Pencere-Atlı Kızaklar-Unuttuklarımız

Yunus Türkoğlu yazdı...

Pencere…

Herkese çiçekli perdesi olan bir pencere lazım! Kış günlerinde bir çay içimi içinde oturup yağan karları izleyebileceği… Sonsuz hayaller kurabileceği… Buğulu camlarına bir çiçek, bir kuş resmi çizebileceği… Ve çocuk olup, çocukluğunu tekrardan yaşayabileceği…

Van’ın toprak evlerinin derin ve demir parmaklıkları olan pencereleri kadim dostlar gibidir! Onlar bizi bağırlarına basmak için hep bekler dururlar. Dışarıda kar boran olsa da yanan kuzine sobanın sıcaklığı duvarlarına sinmiştir. Hiç üşümezsin sıcacıktır. Sobanın fırınında pişen patatesin ve kavurganın geniz yakan kokusu dolmuştur içine… Ve kulak verip dinlemesini bilirsen yerli yerinde anlatır unutulmuş o eski zamanları, o eski hatıraları…

Atlı Kızaklar…

Gece sabaha kadar lapa lapa kar yağmıştı. Sabah uyandığımızda diz boyunca kar yağdığını sevinçle müşahede etmiştik. Komşulardan bazıları zorda olsa damlarını süpürmeye çalışırken, bazıları da evlerinin önünü temizlemeye çalışıyordu. Karlar altında kalan sokağımız ıssızlığa bürünmüş ve hayat durmuş gibiydi.

Kuşluk vaktinde güneş yağan karların üzerinde parlamaya başlamıştı. Rahmet ile bereketin harman olduğu güzel bir gün daha başlıyordu...  Biz çocukları çok mutlu edecek efsane atlı kızakların bugünlerde sokağımızdan geçmesi gerekiyordu. En azından tahminiz bu meyyaldeydi. Bu her zaman yaşanan bir vakıa değildi. Senede birkaç gün veya kar yağışına bağlı olarak birkaç hafta şahit olabileceğimiz nadir olaylardandı. Ve bu fırsat kaçmamalıydı.

Kapı önlerinde, köprü üzerinde ve yol kenarında bekleyenler heyecanlıdırlar. Vakit yaklaştıkça heyecanımız artmaya başlıyordu! Haklıydık, zira unutamayacağımız manzaralar sunacak o anı bekliyorduk! Nefeslerimizi tutmuş Erek ve Haraba Mahalle’den gelecek olan atlı kızakları bekliyorduk! Bunlar sabahları sokağımızdan çarşıya doğru gider ikindi sonrası dönerlerdi.  

Nihayet, atlı kızaklardan birinin karları yara yara bize doğru geldiğini gördük. Biri ak, diğeri al donlu iki beygir yolların tek hâkimi olduklarını biliyormuşçasına mağrur ve asil bir şekilde burunlarından buharlar atarak ilerliyorlardı! Yerde biriken kar nedeniyle nal sesleri de olmayınca bir kuğu zarifliğinde sessizce önümüzden süzülüp geçmekteydiler! Bizlerde büyülenmiş gibi gözlerimizi onlardan alamıyorduk! Bu an çocukluğumuzun unutulmazları arasında yer eden müstesna vakitlerindendi!  Ve gözden kaybolup gidinceye kadar peşlerinden hasretle bakakalırdık. Dönüşlerinde rast gelirsek belki bir daha izleme şansımız olabilirdi!

O günlerden sonra bir daha da atlı kızakları görme şansımız olmadı! Birçok güzellik gibi onlarda zamana ve teknolojiye yenik düşüp sessizce hayatımızdan çekilip gitmişlerdi… “Son Mohikan, Astekler’in sonuncusu, Son İmparator”  bunlarda yetmişli yıllarda Van’ın sokak ve caddelerinde arz-ı endam eyleyen son “Son Atlı Kızaklardı!”

