Mavi Şehrin Kalemleri

Mavi Şehrin Kalemleri

 

8 Mart Türk toplumuna neler hatırlatmalıdır?
Özlem Akşit 

Dünya Kadınlar Günü Birleşmiş Milletler tarafından 1975’te dünya kadınları için tanımlanan uluslararası bir gündür. Dünya   kadınlarının eğitim, siyasi ve sosyal bilincinin geliştirilmesine ve bugüne değin vermiş oldukları insan hakları bağlamında ekonomik, siyasi ve sosyal hak mücadelelerinin gözden geçirilmesi ve başarılarının kutlanmasına ayrılmaktadır. Dünya Kadınlar Günü,  kadın hakları hareketinde bir odak noktası olarak da görülmüştür. Günümüzde Dünya Kadınlar Günü bazı ülkelerde resmi tatildir, bazı ülkelerde emekçi kadınları anma ve  protesto günüdür,Bizim ülkemiz gibi bazı ülkelerde ise çiçekli törenli  bir kadınlığı kutlama bir günüdür.Peki gerçekte ortaya çıkış öyküsü ile bunlardan hangisidir?
"Dünya Kadınlar Günü" olarak 8 Mart gününün belirlenmesine kaynaklık eden olay konusunda ise muhtelif tartışmalı iddialar mevcuttur. Bunlardan biri, Rusya'da çarlığın yıkılmasına yol açan 1917 Şubat Devrimi'nin 8 Mart günü yapılan kadın yürüyüşü ve grevleri ile başlamış olması, bir diğeri 8 Mart 1908'de ABD'nin New York kentinde çoğu sosyalist olan kadın işçilerin öncülüğünde sendikal haklar ve kadınlara oy hakkı talepleriyle düzenlenen miting, başka biri ise 8 Mart 1857'de yine ABD'nin New York kentindeki bir tekstil fabrikasında grevci işçilere polisin saldırması, işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında işçilerin kurulan barikatlar nedeniyle kaçamamaları sonucunda 120 kadın işçinin ölmesi, ve yine bir başkası ise, bununla çok paralellik arz eden, ancak gerek Dünya Kadınlar Gününün ilk kararlaştırıldığı 1910'dan gerekse ilk uluslararası kutlamaların düzenlendiği 19 Mart 1911'den sonra hiç bahsi geçmeyip çok sonraları ileri sürülen, 25 Mart 1911'de New York'ta gerçekleşmiş Triangle Gömlek Fabrikası yangını'dır.
Ama asıl sesini 8 Mart 1857 tarihinde ABD'nin New York kentinde 40.000 dokuma işçisinin  daha iyi  ve daha insanca çalışma koşulları istemesi sonucunda  bir tekstil fabrikasında greve  başlamasıyla duyurdu. Polisin  işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması yüzünden 129 kadın işçi can verdi. Bu olay toplumda geniş yankı uyandırdı. Kadın  İşçilerin cenaze törenine 10.000'i aşkın kişi katıldı.
Daha sonra  26-27 1910 tarihinde Danimarka’nın Kopenhag kentinde 2. Enternasyonale bağlı kadınlar toplantısında (Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı) Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetgin 8 Mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına 8 Mart'ın "Internationaler Frauentag" (International Women's Day - Dünya Kadınlar Günü) olarak anılması önerisini getirdi ve öneri oybirliğiyle kabul edildi.
Türkiye'de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ilk kez 1921 yılında, iki komünist kız kardeş Rahime Selimova ve Cemile Nuşirvanova'nın girişimi ile gerçekleştirildi. Bu tarihten sonra yıllar boyunca 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlamalarına izin verilmedi. 1975 yılında "Birleşmiş Milletler Kadın On Yılı" ilan edildi. Türkiye de bu kapsamda yer aldığı için 1975 yılında Türkiye'de "Kadın Yılı Kongresi" gerçekleştirildi.
1984 yılından itibaren her yıl kimi kadın örgütleri tarafından sosyalist bakış penceresiyle bir “Emekçi Kadınlar Günü" olarak bir anma günü olarak görülmekte kimi kadın örgütleri tarafından ise kadının kadın olma erdemlerinin kutlandığı , yüceltildiği ve daha eşitlikçi bir bakışın olması gerektiğinin vurgulandığı bir gün olarak görülüp kutlanmaya devam edilmektedir.
Tüm bu anma ya da kutlamaların aslında temel hareket noktası; varolmuş ve bugün de devamlılığını sürdüren, toplumun baskılama duygusunun altında yatan kadına karşı güvensizliğin, kutsal eş ,erkeğin arkasındaki güç, kendini sadece yuvasına vakfetmiş anne gibi klasikleşmiş ,dayatmacı toplumsal rollerin ötesinde  kadının kamusal alanda da toplum için farklı bir anlam ve öneminin olduğunu anlatmaktır. Çünkü kadın iyi bir eğitim alırsa çalışkanlığı gözüpekliği anaçlığı, şefkatle bağları güçlendirici ve iş kotarıcı pratik zekası  velhasıl her yönüyle çok şeyi var edebilen bir güçtür. Var eden yani üretken kadın ise değerlidir, değerli bir insan da aileyle birlikte toplumu ve ülkenin geleceğini de değerli hale getirecek ve güçlendirecektir. Diğer yandan yuvanın sıcaklığının devamlılığı ve aile toplumsal bütünlüğün korunması elbette önemli bir kavramlardır. Ancak kadının tıpkı erkek gibi dünyaya gönderilmiş bir insan olarak kendi içine doğru bir yolu ve yolculuğu vardır ve okuyarak yazarak,düşünerek bu konularda etkinlik sergileyerek  kâmil insan olma yolunda kendisini tamamlayabilmeli ve toplumuna da faydalı olabilmelidir. Ve bu coğrafyanın kadınları bunların tümünün üstesinden gelebilecek yapıdadır.
Dünya toplumlarının siyasetçileri, felsefe adamları, pek çok kanaat önderleri kadını ele alırken merkez olarak sadece cinsiyetçi bakışla kadının aile içi rolleri açısından değerini ön planda tutmuşlardır. Oysa topluma cinsiyetleri ayrımcılığa tabii tutmadan bakılabilirse toplumsal düzen, sağduyu, akıl ve bilgi ,bilim açısından aktif çalışan  Elif Dağdeviren, Betül Kaçar, Dilhan Eryurt, Engin Arık, Feryal Özel, Ş.Feriha Sanerk gibi  kadınlarımızın ne kadar fazla artı değer kattıklarını görebileceğiz. Bu bakışı elde edebilmenin yolu da kadını erkeğin hayat yoldaşı öbür yarısı ve  insan olarak görebilmekten , önyargısız cinsiyetsiz bakıştan ve gerçek adaletten geçiyor. Unutmayalım ki insan şuursal bir varlık olarak doğar, düşüncenin cinsiyeti yoktur, doğruların da…
 


