İŞİNİN ERBABI:SALİH ÜÇDAL (ŞORATAN)

 
 
 
Ropörtaj İkram KALİ

Anadolu'da  şehirlerin  kendine has kültürel, sosyal renkleri vardır.  Bu renk zenginliği içinde ön plana çıkan o şehirle özdeşleşmiş insanlar olur. Onların şehirle, şehrin onlarla gizemli,  güçlü sevgi bağları var.  Onlar 40 yılda bir gelir. Göçüp gittiklerinde kenti hüzün alır,  yerleri boş kalır. Şehir adete renk kaybeder, sessizleşir. Sembolleşen bu isimleri herkes tanır, bilir, sever ve saygı gösterir. Van'ın renkli simalarının başında sevgi dolu yüreği, gülen yüzü, yaşam sevinciyle Salih Üçdal yani Şoratan (dam oluğu)  lakaplı Şoratan Salih gelir. Kendisiyle barışık, kompleksi tanımayan 70 yaşını aşan delikanlı Şoratan Salih hayatı gereğinden fazla ciddiye almaz. Dostlarının, sevenlerinin en ağır şakalarına hoşgörüyle, kendi üslubuyla karşılık verir..!  Ekmeğini taştan çıkarır. İflas eden, kepenk indiren ve diğer mağazaların çeşitten, seriden düşen ürünlerinin tek satış adresi işinin erbabı Şoratan Salih'dir.  Van'da Milli Piyango bileti satarak yılda bir de şans dağıtan  Şoratan'ın renkli, bir o kadar  ilginç yaşam hikayesinden yansımalar.

Salih Üçdal kimdir?
Benim. 1939 yılında Van'da dünyaya geldim. Beşiktaşlıyım. Beşiktaş'ı çok severim. Canımı Beşiktaş'a veririm. Yenildiğinde üzülürüm. 5 kız, 2 oğlum var.  Bir oğlum Allah'ın rahmetine kavuştu.  Allah kimseye evlat acısı yaşatmasın. 19 tanede torunum var. Eşek gibi çalışır, bey gibi yerim. Beni Van'da beşikteki çocuk bile tanır! En büyük özelliğim çalışmak, şakalaşmayı kaldırmamdır. En ağır şakaları bana yapıyorlar. Bende çok küfür ederim. Ben halk psikologuyum.
Torunların isimlerini sayabilirmisin?
Sayamam. 

Çalışmaya kaç yaşında başladın?
1950'den bu güne kadar çalışıyorum. Şikâyetçi değilim. Sağlığım şükürler olsun yerinde.
İlk işin neydi?
Komisyoncu rahmetli Yaşar Koç'un yanında karpuz satarak işe başladım.  Günde 1-2 kamyon karpuz satıyorduk. Karpuzlar Batman, Diyarbakır, Adana'dan geliyordu. Kesmece karpuz satıyorduk. O zamanlar sarı ve kırmızı iki çeşit karpuz vardı.

 

Şoratan lakabı nerden geliyor?
Şoratan Salih demeseler kimse beni tanımaz. 50'li yıllardı, eski kapalı sebze halinde (Peynirciler çarşısı)  belediye tarafından dükkan kiralama ihalesi yapıldı. Bir dükkan bende kaldı.  Belediye reisi rahmetli Salih Türkoğlu bana adın nedir dedi. Bende Salih Üçdal dedim. Rahmetli Refik Akay araya girerek reis bey onun adı Şoratan Salih'tir dedi.  Reis bey benim adım Salih Üçdal'dır dedim. Reis beyde "Boş ver senin adın Şoratan Salih olsun. Bir şey olmaz dedi." O gün lakabım Şoratan oldu.  Bana Şortan Salih derler. Şoratan sözüne asla kızmam.

