Bize Suvağ yetimi dediler

Ümit Kayaçelebi yazdı...

“Suvak yetimi” ..Evet aynen bize annemiz babamız cümle ailemiz dahi sokakta çok kaldığımız için, hiç eve girmediğimiz için adımız çığmışti suvak yetimine. O  çoğ rahmetli böyyüklerimiz biz çoğ sokakta aldığımız için bize hiddet ve şiddetlerinden ötürü suvağ yetimi diyorlardı.

He babam doğrudur bizim bağımız vardı, bağçamız vardı orada da vaktimizi geçiriyorduk amma velakin sokaklar bizim oyun oynama alanımızdı. Hayatta bi mahallenin sokağın çocuklarını kim bahçesine doldururdu ki! O zaman çocukları bahçaya alacağımıza salalım sokağa ne halt ederlerse etsinler! Hem sokağa salarlar sonra da eve geç gelirsen adın çıkar suvağ yetimine.

Eğri oturağ doğri gonuşağ hadi sokağa çıkmayıp da ev de ne yapalım? O zamanlar ev de Radyodan başka sizi oyalayacağ bir şey yok. Radyo da cereyan olmadığı için çoğu zaman çalmaz. Daha televizyon denen şey yok ortada Bilgisayarın adı bile bilinmiyor.Atariler, arzı endam etmemiş.Cep telefonu hayalimizde bile yok geçin binlerce SMS yi.

O zaman bizim tek avuntumuz sokak ve mahalle. İyi ki de o zamanlar o tozlu topraklı şimdilerde beğenilmeyen yollar vardı da sokak da çeşit çeşit oyunlarımız vardı. Şimdikiler gibi oyunu yüksek apartmanlara, yüksek katlara şatafatlı odalara taşımamıştık.

Şimdi siteler var, bloklar  var, lüks apartmanlar var, akıllı evler var ama çocukların oyun oynama alanı var mı? Elbette ki yok. Hayatları cam ekranlara bakarak geçen zavalli çocuklar ve gençler!

Zavallı çocuklar zavallı gençler. Çok şanslı olduklarını sanıyorlar ama aslında çok şanssız olduklarını yarın obür gün saçları başları ağardığında torun torba sahibi olduklarında evlatlarına torunlarına anlatacak hiçbir şeyleri olmayacak!

Bize acıyanlara bize şanssız diyenlere doğrusu biz acıyor ve üzülüyoruz.

Biz o eski banka sokağında sokağa çıktığımız da türlü türlü oyunlar oynardık. Üçümüz beşimiz bir araya gelse sokağın bir başına ikişer taş diker ceketimizi de kale taşının üzerine bırakır kala yapardık. Ondan sonra ikiye ayrılır ver gitsin lastik topun peşine. Sıcakmış soğukmuş bizi ırgalamazdı bıkıncaya kadar top oynardık. Akşam üzeri ne vakit ki gün battı artık ayağımızın ucunu görmeyinceye kadar kan ter içinde top oynar ve evin yolunu tutardık.

Eve girer girmez anam o üst baş perişan toz toprak içinde halimi görünce boynun altında kalsın der türlü türlü sitemlerle beddualarda bele yermisin yemez misin hafiften okşardı ama kimin umurunda yarın yine aynı şey devam ederdi. Oyun oynamağtan ellerimiz ayağlarımız geşef tutardı. Geşef dediğimiz üst üste kir demekti. Geşef tutardı gartmağ tutardı ondan sonra anam alır sıcak su döker keselerdi ayağımızı elimiz tabi bu arada okşardı da . Arada bir tapırdatırdı da.

Çocuğtuğ kanımız kaynıyordu aklımız fikrimiz okul olmadığı zaman oyundaydı hep. En çok oynadığımız oyun erkekler olarak saklambaçtı. Ufacık sokakta saklanacak çok yerde yoktu. Çoğu zaman Hacı Nuhinin inter kamyonunun sağına soluna, Ali dayının ara sokağına bankanın arkasına saklanırdık. Ama çabuk yakalanıyorduk. Ne yaparsınız doğru düzgün saklanacak yer de yoktu ki..