Valiliğimiz turizme yönelik atlı kızakları Van merkezde uygun olan bir mekânda tekrardan hayata geçirilebilir mi? Unutulmuş bu kültür Van’da yeniden yaşatılabilir mi? Diye düşünmeden de edemiyorum…

Bizim yaş gurubumuz atlı kızakların ancak sonuna yetişebildi. Bu filmin son sahnesiydi ve “Biz büyüdük kirlendi dünya!”

Unuttuklarımız…

Dıngılepişto; tahta revalli.

Melikan; çelik çomak oyunu

Püçülük; bir havuç cinsi.

Dıgırlanmak; yuvarlanmak!

Sütül; kayısının kurutulurken tam kurumaya yakın hali.

Milav; Toprak duvarla zeminin birleştiği kısma küçük bir kuyucuk kazılır ve fındıklar bunu içine atılarak tek çift gelişine göre kazanılan veya kaybedilen bir oyun. Bu oyun bayramlarda oynanırdı!

Şene; yaba veya Ege Bölgesi’nde dirgen…

Hayıtmak; zıvanadan çıkmak, haddini aşmak…

Çılgısız; ne dediğini kulağının duymaması, halini hareketini bilmemek!

Gırran düşe içinize!/ Gırlığanlar…

Eli işte gözü oynaşta; bir işi yaparken ilgisinin başka meyyalde olması…

Dindik atmak; kuş veya tavuğun gagalaması.

Hol hol gezmek; her hangi bir iş yapmadan gezip tozan kişi, boş gezenin boş kalfası.

Göz yumaca; saklambaç oyunu

Altı vayvayli, üstü galayli; dış görünüşü düzenli, alımlı fakat içi darmadağın…

Bıhıri; toprak damlardaki baca.

Teşi; ahşaptan yapılan yün eğirme aparatı.

Kerdi; sebze ekilecek küçük bölümler veya bostandaki her bir birim.

Gırit; toprağın topaklaşması.

Nehre; Yayık

Hovak etmek/hovaklamak; banyo suyu sıcaksa, suya soğuk su katılarak yıkanılacak duruma getirme veya buzdolabından çıkarılan su soğuksa suyun içilecek duruma getirilmesi, ılıklaştırma…

Zırza;  tahta kapıların kilit asılan aparatı…

Şipana-eşik; toprak evlerin girişinde taştan sonraları betondan yapılan küçük verandamsı yer…

Kenkan; su kuyusu kazan usta.

Püşürük; toprak damlar yapılırken, önce döşeme sonra mertekler döşenir ve kamışlar üstüne koyulurdu. İşte sıvadan önce samansız biraz katıca olan bu çamur yani püşürüğ serilir, sonra da üzerine bol samanlı sıva vurulurdu. Bu bir nevi tesviye ve dolgu malzemesiydi!

Gedele; küpün küçüğü.

Girdebil; iki kişinin kullanması için tasarlanmış büyük testere.

Önüm gavurga kavuri, arham harman savuri!” Soğuk havalarda soba ilk yakılma anında ön tarafımız ısınır fakat sırtımızda ise yeller eser ya! İşte tam bu tabiri kullanma vakti…

Micimsiz; gözü ve midesi doymayan, obur...

Şergada; kavgacı, belalı veya şerrinden emin olunmayan kimse!..

İti azıp; belasını arıyor demek

Pinti; cimri, fakat Van’da bu tabir, kirli ve pasaklı olma hali olarak değerlendirilir.

Biti yağlandı; sonradan ekonomik durumunun iyiye gitmesi ve zenginleşmesi.

Fink atmak; dolaşma, ama bu dolaşma daha çok bilgi veya incelemeye yöneliktir. Gayesiz ve amaçsız dolaşma değildir…

Apardı gitti; aldı götürdü…

Guşhana; tencere

Lembeki; Tas veya kâse.

Teşt, önceleri bakırdan daha sonraları kalın galvanizli sacdan yapılan leğen.

Hardadır; nerdedir?

Çimmah; Suya girmek, yüzmek…

 Sağlık ve sıhhatiniz daim olsun…

 
Yorumlar 1
SERHAT 29 Ocak 2023 18:53

Bakmadan Geçme