Saklı Hazine 2

İki kardeş arabanın deposunu doldurup Karadeniz'in yolunu tuttular. Ordu'yu geçip Giresun il sınırına vardıklarında tan yeri ağarıyor, şafağı haber veren son horozlar da ötüyordu. Niyetleri birkaç köy görüp Giresun merkeze öyle gitmekti.

İki kardeş arabanın deposunu doldurup Karadeniz'in yolunu tuttular. Ordu'yu geçip Giresun il sınırına vardıklarında tan yeri ağarıyor, şafağı haber veren son horozlar da ötüyordu. Niyetleri birkaç köy görüp Giresun merkeze öyle gitmekti. Bu niyetle Piraziz'den içeri sapıp Gökçeali Köyü'nde durdular. Acıkmışlardı. Isırganların arasından baş uzatmış taze böğürtlenleri görünce sevindiler. Isırganlara bulaşmadan olgun böğürtlenleri toplarken burunlarına hanımeli ve fesleğen kokusu geliyordu. Az ilerde fındık ağaçlarının seyrekleştiği bir düzlükte, kovanlarıyla meşgul bir köylü görünce, usulca seslenip aç olduklarını söylediler.

 

Şehla gözlerini kırpıştıra kırpıştıra gelenleri süzen köylü, bir petek çam balıyla onlara doğru yaklaştı. Öyle büyük bir petekti ki çerçeve taşıyamıyor, eğildikçe eğilen çıtalar yer yer çatırdıyor, gözeneklerden süzülen kızılca bal usul usul bereketli toprağa damlıyordu. İki kardeş selam verip selam aldılar ve sonra ikram edilen baldan yemeye başladılar. Kovandan çıkan uykulu bir arı, ayva renkli tüylerini ılık yele verip iyice gerindi, ardından simsiyah iri gözlerini kocaman açıp etrafına bakındı. Bal yiyen misafirleri görünce sofralarına kadar geldi, minicik parmaklarıyla bala dokundu, teşekkür bekler gibi başlarının üstünde vızıldayıp durdu.

 

Misafirlerden haberdar olan köylüler, tereyağı, çökelek, yağlaş, sıcak mısır ekmeği ve çay getirdiler. İki kardeşin gözleri de gönülleri de bir güzel doymuştu. Huzur dolu bir kalple çaylarını yudumlarken müteşekkir bakışlarla etrafa baktılar. Her çeşit ağaç her renkte çiçek, sonsuz bir yamaçta yemyeşil bir örtü gibi uzayıp gidiyor, kalem kalem semaya uzayan minarelerle birlikte sonsuz bir maviye karışıyordu. Köylülerden en yaşlısı bir sır veriyormuşçasına mırıldandı:"Buralar yılın her günü böyle yeşildir. Ağaçlar her mevsim çiçeklenir, meyveye durur."

 

Bir sundurma altına konmuş çekyatlarda bir süre uyudular. Öğlene doğru bir kemençe sesiyle uyandılar. Kemençeci önde, büyük bir kalabalık arkada köy meydanına doğru ilerliyorlardı. Kalabalığın içerisinde, sırtına Türk bayrağı sarılı bir genç vardı. Gencin etrafında halka halka olmuş beyaz gömlekli, siyah yelekli delikanlılar, afili tavırlarla saçlarını düzeltiyor, sarı kehribar tespihlerini ağır ağır çekerek coşkulu türküler söylüyorlardı. Sapsarı saçları, tiril tiril şilebezi yazmalarından taşıp adeta kıvrılan bir su gibi bellerine kadar akmış genç kızlar ise kuşlar gibi meydanın kenarına tünemişler, elleri ağızlarında fısır fısır konuşuyor, delikanlılara bakarak gülüşüyorlardı. Bu bir asker uğurlama eğlencesiydi.

 

YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ...

Bakmadan Geçme