PKK silahları kime teslim edecek?

Barış-çözüm-normalleşme süreci sürüyor. Göz yaşı dinsin, kan dursun, Türkiye güçlensin, demokratikleşme, sivilleşme hayata hakim olsun,  topluma huzur gelsin düşüncesiyle kendi irademizle bizde süreci destekliyoruz, ama süreç hakkında çok şeyi de bilmiyoruz. Umutluyuz, ihtiyatlıyız. Gelin hafıza tazeleyerek gelişmelere ve başlıktaki sorunun cevabına bakalım. 
Tarih: 18. Mart 2009
Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani ile yapılan röportajda "PKK silahları kime teslim edecek?" diye bir soru soruluyor. Talabani: "Türkiye af ilan ederse (PKK) silahlarını Amerikalılar'a vereceklerini açıkladılar. Ben onlara "Amerikalılar'ın çok silahı var. Siz silahları bize verin" dedim (gülerek) ama onlar  (PKK) 'Amerikalılar'a vereceğiz' dediler"  diye cevap veriyor.
Zaman geçiyor,  çözüm süreci fiilen başlıyor.
Tarih: 24 Mart 2013
Amerikan Lehigh Üniversitesi öğretim üyesi, CIA'in Türkiye uzmanlarından Henri Barkey, Hürriyet'ten Tolga Tanış'a konuşuyor.  Önemli şeyler söylüyor.  İşte o söyleşinin tamamı :
ABD bu işten memnun mu??
- Memnun. Bunu da her düzeyde söylüyor. Niye? Henri Barkey ile konuşuyoruz. "Amerika'nın Türkiye'ye yaptığı yardımlara rağmen Türkler ABD'ye Kürt meselesinde hiçbir zaman güvenmedi. Irak Savaşı'nı bile Kürt devletinin kurulması için çıkardığımızı düşündüler. Bunun çözümü, ikili ilişkilerin de rahatlamasını sağlayacak" dedi. Bölge istikrarı için Amerika'nın güçlü bir Türkiye istemesini... PKK'nın uyuşturucudaki rolünü ekleyin… Her açıdan memnunlar.
Ön ayak oldu mu??
- Barkey 1999'da Apo CIA tarafından Türkiye'ye teslim edildiğinde Amerikan Dışişleri Bakanlığı'nda politika planlaması yapıyordu. "Siz mi planladınız o teslimatı" dedim. "O işi ben olunca öğrendim. Çok az kişi biliyordu" dedi. "Sadece istihbarat mı" dedim. "İstihbaratın da hepsi değil. Dışişleri Bakanı, Beyaz Saray'da birkaç kişi... Hepsi o" dedi. Resmi olarak bir şey açıklanmadığına göre biz de şimdilik kesin olarak bilemeyiz. Ama Yönetim'de pozisyon üstlenen isimlerden gidersek… Yine eski bir diplomatla konuşuyoruz. "Bugün Amerikan Yönetimi'nin en büyük sorunu, içeride Türkiye konusunda söz sahibi kimse yok" dedi. Şimdi Beyaz Saray Ortadoğu Masası'nın başına geçen Phil Gordon'ı söyledim. Burun kıvırdı. "Ben onun da ne özelliği olduğunu anlamadım" dedi. Bir ekip var Washington'da. Barkey de dahil. Yönetimi Türkiye konusunda çok acemi buluyorlar. Ama ortada görünen figürler dışında işin bir de kimsenin asla vakıf olamadığı bir istihbarat kısmı var ki… 1999'daki operasyon en canlı sonuçlarıyla orada duruyorken, işin o kısmını hep es geçiyorlar…
Peki açıkça dahil olmak istiyor mu??
- İstemez mi! Kaç kere bunun mesajı Türkiye'ye gitti. "Biz de yardım edelim" dediler. Niye? Çünkü birincisi… Başarı şansının yüksek olduğuna inanıyorlar. Obama'yı aldığı Barış Nobeli'ni hak etsin diye de o fotoğrafa sokmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Netanyahu ve Erdoğan arasındaki telefon konuşmasını bile nasıl pazarladıklarını gördünüz mü? "Biz başardık" mesajlarını... İçinde Obama'nın da olduğu böyle bir barış, Amerika'ın dünyadaki imajına çok güçlü katkı sağlar. İkincisi de elbette olayların içinde yer almak istiyorlar. Ne olup ne bittiğini bilmek için. Eğer dahil olurlarsa da işin birkaç boyutu var. 1993'te Özal ve Talabani'nin denediği ateşkeste Amerika'nın rolü eğer barış sağlanırsa örgütün üst yönetimine sığınma verecek ülke bulmak olacaktı. Burada da aynısı olabilir. Onun ötesinde akil adam önerisinden kurulacak hakikat komisyonlarına adli tıp desteğine birçok yol var. Ancak Barkey'nin iddiası daha çarpıcı. "İş silahsızlanma aşamasına gelince, artık 3-4 yıl mı sürer bilmem, PKK'lılar silahlarını ne Türkiye'ye ne peşmergeye verecek. Sembolik olarak Amerikalılara vermeye çalışacak" dedi. "Neden" dedim. "Savaştığın kimseye değil, silahını dünyanın süper gücüne veriyorsun. İzzetinefis meselesi" dedi. "Niye AB değil de ABD" dedim. "Çünkü AB kükrese bile ciddiye alınmıyor. Ayrıca unutmamak  lazım. PKK şimdiye kadar hiçbir Amerikalı'ya zarar vermedi. Hep Amerika'ya bir mesaj vermeye çalıştı" dedi.
