PEYGAMBERLER DİYARI ŞANLI URFADAYIZ

Ümit Kayaçelebi yazdı...

EDREMİT BELEDİYESİ ÇINAR EVİ GÜNEYDOĞU ANADOLU TARİH VE KÜLTÜR GEZİSİ NOTLARI (3)

Efendim, saklı cennet Halfeti’yi geride bıraktık şimdi Peygamberler şehri diye andığımız Şanlı Urfa’dayız.Şanlı Urfa bir yönüyle buram buram maneviyat kokarken beri yandan da  sıra geceleri ile, Kazancı Bedihi, Bekçi Bakırı, Urfalı Babisi ,  Tenekeci Mahmut’u ve daha niceleri ile, Urfa Kebabı ile  lahmacunu ile nam salmış bir şehir.

Ancak insanlar buraya geldikleri zaman evvel emirde İbrahim Halililullahı ve hemen Balıklı Gölü ziyaret etmek isterler. Biz de Van Çınarlar kafilesi olarak hani o çok meşhur dillere destan edilen meşhur Şanlı Urfa kebabını kemali afiyetle yedikten sonra ver elini Balıklı Göl dedik.

Balıklı göl her zamanki gibi oldukça kalabalık balıklara yem veren, fotoğraf çektiren, video çeken, namaza giden, Halil İbrahim çeşmesinden su doldurup şifa niyetine güğüm güğüm alıp götürenlerle dolu.

Bunun yanı sıra her ne kadar rehberler balıklı göl ve çevresi ile alakalı bilgi vermeye çalışsalar bile öyle pek can kulağı ile dinleyende pek az. Gezme merakı buralarda dinlemenin hep önünde yürüyüp gidiyor haliyle.

Balıklı Göl ilk defa gördüğümüz bir yer değil ama yine de insan buraya ne kadar gelsem az denilen bir yer. Bu maneviyat iklimi insanı kilometre ötelerden buraya gelmeye cezb ediyor.

Ben de buraya ilk defa 1983 yılında Vanspor- Şanlıurfaspor maçı vesileyle gelmiş ve o gün buradan 2-1 yenilerek mahzun dönmüştüm Van’a. O günden sonra da gelmek nasip olamadı bir türlü. Bu gün de sağ olsun İsmail Say Başkanımızın himmeti ve gayreti ile bir daha görmek bize nasip oldu.

Geldik ve döndük ama dedim ki o gün o tarihi gezide daha doğrusu tarih gezisinde bulunan dostlarımıza Balıklı Gölün hikayesini biliyorlarsa bir daha hatırlatayım. Bilmeyenlerde ilk defa nasıl bir yere gittiklerini daha iyi bilsinler ve kavrasınlar inşallah. Diye bu gün burada arz etmek istedim.

Peygamberler şehri Şanlıurfa dendiğinde ilk önce akla efsanelere konu olmuş Balıklı göl gelir. Balıklı göl’ü bu kadar özel kılan hikaye onun nasıl oluşmuş olduğuyla ilgili. Her mevsim yerli-yabancı milyonlarca ziyaretçiyi ağırlayan Balıklı Göl, Hz. İbrahim’in ateşe atıldığı yer olarak anlatılır.

Allah’a olan inancını her an koruduğu ve onu aradığı için Allah, İbrahim’e Halil’im yani Dostum demiştir. Balıklı Göl’ün adı Allah’ın Dostu anlamına gelen Halil-ür Rahman olarak da bilinir.  Hz. İbrahim’in atıldığı ateşin su, odunların ise balığa dönüştüğü efsane günümüze kadar süregelir. Gelin şimdi Balık göl’ün hikayesine bakalım:;

BALIKLI GÖL HİKAYESİ;

Şanlıurfa ve çevresinde bir zamanlar hüküm süren Nemrut isimli bir kral varmış. Halkına yaşattığı zulümlerle bilinen Nemrut kendisini tanrı ilan etmiş ve halkının kendisine tapmasını istemiş. Bunun için tapınakta kendi heykellerini yaptırmış ve halkının kendisinin simgesi olan bu heykellere yani kendisine tapmaya zorlamış.  Bir gece uykusunda bir kabus görmüş ve hemen kahinleri rüyasını yorumlamaları için toplamış. Kahinlerden biri Nemrut’un rüyasını o yıl doğacak olan erkek çocuklardan birinin onu öldüreceğini, putperestliği yok edeceğini ve hükümdarlığı ele geçireceği kehanetinde bulunur.

Bunun üzerine Nemrut o yıl doğan bütün erkek çocukları askerlerine öldürtmeye başlar. Nemrut’un askerlerinden biri olan Azer, hamile olan ve kısa bir süre sonra doğum yapacak olan karısı Nuna Hatun’u Urfa Kalesi yakınında bir mağaraya götürür. Nuna Hatun bu mağarada oğlunu doğurur, ismini İbrahim koyar. Nuna Hatun Nemrut’tan korktuğu için oğlunu mağarada bırakır.