Ölüm 
Gazi Çakmak 

Eş dost akrabadan epey can aldın
Hanelere yası doldurdun ölüm
Sabilerin bile eceli oldun
Açmadan gülleri soldurdun ölüm. 

Ne gariban dedin ne ağa saydın
Ne sessiz sesleri ne avaz duydun
Ne bağır tanıdın ne bir baş koydun
Saçları başları yoldurdun ölüm

Babamı alarak zor’u eyledin
Annemi aldında kor’u eyledin
Yarimi kopardın zar’ı eyledin
Aklımı başımdan aldırdın ölüm.

Kimi gitti oğlu kızı olmadı
Kiminin saracak bezi olmadı
Kimi kireçlendi sözü olmadı
Selasız namazlar kıldırdın ölüm. 

Hangi yöne baksam orda kara var
Her kime dokunsam onda yara var
Ölüm senden ricam biraz ara ver
Bizi yaşamaktan yıldırdın ölüm. 

Ömür kısa kenetlenip örülün
Gaziye ne küsün nede darılın
Fırsat varken ibadete sarılın
Diyerek mesajı bildirdin ölüm
(Fransa-Evreux ) Özburun/Bolvadin-Afyonkarahi̇sar
Mekanları cennet sevenlerinin başları sağ olsun.

Dönerken mevsim
Leyla Koçak Oruç

Dilimden bir deyiş, nazar  geceye,
Islık çalar rüzgar, dönerken mevsim,
Yavaştan gönülden, sızar heceye,
Eşlik eder hazlar, sönerken mevsim.