 

Karpuz satarken ne diye bağırıyordun?
"Eyvah çocuk parmağını kesti, arabalarda tahmez, saatlerde sayıko, karpuzcularda Salih Üçdal . Eyvah çocuk parmağını kesti."  Karpuzu kestiğimde sarı ve kırmızı çıktığı zaman müşteri alırdı. Beyaz çıktığı zaman bana kalıyordu. Ramazan ayında karpuz satıyordum. Bir müşteri geldi. Hangi karpuzu seçtiyse beyaz çıkıyordu.  En az 4-5 karpuz kestim. O Şahısla karpuz yüzünden kavga ettik. Arkadaşlar bizi ayırdılar.   En son ben bir karpuz ortadan çektim. Kestim "burun kanı"  gibi kırmızı çıktı. Kestiğim diğer karpuzlar da benden gitti.  Kesmece karpuzda kırmızı çıkıncaya kadar senden gider.  Karpuzculuğun özelliği budur. Tabi kardan zarar ederdik.

 

İyi karpuz -kavun nasıl anlaşılır?
İyi karpuz kızarmış ekmek gibi olgun olur. Karpuzun eğrisi, kavunun ağırı iyidir. Karpuzun iyisi kendini zaten belli ettirir. Elle tıklayarak gelen sese göre karpuz seçmek yalandır. Eskiden Van'ın Sıhke kavunun kokusu, lezzeti insanı mest ederdi. Şamranaltı'ndan da karpuz ve camuş (manda)  yoğurdu gelirdi. Ben genelde karpuz satardım. Daha sonra karpuzculuğu bıraktım. Yılbaşı döneminde, yılda bir kez milli piyango bileti satarım.  Mağazaların ev eşyası ve giysi benzeri ürünlerini satıyorum. 
Yılbaşında kaç bilet satıyorsun?
50-60 bin lira tutarında bilet satıyorum.  Beni sevenler, bilenler özellikle benden bilet alırlar.

Sinema geçmişin var, hangi filmlerde rol aldın?
Bir süre İstanbul'da kaldım. O dönem içinde ekmek kavgası için figüran olarak filmlerde rol aldım. Eminönü camisinin yanında sinemacılar kahvesi vardı,   film için bizi orada bulurlardı. İlk  olarak 1969  yılında yönetmenliğini  İsmail Koushan'ın yaptığı  başrollerde  Cüneyt Arkın, Shahin Khalili, Gülsüm Kamu, Cihangir  Gaffari'nin oynadığı " Melikşah"  filminde   rol aldım. O zaman bize ücret olarak 15 lira yevmiye verirlerdi. Bir paket Marlboro, 450 kuruştu. Film İstanbul Belgrat ormanlarında çekildi. Senaryoda gereği bezirgân başı rolünde oynadım.  Senaryo gereği pehlivan beni yere vurdu. Kafan üç yerden yumurta gibi şişti. Sonra kılıcı boğazıma dayadı, belime tekme ile vurdu.  Bende bu nasıl filmdir dedim. Onlar da bana ne yapalım film icabıdır dediler. Takma sakalımı çektim ve seti bırakıp gittim.

Diğer filmler hangileriydi?
1970 yılında yönetmenliğini Safa Önal'ın yaptığı,  başrollerde  Sadri Alışık , Kartal Tibet , Esen Püsküllü'nün oynadığı namuslu  dolandırıcıların  mecarasını anlatan "Arkadaşlık Öldü mü?"  filminde meyhanede gün geçiren sarhoş rolünü oynadım. 1969'da yönetmenliğini Çetin İnanç'ın yaptığı, başrollerde Nebahat Çehre , Demir Karahan , Yıldırım Gencer , Feri Cansel , Aynur Aydan , Tansu Sayın , Danyal Topatan'ın oynadığı  bu  filmde casuslara karşı mücadele öyküsünü anlatan  macera filmi;  "Demir Pençe Casuslar Savaşı" filminde polis şefi rolünde oynadım.  Yine 1969 yılında  aynı kıza aşık olan iki arkadaşın unutulmaz güzellikteki aşk ve fedakarlık öyküsünü anlatan,  yönetmenliğini Atıf  Yılmaz'ın,  senaristiliğini  Safa Önal'ın yaptığı, başrollerinde;   Sadri Alışık , Fatma Girik , Erol Büyükburç , Pervin Par'ın yer  aldığı  o  yıl En İyi Senaryo  dalında (1. Adana Altın Koza Film Şenliği-1969) ödül alan "Menekşe Gözler "filminde oynadım.