Dayanamaz ve çocuğunu kontrol etmeye gider ve yaşadığını, ceylan tarafından emzirildiğini görür ve çok mutlu olur. Her gün mağaraya çocuğunu görmeye gider, çocuk ceylanlar tarafından büyütülür. Henüz on beş aylıkken on beş yaşında bir delikanlı gibi görünür. Bir gün ava çıkmış olan kralın askerleri İbrahim Peygamber’i ormanda görüp yakalar ve saraya Nemrut’un huzuruna çıkarırlar. Nemrut’un çocuğu yoktur, İbrahim Peygamber’i görür görmez onu sever ve evlatlık alır.

İbrahim Peygamber zamanla Nemrut’tan halkına yaptığı zulümle ve putlara tapmaları konusunda zorladığı için nefret eder. İnsanların kendilerine bile bir faydası olmayan putlara tapmalarına anlam veremez, böylece içinde Allah inancı oluşmaya başlar. Bunu da halkla paylaşmaya başlar. Bu arada Nemrut, Zeliha adında bir kız çocuğu daha evlatlık almıştır. Zeliha, İbrahim’e karşı sevgi duyar ve onun söylediklerine hak verir.  Halk da İbrahim Peygamber’e hak verse de Nemrut’tan korktukları için hiçbir şey yapmazlar.

İbrahim Peygamber bir tören gününde henüz kimse yokken bir baltayla tapınaktaki tüm putları parçalar ve baltayı en büyük olan putun boynuna asar. Bu haber hemen Nemrut tarafından duyulur. Haberi alan Nemrut çok sinirlenir ve en büyük putun üzerindeki baltayı eline alarak bir taş parçasının bunu nasıl yapabileceğini bağırarak sorar. İbrahim Peygamber bunun üzerine konuşmaya başlar.

Kendi elleriyle yaptıkları ve inandıkları,  kendilerini bile koruyamayan bu taş parçalarından bir de onlara inananları koruyacağını beklemelerinin doğru olmadığını anlatır. Nemrut bu konuşma karşısında öfkelenir ve İbrahim Peygamber’in büyük bir ateş yakılarak halkın önünde yakılmasını emreder.  O gün hiçbir yerde başka ateş yakılmasına izin verilmez ve bütün odunlar toplanır. Büyük bir ateş yakılır. İbrahim Peygamber bugün Urfa Kalesi olarak ayakta duran iki sütununa mancınıkla bağlanır ve bu yakılan ateşe atılır.

Atıldığı anda ateş göle, odunlar ise balığa dönüşürler. Balıkların sırtında kara lekeler vardır hala. Bu lekeler odunların yanmış olmasından kalan izlerdir. Zeliha’nın bu durum karşısında döktüğü göz yaşlarından bir göl oluşur ve bu göle Zeliha’nın gözyaşları anlamına gelen Ayn-ı Zeliha Gölü denmiştir.

Nemrut bütün bunlar karşısında daha çok öfkelenir ve Allah’ı inkar etmeye devam eder. Rivayete göre Allah tarafından gönderilen kanadı kırık bir sinek Nemrut’un kulağından içeri girer ve beyninde gezinmeye başlar. Nemrut, sinekten dolayı sürekli olarak kafasında ağrı hisseder ama hiçbir hekim bu ağrıya çare bulamaz. Nemrut kafasındaki ağrıyı azaltmak için tahta bir tokmakla başına vurup durur her gün. Ağrı arttıkça tokmakla vuruşları da sertleştiğinden kafası bir gün patlar ve can verir.

Bugün hala halk bu gölü ve balıkları kutsal kabul eder. Bu balıklara dokunan kişinin öleceğine veya başına bir bela geleceğine inanılır.

Balıklı Gölün hikayesi böyle. Tabi ki Şanlıurfa’nın anlatılacak çok güzellikleri var ve bunların en başında da Urfa Sıra Geceleri geliyor. Urfa sıra Geceleri Türkiye’de geçmişten bu güne en çok rağbet gören geceler. Bu sebeple biz de inşallah bu akşam İbrahim Halil Görgün riyasetindeki Konak Restauranta giderek bu geceye dahil olacağız.

Yani Şanlıurfa’ya gelip de Urfa sıra gecelerini seyretmeden katılmadan gitmek de biraz insanı üzer. Biz de içimiz de bir ukde olmasın diye bu akşam Şanlıurfa sıra gecesinde olacağız.

Orada neler mi oldu derseniz bunu da yarına bırakıyorum. Gezi notlarına kaldığımız yerden Urfa’dan sıra gecelerinden bahisle devam edeceğiz.

Selam olsun Kazancı Bedih ve nicelerine.

 

Bakmadan Geçme