Turna semah eder, ah allı morda,
Bülbül Türkmen kızı, yanar ses korda,
Dolu içmiş sırda, çevrinir turda,
Avaz avaz çağlar, dönerken mevsim.

Sel sel çile derviş, yol gamlı kervan,
Hançer tekne kırar, tel keser gerdan,
Perde inler sarhoş, geçilir vardan,
Öksüz kalır bağlar, göçerken mevsim.

Perişan derde eş, ninni acıma,
Seyre dalsın ahım, can versin cana,
Sevda kapısında, erişsin tana,
Aşık korda ağlar, çökerken mevsim.

Aykızım su gibi sesten geçerim,
Ta önceden kaynar, özde pişerim,
Şu canın sırrını, darda seçerim,
Mekan canı nazlar, dökerken mevsim.

 

Yaz mevsimi 
Yaşar Adıyaman

göz boyamalı çiçeklerin 
raflardan caddelere görüntüsü 
dağ çiçeklerine pek benzemiyor,
yapay ışıklara bakan gözler durgun
gece vurgunu zaman treni 
ay şavkını denize yansımaktan yorgun 
sahte tebessüm birikintisi yüzler 
boş caddeler de geziniyor 

fiyakali caddelerin çapraz köşeleri 
hummalı kalem görüntülü insan halkaları doluşmakta 
pipo sarılı duman örgüsü parmaklar arasında
yapay kirpikler göz kırpmakta caddelere 
Yapay kokulu ve yapay kadın alametleri 
bakışmakta kaldırım taşlarına 

yapay çiçeklerin renk cümbüşü 
hiçbir dağ çiçeği kokusunu vermiyor
döllenmez bir çoğunluk
beton yığınları ile işgal etmiş kentleri
çabasına yenik düşmüş doğa sanki
her yer yoz mevsimi 

buz sarkıtlarına ayaz düşünce 
mevsim biraz da kış, 
üşütmüş kafalar volta atıyor 
çıkmaz sokaklara 
evsizler bir battaniyeye hasret 
sarhoş ise polis ile çatışmakta 
çöpleri karıştıran yetim çocukların bakışları 
kağıt toplayan intihara meyili adamlar 
hileli şans oyunlarına bel bağlamakta 
memur ve mamur kesimi 
bir ülkenin ortalama insan topluluğu hali 
bir şehrin kalemleri esir düşmüş 
bir ülkenin dili yok sanki 
haydutlar çehresine yüksek duvarlar örmüş 
çehresi boyalı kadınlar mil çekmiş göreneklere 
yoksul ölümü düşünmekte 
başka çaresi yok gibi 
tükenmişlik birazda mecburi 
her şey biraz yoz mevsimi 

tüm kilitleri içinde kırılıyor kapıların 
kuşlar buz sarkıtlarına vuruyor tüylerini 
dikenler kirpik diye batmakta göz irislerine 
doğruyu söylemekten imtina dilekçelere 
maruz bırakılıyor keskin ve cesur kalemler 
korkaklar baş kesiyor, olmayan başlarına 
yalama vidalar gövdeden düşmekte 
gözden ve hayadan düştükleri gibi 
davaları menfaate göre taraftır 
onun için arafta düğümlenir yoz mevsimi 

kalem yazamıyorsa
düşünürler dört duvar karanlığına esirse
ölüm biraz gerekli sanki 
iğrenç ötesi bir karanlık kaplıyor duyguları 
biraz ahlaksızlık çok ahlaksızlığa yenilmekte 
görüntü yoz mevsimi 

kimseye uğramadan 
yalnızlığı yoldaş edinmektir gaye 
dağ çiçeklerine ulaşmak için 
ümitli bir sabah yalnızlığına sığınmakta özgürlük 
anahtarı içinde kırılan kapıları açma ümidi doğmakta zaman ötesine 
bahar kokulu dağ çiçeklerine kavuşma 
mutluluğu sarıyor yeniden sarnıçları
Ama vakit yoz mevsimi 

