MAVİ ŞEHRİN KALEMLERİ

Vansesi Gazetesi ile Van Yazarlar ve Şairler Derneği işbirliğiyle mavi şehrin kalemleri yazıyor.

Akıl Ne Menemdir

Ramazan Yıldırımçakar

Girizgâholarak belirtmek gerekirse akıl mefhumu tarihin hiçbir döneminde modern/post modern zamanlarda olduğu kadar tahkir edilmemiş ve dışlanmamıştır. Her şeyin akışkan ve anlamsız hale geldiği/getirildiği bu zaman dilimi bir anlamda bizi aklın sefaleti ya da iflası diyebileceğimiz bir olguyla karşı karşıya bırakmaktadır. Burada aklın ne menem bir şey olduğunu açıklamak gerekirse irfan okulunun hocası Cafer es Sadık'ın önemli bir tespiti bizim için iyi bir yol işareti olabilir. Cafer es Sadığın düşüncesine göre; "Akıl insanın içindeki peygamber, peygamber ise insanın dışındaki akıldır." Bu bağlamda yol gösteren, hedefe vardıran bir işleve sahip olması bağlamında aklın önemli bir unsur olduğunu belirtmek gerekir.

Konunun daha iyi anlaşılması için etimolojik ve epistemolojik olarak ele aldığımızda akıl kavramı; Arapça a-k-l kökünden gelmektedir. Düşünce, anlama, kavrama yetisi, yol gösteren, nesneler, duygular ve düşünceler arasında bağ kurma işlevine yarayan yeti gibi farklı anlamlara haiz bir öneme sahiptir. Nitekim vahiy geleneğinin son halkası olarak indirilen Kur'an-ı kerimde ve Kur'an'ın indirildiği dile has ifadelerde, akıl ve işlevlerine dair farklı form ve kalıplarda birçok vurgu söz konusudur. Bu aynı zamanda kültürün taşıyıcısı olan dilinde konunun önemli bir bileşeni olduğunu gösterir. Kavram köken olarak Arap diline ait olduğu için bazı farklı türevlerini ele almak maksadımızı ifade etmekte faydalı olacaktır.

Arap dilinde;

Akıl: Engellemek,kaçındırmak,ahmaklığın karşıtı,bağlamak olarak kullanılmıştır. Örneğin; "Deveyi bağladım"(Akeltü'l-Bai'r) devenin ayakları bir araya bağlandığında kullanılır.

Akil:(akıllı kimse)kendini heva ve heveslerinden koruyan. Nefsine sahip çıkan kimse,

Nuha: nehiyenin çoğuludur çirkin işlerden uzaklaştıran (akıl)anlamına gelir.

Hica: hatalara karşı uyanık olma durumu

Fuad: yanma tutuşma anlamına gelen bu kelime vicdani duyumsamayı kapsar.

Fikir: temelde bir şey üzerinde kafa yormayı ifade eder.

Görüldüğü gibi bu kavramlar hem bir iş,oluş ve hareket bildirmekte hem de değerle ve iyi olanla irtibatlı ahlaki bir davranış biçimine işaret etmektedir. Belirtmek gerekir ki Kur'an'da akıl kavramı işlevsel ve fiil bildirir olarak kullanılmış. Pasif ve statik değil aktif ve dönüştürücü bir role sahip olarak yer almıştır.

Bizim için burada önem arz eden husus yunus süresinde vurgulanan;"Allah'ın, aklını kullanmayanları pisliğe mahkûm etmesi" durumudur. Buradaki vurgu zımnen: Aklını kullanmadan hareket edenlerin kokuşmuş ve çürümüş bir hayatı yaşamaya ve onur kırıcı iğrenç musibetlere maruz kalmasını ifade etmektedir. Aslında vahye göre aklını kullanmamak tüm sapma ve iğrenç iptilaların nedeni olarak ele alınmaktadır. Burada vahyin amacının aklı korumaya yönelik ve insanın kendi düşüncesizliği sonucu pisliğe ve onur kırıcı musibetlere mahkûm olmasını engellemeye yönelik bir girişim olduğunu görmekteyiz. Anlamın buharlaştığı, anlamsızlığın bir tür yaşam biçimine dönüştürüldüğü hazzın ve hızın dünyasında duygu ve güdülerin esiri olmamak, kalpten ve nefisten gürül gürül akan ve insanı felakete sürükleyen, gözüne karanlık perdeler indiren, kulağına yalancı notalar üfüren ve diline tahrip gücü yüksek kelimeler dokuyan her türlü saptırıcı gücün tahakkümünü kıran unsurun akıl olması bu bağlamda su götürmez bir gerçeklik (realite) ve hakikat (verité) olduğu aşikârdır.

