Vazgeçilmezimiz sinema

Şahbettin Uluat yazdı...

Bu hafta iki Türk filmi izledim.

Önce Raşit Çelikezen’in senaryosunu yazıp yönettiği 2008 yapımı Gökten Üç Elma Düştü’yü sonra da Berkun Oya’nın senaryosunu yazıp yönettiği Cici’yi.

Gökten Üç Elma Düştü, 3. Bursa İpek Yolu Film Festivalinde en iyi film ve en iyi senaryo ödülleri almış.

Filmin başrollerini Köksal Engür (Recep), Bennur Yıldırımlar (Nilgün) ve İsmail Hacıoğlu(Ali) paylaşıyorlar. İMDB puanı 6,4, Sinemalar.com puanı 7,5 süresi de 1 saat 28 dakika.

Filmde yalnız, tekdüze bir yaşam süren ve bulunduğu apartmanda yöneticilik yapan Recep adlı bir emekli asker ile günün birinde kapısını çalıp yıllardır görmediği torunu Ali olduğunu söyleyen gencin çevresinde dönen olaylar anlatılıyor. Bir dede olarak sorumluluk duygusuyla hareket eden Recep, gencin yaşamına çeki düzen vermeye çalışırken onun dershanede bulduğu arkadaşına takılıp nerelere sürüklenebileceğinden habersizdir.

O çevrede bulunan ve aynı apartmanda yaşadığı için yönetici Recep ile görüşmek durumunda olan bir üçüncü kişi daha vardır; kendisini satarak ayakta durmaya çalışan Nilgün. Onun yaşamı da başlı başına bir dramdır ve aksayan bazı ilişkileri giderek durumunu zorlaştırmaktadır.

Filmin sonuna geldiğimizde bu üç kahramanın kader birliği yaptıklarına tanık oluruz.

Gökten Üç Elma Düştü filmi, günümüz büyük kent orta sınıf insanının ciddi anlamda çeşitlilik arz eden; içinde yalanlar, aldatmalar, sıkıntılar barındıran ve duruma göre hali vakti yerinde olanlara da dokunan gündelik yaşamına ışık tutmaktadır.

*

2022 yılı yapımı, 7,2 İMDB, 7,5 sinemalar.com puanı olan ve süresi 151 dakika olan Cici filminin oyuncuları: Yılmaz Erdoğan (baba, Bekir) Nur Sürer, Funda Eryiğit (anne, Havva),  Okan Yalabik ve Artun Can Salman (Kadir), Ayça Bingöl ve Çagla Naz Kargi (Saliha), Fatih Artman (Yusuf) , Olgun Şimşek (Cemil).

Konusu İMDB tanıtımında şu iki cümle ile özetlenmiş:

“Trajik kayıplarından sonra bir aile şehre göç eder. Otuz yıl sonra baba evinde yeniden bir araya geldiklerinde gömülmüş duyguları ve acı veren sırları yeniden kendini gösterir.”

Filmin başında kırsalda yaşayan, üç çocukları olan klasik bir aile resmi görürüz. Baba Almanya’dan arabasıyla ve yeni kamerasıyla döndükten sonra yanık sesli yetim bir çocuğu çiftlik işlerinde yardımcı olsun diye himayesine almıştır.

Pek çok ailede görülebilen eşler arası sorunlar o evde de vardır ama bu çocuklara yansıtılmamaktadır.

Günün birinde yaşanan dramatik bir durum nedeniyle önce oğul Kadir, sonra da baba Bekir rahatsızlanırlar ve bir süre yattıktan sonra baba hayatını kaybeder ve filmin ilk bölümü biter.

İkinci bölümde, otuz yıl sonra kardeşler yeniden baba evinde toplandıklarında köprünün altından çok sular akmış, çok şeyler yaşanmış, yeni durumlar ortaya çıkmıştır. Kardeşlerin evin satılması, tutulması ile ilgili farklı görüşleri ve beklentileri vardır.

Anne yaşlanmıştır ve yaşlılık sorunları vardır ama ailenin tek sorunu o değildir. Bir yerlerde de otuz yıldır dışarı çıkmayı bekleyen ve aile bireylerinin tamamını etkileyecek olan sırlar, dramlar da vardır.

*

İzlediklerimiz arasında bir taraftan çeşitli televizyon kanallarında yayınlanan ve bazıları siyah beyaz çekilmiş nostalji duygusuyla bağımlısı olduğumuz eski Türk filmleri, öte yanda çağdaş sinemamız olunca aradaki olumlu farkı fark etmemek mümkün değil.

İzlediğim iki film de toplumsal ve bireysel gerçeklere dokundukları için, usta oyuncularla ve ustaca yapıldıkları için sinema seyircisinin haklı beğenisini kazanmışlardır.

Türk sinemasında her geçen gün ve her anlamda çok daha güzel filmler yapılmaktadır.

 
Vansesi Özel Haber

Bakmadan Geçme