sokaklar da yapay çiçek satan kadınlar 
ülkenin unutulmuş kokularını hatırlatmakta 
filtresiz kömür ocaklarının dumanı 
kenti esir almakta 
burun direğini indirmekte kirlilik 
tüm renkler gri
yapay çiçekler hariç 
kokular sindirilmiş bedenlere 
kadınlar silindirden geçerken sabah olmakta 
bu ilk değil üstelik 
yine ahlaklı takılacak hiç 
çünkü yürekler yoz mevsimi 

meyve vermeyen ağaç
kirlenmiş toprak 
maya tutmayan bakraç döngüsü 
doğa ile savaşmakta 
doğa savaşı bu alamet 
iç geçirmekte âmâ 
hiçlik için de bir şema 
bu gölet 
bu set 
yeşil rengini ve doğallığını bulunca
yoz mevsimi bahar olacak elbet 

Cemreler düşerken
Cemal Çelik

Cemreler düşerken
Çığlık çığlığa derinden gelen
Bir ıslık sesi duyulur, bir iz,ücralardan
Bir ışık huzmesinden süzülen
İner döne döne gökyüzünden bir mavi kuş
Bir yıldız, bir çiçek,
Bir kelebek konar
Bırakır bir öpücük dudaklarımıza
Uyanır sessizlikler birden uykularından, 
Tatlı ürpertilerle yüreğimiz. 

Bir aşk doğar
Telaşlı gecelerin renginde köpüren
Sedefli dalgalarını avuçlar kıyılar,
Yakalarız işte o zaman, saklarız göğsümüzde
Serin dağların içinde akarak, çağlayanlar gibi. 
Yaşamı,geciktirmeden. 

Cemreler düşerken
Ciğerlerimize çekeriz yudum yudum aşkın soluğunu
İçimizi yakarcasına, solmadan umutlatımız
Artık oturmaz yerinde, sığmaz içimize yüreğimiz. 

Cemreler düşerken
Uçarak, sadece kuşlar gibi uçarak
Yola çıkıp gideriz, rüzgarın tatlı esintilerinde
Konarız belki bir nazlı çiçeğin tomurcuklarına,
Ürkek ve çatlak dudaklaımızda
İşte o zaman başlar gülüşlerimiz. 

Bazen uykulardayken sen
Yağmurlu duyguların sokağında,
Cemreler düşerken
Sadece bakmak yeter gökkuşağına
Düşlerine kaçmak iştersin işte o an
İsrersin,geçmiş zaman sevdalarına kaçmak. 

Cemreler düşerken
Sözcük bahçelerinden devşirilmiş
Şiirler savrulur rengarenk aşklara
Yudum yudum içeriz sevdayı avuçlayarak
Yakalarız güneşin doğuşunu şafaklarda
Uzanırız başak tarlaları gibi sonsuza. 

Bir masal köyü olsa
Artık bitse bu mutsuzluklar,
İlk yazlara uzanan ellere uzansak
Çıkıp gelse,çoğalsa sonsuza kadar
Mutlu yaşantılar, katışsak hayata
Dolunayların doğma zamanlarında
Gümbür gümbür atsa kalplerimiz
Keşke, hep böyle olsa
Cemreler düşerken...!


         
Gök kubbemiz altında
Ramazan Şaşmaz

Yüzü yere eğdirme; alnın ak, açık senin,
Vicdansızlık ne, bilme; kalp,aşka kaçık senin,
Namerte hiç eğilme; yüz, Hakka saçık senin,
Gök kubbemiz altında; gönüle huzur konsun.

Ardına asla bakma; ilerle, atiye bak,
Enerjin mazin olsun; Ata'dan rozeti tak,
Barış, bilim, sanatın; meşalelerini yak,
Gök kubbemiz altında; gönüle refah konsun.

Gözünü zirveye dik; yolun hep açık olsun,
Yüreğine adalet; aydınlıkları dolsun,
Sana çelme takanın; yüzü sararsın solsun,
Gök kubbemiz altında; gönüle sevinç konsun.

Insanlığın sancağı; seninle dalgalansın,
Kalpler barış, kardeşlik; çemberde halkalansın,
Gök kubbemiz huzurun; sesiyle çalkalansın,
Gök kubbemiz altında; gönüle barış konsun.

Bakmadan Geçme