Amerika'nın resmen dahili süreci nasıl etkiler?
 Şartları olur. Örneğin 1999'da Apo'yu asılmaması şartıyla vermişlerdi. "Ne oldu 1999'da. Niye çözüme yönelik adımlar tıkandı" dedim Barkey'ye. "Sonra bizde seçim oldu. Cumhuriyetçiler geldi. 11 Eylül oldu. Irak Savaşı oldu. Amerika o dönem çözümü teşvik edecek politikasını takip ettiremedi. Ama Al Gore seçilseydi de Türkiye 2007'ye kadar buna hazır değildi" dedi. "Cumhurbaşkanlığı seçimi mi" dedim. "Askerlerin yenilgisi" dedi. "Hükümetin Kuzey Irak'a açılım yapmak istediğini ama onu askerlerin önlediğini biliyoruz. Abdullah Gül Dışişleri Bakanı'ydı. Neçirvan Barzani ile görüşecekti, İstanbul'da. Yaşar Büyükanıt o zaman Genelkurmay Başkanı olarak Washington'a gelmişti, gazetecilere bağırdı, 'Eli kanlı insanlarla görüşmeyiz' dedi, geziyi durdurdu. Artık bu faktör kalmadı" dedi.
Başa dönersek. Amerika İmralı'nın neresinde?.. Dediğim gibi devlet arşivlerinin açıklanma zamanı gelinceye kadar kimse bilemez. Ama süreyi 2007'den mi 2013'ten mi başlatmak lazım, onun kararını siz verin."
Tarih: 18 Nisan 2013
ABD Dışişleri Bakanlığı'nda Ortadoğu ve Türkiye alanında analist olarak görev yapmış olan Henri Barkey,  bu kez Milliyet'ten Özge Özdemir'e konuşuyor.  Barkey, bir soru üzerine ABD gibi uluslararası güçlerin de Türkiye'deki mevcut Çözüm Süreci'ne dahil olmaları gerektiğini ileri sürüyor.
PKK'nın silahlarını bırakmasının sorun olup olmayacağı konusunda sorulan bir soru üzerine Barkey, "Hayır, büyük bir sorun olmaz. Sınırda turnikeler yok, "Silahlı mı geçiyorsun silahsız mı geçiyorsun, silahlı geçiyorsan silahları şuraya göm de öyle geç" demeyecekler. Dolayısıyla silahlar gömüldükten sonra iki üç silah geçerse kim fark edecek ki? Zaten genel olarak silah bırakma, silah gömülme en son noktada yapılır. Burada ABD'nin oynayabileceği bir rol var. PKK kime teslim edecek bu silahları? Türk hükümetine vermeyecek, Kürtlere de vermeyecek. Bunun için ABD güvenilir bir güç. Silah meselesi en son, bir yandan da en kolay mesele. Şimdiden silah meselesini konuşmak iyi değil. Çünkü çok erken bir beklenti yaratmış oluyorsunuz. Tabii ki silahlar bir ara bırakılacak" diyor.
 ABD'nin bu süreçteki konumunun sorulması üzerine ise Barkey, "ABD yeni yeni uyanıyor bu sürece. Şimdiye kadar bir sürü sebep yüzünden pek dikkat etmiyordu, bu bir. İkincisi, buna pek içten girmek istemiyordu. Üçüncüsü, ABD çok basit bir dış politika izlemişti bu konuda: "Biz Türkiye'yi destekliyoruz, Türkiye ne yapmak istiyorsa onu yapacağız." ABD'nin daha derin bir şekilde düşünmesi lazım, çünkü barış sürecinin yaratacağı bir sürü başka etkiler olacak. Gerek Suriye üzerinde, gerek Irak üzerinde. Dolayısıyla bu sırf PKK ve Türkiye arasında bir barış süreci değil. İleride stratejik konjonktürü değiştirebilecek önemli bir adım bu" diyor.
Barkey,  ABD'nin başından itibaren sürece müdahil olduğunu anlatıyor.  Ve süreci siz kendi kafanıza göre şekillendiremezsiniz, PKK silahları size vermeyecek boşuna uğraşmayın diyor. Bence doğru söylüyor. Çünkü kardeş kardeşi öldürsün diye silahları veren onlar değil mi? Haklı olarak verdikleri silahları geri istiyorlar. Şimdi barış-kardeşlik-çözüm- normalleşme sürecinin boyutlarını,  Türk- Kürt kardeşliğinin kimleri, nasıl rahatsız ettiğini görüyorsunuz değil mi? 
Dün  "İşinin Erbabı"  sayfamızın konuğu olan,  hayatında okul kapısından içeri girmemiş Vanlı Şortan Salih Üçdal barış süreci ile ilgili olarak ne diyordu:  "Hepimiz kardeşiz. Askerde bizim oğlumuzdur, anarşistte. Amerikan oyununa gelmeyelim…" Üçdal, analist, bilim adamı, yazar, politikacı değil. Barış kardeşlik, huzur isteyen Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin sağduyulu sade bir vatandaşıdır. Üçdal Milli piyango bileti satarken ne diyor? 'Ya Çıkarsa, Ya Ayvayı Yersen!'
Hiç birşey göründüğü gibi değil.

 
 

Bakmadan Geçme