 

Ebedi Destan

Ali Yürük

Bir haber geldi köye, düşman kapıya dayanmış

Eli silah tutan herkes cepheye varacakmış

 

Mehmed bunu duyar duymaz koştu anasına

Dedi ki: Ana, düşman gözünü dikmiş vatanımıza

 

Bu vatan ki emanettir dededen toruna

Anası i: Sen de git oğul, vatanı sahipsiz bırakma

 

Yanağından yaş süzüldü, son kez baktı yavrusuna

Düşmana geçit verme dedi bu vatan toprağında

 

Üzülme ana dedi Mehmed, ya gazi olurum ya şehit

Düşman giremez yurduma tek bir an tek bir vakit

 

Al bayrağımız ebedi dalgalanacak semada

Yurduma el uzatan boğulacak kanında

 

Aylarca sürdü savaş, düşman geldi üstüne

Mehmed'im de korkmadı, yürüdü düşman üstüne

 

Zalim bir kurşun geldi tam kalbinin üstüne

Vatan sağolsun dedi, düştü toprak üstüne

 

Daha nice Mehmet'ler fidan gibi eğildi

Çanakkale'yi destan yapan şehit sayısı değildi

 

Tek başına kaldıran iki yüz yetmiş kilogram mermiyi

Seyit Onbaşıların imanı, Nene Hatunların yüreğiydi

 

Unutur mu bu millet Çanakkale'de şehit edilenleri

Dedelerimiz bir destan yazdı unutmadı bizler

 

Bir gün yine destan yazmak icap ederse eğer

Bunu unutmasın vatanımıza uzanacak cüretkâr eller

 

Dedelerimizin destanından torunlara pay kaldı

Destanlar yazmak bize dededen miras kaldı

 

 

Kalplerin sırrı

Bahar Bozdoğan

Kırmızı kalp aşk'ın rengidir... Aynı zamanda ateşin de rengidir. İnsanın damarlarından akan kandır.

Hakk insanda aşk ile tecelli eder... Ateş dediğin hareket hali değil midir? Aşk sende hareketlilik, dinginlik, cezbe yaratır ve bu çok uç noktada oldu mu kişide biraz tehlike zuhur eder... Kişi o cezbe haliyle bazen kendini kontrol edemez... Birçok gerçek Hakk dostları bu cezbenin kontrolünü yapamadığı için kendindeki sırrı ifşa etmişler... Bunun bedeli de canları ile olmuştur... İşte o kırmızı kalp bunun içindir...

Mavi kalp ise gönlün sükût halidir... Aynı zamanda okyanusun rengidir. Kişi gönül ehli ise bütün evren koca okyanustan ibarettir... Koca okyanusu deryayı evreni ve daha birçoğunu gönlünde taşır... Senin damarlarında gezen aşkı, okyanus sudan ibarettir biliyorsun...

İnsan vücudunun yüzde yetmişi de sudur... Bir tarafın alev alev kavruldukça, diğer tarafın o ateşine su olur sükûnet buldurur... Şifa olur derman olur. Seni sen ile şifalandırır. Şu aynı zamanda ilimdir... Ona Ab-ı Hayat şarabı da denir. Kendi ateşinde kendi şarabınla demlenirsin.

İnsanın bazen bazı kavramları anlamlandırmaya lisan yettirmeyebiliyor.  Anlatmaya lisanı yetmiyor... Çok aciz kalabiliyor böyle durumlarda.