Melikan zaten Vanın en bilinen milli oyunu olduğu için bizim için vazgeçilmezdi. Birdirbir, uzun eşek haliyle oynadığımız oyunlardı.

Bunun yanı sıra rız ve kurt koyunda ayrıca en çok oynadığımız bir oyundu. Özellikle okula gittiğimiz zaman teneffüs aralarında en çok rız oynardık.

Bizim mehellenin gızlarıda kendi aralarında yakan top, istop, üç taş, beştaş, heştik. Körebe, saklambaç, ip atlama gibi oyunlarla Ortalığı şenlendirirlerdi.

Biz suvağ yetimi olarak hemi vallah hemi billah çocukluğumuz ve hatta gençliğimizin kısa bir bölümünü sokaklarda doya doya yaşadık. Belki uzaktan gumandalı helikopterlerimiz,  uçaklarımız, tanklarımız olamadı. Belki Halı sahamız yoktu ama Van’ın her yeri halı sahaydı. Pantolonunun paçalarını sok çorabın içine ver gitsin lastik topun peşine.Hele bir de subaplı meşin topun da olursa değmeyin keyfimize. Zati bizim mahallede saraçın oğlu ibrahimin, şimdi Profesör olan Mustafa Sönmezin, Banka müdürü olan Taner Ergunun ve birde Siirtli Mithatın meşin topları vardı. Onlara yalvar yağar alır toplarını getirirler ondan sonra saatlerce oyna babam oyna.

Milav oyununu unutmadım tabi. O mübarek dini bayramlarda oynanan bir oyundu ve her iki bayram da en son güne kadar oynanırdı. Şimdi milav açacağ ne toprağ kaldı ne de dıngıl galdı.

Lastik çember çevirirdik bazen, bakır telden arabalar yapardık. Sebze kasasına  küçük kardeşlerimizi koyar iple at gibi çeker dolandırırdık .sokağın bir başından bir başına götürüp getirirdik.

Ben anamdan çoğ azar işittim suvağ yetimi diye ama menim gibi çok suvak yetimi vardı işte bizim mehellenin suvak yetimleri  kimi rahmete gitti kimi de van’da kimi de gurbet ellerde.

Gidenlere rahmet olsun kalanlara selam olsun diyor ve bizim mehellenin o çoğ güzel suvak yetimlerini bele bir bir yazayım. Şaka tabi hepsi birbirinden değerli arkadaşlarımız.

Ümit ve Mahmet Kayaçelebi

Ahmet, Mahmut, Hal,l Osman ve Veli, Ali Polatoğlu

İzzet, Davut, Adnan, Aydın, Akın Kılıçlı

Hail ve Cezmi Özvan

Faik ve Kazım Saraçoğlu

Bekir , Yaşar ve Faysal Polatoğlu

Ruhi, Ruşen Bingöl

Sadi ve Kamil Arifoğlu

Emin Koç

Selahattin, Hasan, Hüseyin, Ahmet Özgüner

Cafer Özvan

Halis Bingöl

Cemil ve Haluk  Kahvecioğlu

Osman, Ömer Uğur Özgüner

Zekeriya Aydın

Azmi Atak

Metin ve Çetin Atay

İşin şakası bunlar bizim emsal arkadaşlarımızdı hepside bir birinden değerli kıymetli insanlar. Unuttuklarım varsa hoşgörünüze sığınıyorum.Bağmayın anamızın suvak yetimi dediğine.

O lafın gelişiydi.

Şimdikiler gibi oyunu eve taşımadığ kendimizi sokağa taşıdığ

İyi ki suvağ yetimi olduğ.

Ne mutlu suvak yetimi olanlara.

Tüm suvak yetimlerine selam olsun.

Bakmadan Geçme