejinin kapanması İçin uğraşmaz ve kapandığında, kutlama yapmazlar mı? Çoğu yaptı. Çünkü, byDem büyümüş olsaydı; Eğitim Sistemindeki hileler ve öğrenmesini bilmeden sınavlarda verilen yalan puanlarla, insanları sahtekarlığa itmiş oldukları ortaya çıkacaktı. Bahri Yıldızbaş okul müdürü olarak kalmış olsaydı veya bir okulda kurucu temsilcisi olsaydı, diğer müdürlere “söz dinlemeyen, kanunsuz iş yapmayan, el ovuşturmayan, sınavlarda düzeni koruyan, sicil amirinden başka kimseden emir almayan, adil, ciddi ve disiplinli kötü örnek” olacaktı.

— Şunu unutuyor veya unutturuyorlar. Eğitimin soyu düzen, soyadı disiplin, değeri saygı, güzelliği sevgi, adaleti ve eşitliği ahlak, sonuçları; BAŞARILI ve BİRİNCİ olmaktır. DÜzenli, disiplinli, saygılı, sevgi dolu bilgili, adaletli ve ahlaklı eğitim yöneticisi, üst yöneticinin ve ülke gençliğinin en büyük şansıdır. Kıyamet kopsa; kimse çete kuramaz ve soru çalamaz.

Telafisi güç olan kaygıların, minimuma indirilmesi dileklerimle; Sınava giren tüm gençlere, sağlıklı ve telafisi olacak bir sınav diliyorum.

Sevgiyle, saygıyla selamlar.

 
Yorumlar 2
Merve başibüyük 04 Ağustos 2022 22:19

Zamanın da okuduğum okulun müdür ü bahri yıldızbaş bahri müdür amcamız o bir müdür den çok daha fazlaydı, onun gibi bir eğitimci daha görmedim disiplini, mesleğine olan aşkı takdire şayan van ın en büyük şansı her ne kadar şuan van da olmasanız da müdürüm sizi özlemle her emeğinizi takdir ile anıyoruz, iyi dileklerinize sonuna kadar katılıyorum ülkeyi siz ve siz gibi eğitimcilerin yönetmesini diliyorum van dan sevgiler

Merve başibüyük 04 Ağustos 2022 22:19

Zamanın da okuduğum okulun müdür ü bahri yıldızbaş bahri müdür amcamız o bir müdür den çok daha fazlaydı, onun gibi bir eğitimci daha görmedim disiplini, mesleğine olan aşkı takdire şayan van ın en büyük şansı her ne kadar şuan van da olmasanız da müdürüm sizi özlemle her emeğinizi takdir ile anıyoruz, iyi dileklerinize sonuna kadar katılıyorum ülkeyi siz ve siz gibi eğitimcilerin yönetmesini diliyorum van dan sevgiler

Bakmadan Geçme