Yılmaz Güney ile hangi filmde oynadınız?
1971 yılında Yönetmen, Senaryo ve başrolünü Yılmaz Güney'in üstlendiği, Müşerref Tezcan , Kuzey Vargın , Yıldırım Önal'ın rol aldığı  'Baba' filminde kumarhanede kumar oynayan adam rolünde yer aldım.  Daha sonra Van'da çekilen  "Ah Tamara" filminde kızın keşiş babası olarak rol adım. Sonrasında bazı küçük rollerde oynadım. 


Dönelim gerçek hayata. Yüzün hep gülüyor bunun sırrı nedir?
Benim bir özelliğim var. Sabahtan akşama kadar çalışmıyorum.  Sabah saat 7'de kalkarım. 8'de kahvaltı yaparım. 10'da çorap, ayakkabı, elbise, bardak o gün mağazalardan ne gelmişse satışa başlarım. Saat 12 gibi satışı bitiririm. Daha sonra dinlenir, kendime zaman ayırırım.  Çalıştığım gün de kazancımı kendime, evime ve aileme harcarım. Evimi asla ihmal etmem. Zenginde, fakirde değilim. En kralıyla da aşık atarım.  Haset, kin, nefret bilmem.   Herkes beni sever. Ticarette ahlaklı,  güvenilir bir insanım. Ticaretin sırrı dürüstlüktür.  Başımdan bir olay geçti.  Bahçıvan mahallesindeki evimi satmak zorunda kaldım. Evi boşaltım. Vefalı dostlarım, arkadaşlarım aralarında 6 bin lira topladılar. Kevenli TOKİ'den ev aldım. Şimdi taksitlerini ödüyorum. Allah dostlara, devlete zeval vermesin. Hayatımda hep çalışarak helal para kazandım.  Allah'ta her zaman yardım etti.  
Batan geminin malları ne demektir, ne satıyorsun?
Batan geminin malları mağazalarda elde kalan, numaradan düşmüş, serisi bozulmuş, biraz modası geçmiş mallardır. Mesela dün erkek ayakkabılarını 15 TL'ye bayan ayakkabılarını 5 TL'ye sattım. Elimde 70 çift ayakkabı kaldı.  Onları da 2,5 TL'ye sattım bitirdim.    Van'ın en tanınmış zenginden en fakirine çorap, ayakkabı,  gömlek satmışım. Batan geminin malları bunlardır.  Bende öğlen sonrasına satılacak eşya kalmaz. Borsa gibi açılış ve kapanış saatlerim var. Fiyatı ne olursa olsun o mal o gün bitecek. 1 liraya da satsam o malı esnafa geri vermem. Sattığım ürünler arasında çok ünlü marka isimlerde yer alıyor. Hiçbir kimse benim gibi satış yapamaz.  Çünkü her işin bir erbabı var. Ben de bu işin tek erbabıyım.  Mesleğime ömrümü verdim.  Esnafta müşteri de bana sonsuz güvenir.  
Pazarda satış yapıyorsun, Van'ın tanınmış zengin isimleriyle oturup kalkıyorsun, bu nasıl oluyor. ?
Benim her kesimden arkadaşım,  sevenim var.  Bir gün moralim çok bozuktu. Param da yoktu. Van'ın eşrafından Hacıoğlu Fikret Akyol beni gördü. Bana gemilerin mi battı, moralin bozuk dedi. Bende parti malı bulamadım, ondan moralim bozuk dedim. Bana dedi ki  vıle yetim, ben eve telefon açıyorum. Evdeki gardırobu,  elbiselerimi getir sat dedi.  Bende yaylı at arabası tutum. Evdeki elbiseleri alıp getirdim.  Eski toptan sebze halinin yanında elbiseleri hemen sattım, gardırop kaldı.  Öğlen yemeği yemek için dolabı sebzeci Doğan'a alan olursa 15 söyle, en son 12,5 liraya sat gitsin dedim Doğan'da Fikret beye telefon açıyor. Gardıroba 12,5 lira veriyorlar diyor.  Fikret abide hemen dolabı yak diyor.  Neyse yemek yedim yürüdüm, bir baktım ki dumanlar yükseliyor. Bende, kendi kendime, halla halla yazık acaba kimin dükkanı yanıyor dedim. Baktım satacağım gardırop yanıyormuş. Bağırıp çağırdım, yardım istedim.  Hacıoğlu Fikret geldi silahı başıma dayadı ve bana ha benim namusumu yaktın, ha gardırobu. Seni öldüreceğim dedi.  Bende bahtına düştüm, ben yakmadım dedim. Orda yakanlara başladım ağır küfür etmeye. Doğan'da benim her küfürüm sonrası he valla diyor. Halbuki yakan Doğan. Ben küfür ediyorum Doğan da he valla gardaş haklısın diyor. Daha sonra Hacıoğlu'na bir horoz aldım. Dolap meselesini hallettik. Bugün bu şakayı ne yapacak, ne de bende başka hoşgörüyle kaldırabilecek kimse var.
 