Ama asıl gerçeklik şu ki bir kelime gizemiyle sende çok manidar duruyor, ey âdemoğlu. O senin gönlündedir, istediği anlamı verebilirsin.

 

 

Van'da Eski Bayramlar

Ümit Kayaçelebi

O günleri anlatmak zor olsa da

Çok güzeldi Van'da eski bayramlar

Geçmiş günler anılarda kalsa da

Çok güzeldi Van'da eski bayramlar

 

Çikolata yoktu, alırdık şeker

Balalar yığılır kapıda bekler

Biraz harçlıkla, fındık isterler

Çok güzeldi Van'da eski bayramlar

 

 

Milav kazar fındıkları atardık

Tek atınca birden biz de batardık

Bazı gün de yükümüzü tutardık

Çok güzeldi Van'da eski bayramlar

Çok erkenden gider idik camiye

Kulak kesilirdik Hafız Hemdiye

Zaten çok yakındık Küçük Camiye

Çok güzeldi Van'da eski bayramlar

 

 

Dolup taşardı misafirle evler

Karşılıklı içilirdi kahveler

Derken sürüp gider tatlı sohbetler

Çok güzeldi Van'da eski bayramlar

 

Bizim mehle insanlarla kaynardı

Çocuklar melikan, kupa oynardı

Kimisi de sinemaya koşardı

Çok güzeldi Van'da eski bayramlar

Toprak evler tertemizdi her zaman

Hele bayramlar da görseydin aman

Misafirle kaynayıp taşardı her an

Çok güzeldi Van'da eski bayramlar

 

Nenem bize ayran aşı yapardı

Hame halkı kaşıkları kapardı

Tuzlu balık sofraya tat katardı

Çok güzeldi Van'da eski bayramlar

 

Nerede o seki bayramlar nerde?

Bütün güzellikler kaldı mazide

Toprak damlı bizim o eski evde

Çok güzeldi Van'da eski bayramlar

Çok güzeldi banka sokağında bayramlar.

 

 

İlk Hece

Yağmur Öndil

Bir tanem, nefesim

Aynalarda yarım bakışım

Kaybolurken zihnim

Gözlerinin ışığında

Saradursun dizelerimi

Yüreğimin narası

Gün batımında bir düş

Sağı solu sen

 

Rüzgara inat

Çehremde dörtnala koşan tay

Ve adını fısıldayan

Tan vakitleri

Çiçekler bilse  seni

Utanır filiz vermeye

 

Ah birtanem, nefesin

Aynalarda yarmış bakışım

Bir barış türküsü kadar

Kavgacı ve  masum 

Kına kokulu analar

Peçelerinden okunan ümit

 

Bir tanem, nefesim

Adını bildim ilk kelimede

İlk hecem sen

Ve memlekete uğramayan kış

Yakamozda bir deniz dalgası

Savrulur saçların sinemde

Yalan dünyaya inat gerçek

 

Bilseydim şayet

Seni düşlere nakşederdim

Sevmezmiydim gülüşündeki baharı

Ürperir içim htikçe seni

Dağlarda gülümseyen  kardelen

Bağrında bilinmez bir ezgi

Dinledikçe kaybolan tını

 

Ah bir tanem, nefesim

Aynalarda kalan yarım bakışım

Hatıran, aşk mektupları gibi

Mahcup ve ümit dolu.

 

 

Huzur Dolu Gözler

Cemre Miralan

Gözlerin diyorum

Gökyüzünün derinliği kadar mavi

Yüzündeki tebessümün huzuru

Saçlarını savuran rüzgâr kadar

Kuşkanadı, tutkulu

 

Hani diyorum

Küçükken uçma hayalim vardı,

Unuttum o hayali

Senin gözlerine bakarken

Şimdi sonsuzluk kadarım

Gözlerinin göğünde

 

Hayallerimdir şimdi o gözler

Onlarda buldum mutluluğu

Tutkuyu ve arzuyu,

Gözlerin gökyüzüm

Gökyüzüm gözlerinde

 

Beni

Başkalarından dinle

Kuşun kanadında, rüzgar sesinde

Şimdi hepsi de şahit

Sana nasıl sevdalandığımı.

 

Bakmadan Geçme