Pazaryerindeki yaşlı kadın

Ağustos sıcağı kavururken Antalya'yı, tek kaçacak yeriniz esintinin olduğu gölgelik alanlar veya klimaların çalıştığı kapalı mekânlardır.
Süper marketler ve alış veriş merkezi yani AVM'ler şu günlerde dolup taşıyor. Sıcaktan kaçan vatandaşların aslı muratları alışveriş yapmaktan ziyade serin bir iki saat geçirmek. Kısacası alışveriş merkezleri Antalya gibi kent merkezlerinin kavurucu yaz günlerinde birer vaha görevi yapıyor.
Ya Pazaryerleri?
Haftada bir kentin farklı noktalarında kurulan pazarlarda pazarcı esnaf zor saatler yaşıyor. Şemsiyeler, çardaklar biracık korusa bile kârdır diyorlar.
Çarşamba pazarı, Muratpaşa Belediyesinin yarattığı Pazar alanlarından en düzenlisi. Pazar ve Çarşamba günleri halkın gereksinimlerini karşılaması için açılan tezgahlar diğer günlerde başka Pazar alanlarına kayarken Çarşamba Pazarının haftasının kalan beş gününde oto park hizmeti vermesi çok akılcı bir uygulama.
Dün günlerden Çarşamba'ydı... Bir baştan diğere başa açılmış tezgâhlarda ne ararsanız bulabilirdiniz.
Pazar çantam aldıklarımla dolmaya başladığında yaşlı bir kadını fark ettim tezgâhların arkasında. Roka, maydanoz satıyordu.
-Kolay gelsin teyze. Dedim.
Tezgâhtaki roka ve maydanoz demetlerine eliyle düzen verirken başını şöylece bir kaldırdı. Kesinlikle seksen yaşının üzerindeydi. Yüzünde yılların açtığı ince kırışıklıklar vardı. Ancak gözleri sanki hiç yaşlanmamışçasına öylece ışık saçıyordu.
"Sağ olun! Eksiğiniz varsa buyurun alın!"Dedi.
Sapları kısa ve özenle demetlenmiş rokalara uzadım:
-Ne kadar güzel, sanki toprağa değmemiş gibiler. Sizin bahçenin ürünü mü?"Diye sordum.
"Evet... Evet, benim emeğim, alın alın" Diyerek demet demet rokayı çantama koydu.
-Teyzeciğim kaç para. Bana üç demet yeter. Dedim.
Ancak teyze beni duymazdan gelip üç yerine beş demet rokayı koyunca:
-Üç teyzeciğim, üç demet yeter. Diye ısrar ettim.
"Tamam, sen üç demet parası olarak bir lira ver." Dedi.
Ben fazladan iki demeti çıkarıp tezgâha koydukça o geri gerisine fazladan roka demetlerini torbama yerleştirdi.
"Götür evladım. Çoluk çocuk yesin."Diye inadım inat dedi.
Teşekkür ettim. Kırlaşmış saçlarının tel tel dağıldığı yanağına usulca inen ter damlalarını elinin altındaki küçük mendille silerken gülümsedi. Bir lirayı teşekkür edep uzattım.
"Allah bereket versin, yemesi nasip olsun."Dedi.
İftara yarım saat kala mutfağa geçip roka salatasını hazırlarken yaşlı nine hala gözlerimin önündeydi. Kim bilir ne kadar emek vermişti rokaya, maydanoza. Toprağını hazırlamış, tohumunu atmış, suyunu vermiş ve sonra da sanki çiçeklermiş gibi minik demetler yaparak hasır, geniş tabanlı sepetine dizmişti.
Rahmetli babamı anımsadım... Emekli olduktan sonra evimizin avuç içi kadar bahçesine onlarca tenekeler içine doldurduğu gübreli toprağa; nane, soğan, maydanoz, reyhan, kişniş, marul tohumları atar, sonra da sulayıp yeşermelerini beklerdi.
Gün gelip büyüyen marulları, maydanozları, soğanları, reyhanları, naneleri toplar ihtiyaç fazlasını komşularımızla paylaşırdı.
O gün pazardaki yaşlı kadın sanki babamı görmüş gibi bir duygu yaratmıştı. Ölmez kalırsak eğer, bir sonraki pazarda onu bulup, sohbet edeceğim ve babamın ellerine benzeyen ellerinden öpeceğim.

Bakmadan Geçme