 

Başka neler alıp sattın?
Van'ın Cumhuriyet Caddesi esnaflarından bin bir çeşit malzeme var satan Yahudi Moşi'den bit ilacı, Şerif çorapları alır satardım. Eski Van'da kerpiçten tek katlı Devlet Hastanesi vardı. Hiçbir hastalık yoktu. Önceleri bir tek tifo hastalığı vardı. Analarımız o zaman deterjan filan kullanmazdı.  Perek ile elbiselerimizi yıkarlardı. Fakirlik ve yoksulluk vardı, ama hastalık, aç gözlülük yoktu. Eskiden insanlık vardı. Şimdi insanlarda mal mülk var, ama huzur yok.
Ne tür şakalar yapıyorlar?
Bahçıvan mahallesinde sattığım evde bir mevlit vereyim dedim.  Sebzeci Doğan mevlit okunurken evimin duvarında bulunan takvimi yakıyor, takvim yanarken perde tutuşmaya başlıyor. O an ben de içeri girdim evim yanıyor diye bağırdım.   Hoca şaşırdı.   Neyse söndürdük. Hocadan özür diledim. Yine bir gün çay bardağı satıyordum. Refik  Akay'a diyor ki  sen Salih'i çağır taş atacağım kafası kırılmasın, bardakları kırılsın dedi. Beni telefonun var diye çağırdılar. Telefona gittim baktım ki bütün bardaklarım kırılıyor. Kendi kendime dedim havadan taş mı? Yağıyor. Gelip baktığımda bir tane sağlam bardağım kalmamış.  Hacıoğlu kırdığı bardakların parasını da verdi.


Salih abi,  sende anı çok?
Bir gün yine karpuz satıyordum Hacıoğlu Fikret geldi. Salih karpuz kaça dedi. Bende 50 kuruş dedim. Vılen 50 kuruş olur mu dedi. Neyse ben et almayı gidip geliyorum dedi.  Hacıoğlu gitti. Bir polis cipi geldi. Bu ne bıçak ne dedi. Karpuz satıyorum, onun için taşıyoruz dedim. Beni arabaya bindirdiler.  Bende neden karakola gitmiyoruz da savcılığa gidiyoruz dedim. Meğer karakolda dövmesinler diye savcılığa götürmüşler. Polisler seni suçüstü yakaladık, onun için savcılığa gidiyoruz dediler. Beni savcının karşısına çıkardılar. Arma yaptılar cebimden kurşun çıktı.  Meğer cebime 5-6 tane mermi koymuşlar haberim yok. Savcı meşhur kaçakçı Şoratan Salih'i yakaladık dedi. Savcı bey ben kaçakçı değilim, ben karpuz satıyorum dedim. Baktım içeri  Nurettin Ünsal girdi. Vıle yetim ne yapıyorsun sen burada. Bende Nurettin ağabey beni kurtar. Oda çarşı hırsızı ben seni nerden tanıyorum dedi. Daha sonra Faik Akay geldi. Ona da yalvardım beni kurtar dedim. Oda sen kim ben kim dedi. Ben Şoratan Salih Üçdal'ım dedim. Ben seni tanımıyorum dedi. Hacıoğlu Fikret geldi. Ağabey sana kurban olayım beni kurtar, iftiraya kurban gidiyorum. Cebime mermi atmışlar beni kurtar. Hadi vılen sen kim ben kim, çarşı yetimi ben seni nereden tanıyorum dedi. Ben Salih Üçdal'ım, Şortan'ım beni tanımıyor musun dedim. O da yok ben seni nerden tanıyayım dedi. Bende savcıya sen senin vicdanın dedim. Bana kaç ay veriyorsan ver. Nasıl olsa Van'ın ileri gelenleri, insanları beni tanımamazlıktan geldiler  suçuma razıyım.  Savcıda sana 15 gün veriyorum dedi. Bende 15 günü kabul etmiyorum dedim. Mademki yakalamışsınız, suçluyum cezam neyse verin dedim. Daha sonra şaka ortaya çıktı. Masaya gazoz parası bırakıp kaçtım. 


Van'dan gitmeyi düşündün mü?
Bir dönem İstanbul'a gittim. Orada kirada kalıyordum. Çocuklar merdivenden indikleri zaman ev sahibi bizimle kavga ediyordu.  Neymiş çocuklar merdivenden indikleri zaman ses çıkartıyorlarmış. Ev sahibi kavgaya geliyordu. Eşya sattığım zaman zabıta bırakmıyordu. Mecbur kaldım yine hemen evi alıp Van'a geri döndüm. Van bambaşka bir yerdir. İstanbul'da hoşgörü, sabır yok.
Barış süreci nedir, neler söyleyeceksiniz?
Hepimiz kardeşiz. Askerde bizim oğlumuzdur, anarşistte. Bu Amerikan oyununa gelmeyelim. Ben Kürt'üm. Kürtlüğümü de inkar etmiyorum.  Kürtü'de Türkü'de çok severim.  Hepimiz din kardeşiyiz. Allah'ımız bir, peygamberimiz bir, bayrağımız bir, vatanımız birdir. Asker şehit olduğu zaman da, anarşist öldüğü zaman da içimiz acıyor. Anaların gözyaşı dursun.  Her zaman barıştan yanayız. Barış için hepimiz elimizden, dilimizden gelen çabayı gösterelim. Kardeş kardeşi öldürmesin artık. Bu olaylar dursun ve huzur içinde vatanımızda yaşayalım diyorum. Bu konuda da umudum var. Diğer partiler ortalığı bozuyor, ama bu barışın olacağına inanıyorum.
Van'ın renkli insanlar kimdir?
Rahmetli Gardaş Selahattin,  Deli Arif, Dımso, Aloş,  Gero, Bayram, Hasan emmi, Çüt Aslan, Zırtçı Suphi bu insanlar Van'ın en renkli insanlarıydı.

Yaşamak, mutlu olmak sana göre ne demektir?

İnsana, hayvana, çevreye zarar vermeyeceksin. Cimri olmayacaksın. Mert olacaksın. Yalan konuşmayacaksın. Kimseyi aldatmayacaksın. Gıybet etmeyeceksin Haram yemeyeceksin.  Aileni, memleketini seveceksin.Allah’ın yolunda gideceksin.  60 yıldır mesleğimi severek yapıyorum.  Hacca gitmek isterdim. Yaşamak bu olmalı diye düşünüyorum.

 

 

TLF:05384177788

 

 
ŞORATAN: Ağaç ve sac malzemeden yapılan dam oluğu.Yağmur ve kar suyunun damdan oluktan aşağıya akarken 'şooor' diye ses çıkarmasından türemiş Van'a ait sıfattır.

Bakmadan Geçme