ZIRT (YALAN)

Bahri Yıldızbaş yazdı...

2021 yılında Van Valiliğinin “AHİLİK” ödülü verdiği Yahya abim ile rahmetli Ahmet Göl’ün, şimdiki Kartal Pasajının (Kartal Oteliydi) tam arkasında, Ziraat Bankasının ve Fenerbahçe Kahvesinin karşısında; “Oto Kaporta Boya” atölyeleri vardı.

Türkiye’nin her tarafında olduğu gibi, otomobil alanında her şehirde yeni ustalar yetişiyor, dükkan açarak onlarca yeni kalfa ve usta yetiştiriyorlardı. Ahilik kültürü, hala devam ediyor. Şemsettin abimin dükkanı ise, şimdiki Urartu Otelinin karşısında, rahmetli Dr. Nurettin Mungan İLE aynı bahçenin içindeydi. Ben ortaokulda iken, okullar tatil olunca iki yaz tatilinde, her birinin yanında iki üç ay çalışmışlığım, sekmanla boya kazıyarak parmaklarını yaralamış, zımpara, pasta cila yapma, oksijenli egzoz kaynağını öğrenmiş, civata, boya, parça veya bir şey almaya giderken, tamirciliği görünsün diye araçlardaki boyalar ile yağları yüzüme sürmüşlüğüm olmuştu.

Emniyet müdürlüğü dahil olmak üzere, bir çok kamu kuruluşunun araçlarının kaporta ve boya işlerini abimler yaparlardı. Zaten her kurumda bir veya bir kaç araç vardı. İster istemez, müdürler de makam araçlarını görmek için akşamlar ziyarete gelir, çay muhabbeti yaparlardı. Hatta, hafta sonu ava gidecekleri yerin planını yaparlardı. Bir kaç defa da, vurdukları avları toplamak İçin beni de götürdüler. Hayvanlara kıymalarına, kıyamadım ve bir daha gitmedim. Daha sonra, rahmetli babamın vasiyeti üzerine Yahya abimde avcılığı bırakmıştı.

Atölyedeki samimi ortamı, vekil, bürokrat, ustaların arkadaşları ve müşterilerin muhabbetlerini anlatsam, sayfalara sığmaz.

Hatırladığım kadarı İLE o zamanın makam aracı Land Rover pıkap bir kaza geçirmiş ve kaporta boya İçin atölyeye getirilmişti. Bilirsiniz, bir aracın kaporta işi hemen bitmez. Hele o yıllarda, uzun zaman alırdı. İşte o makam aracının şoförü, yaklaşık bir ay mesaisini abimlerin atölyesinde geçirmişti. Saatlerce konuşur, tatlı dille kovulmasına rağmen gider ve tekrar gelir konuşurdu. Konuşurdu konuşmasına da, konuştukları yenilir yutulur olmazdı. Aynı konuyu farklı insanlara defalarca anlatmasına rağmen, farklı farklı anlatırdı.

 “İstanbul’dan uçağa bindik ve Van’a geliyoruz. Ankara üzerinde iken, bir uçağın benzinin bittiğini ve yakıt ikmali yapılmazsa, uçağın düşeceği anonsu yapıldı. Hemen izin istedim, paraşütümü taktim ve uzun bir hortum alarak, bizim uçaktan yakıtı biten uçağa biraz yakıt aktardım. Şükür kurtuldular. Biz Van’a gittikten sonra, Vali bey beni çağırdı ve kurtardığım uçağın İran uçağı olduğunu, İran Şahının kendisini İran’a davet ettiğini, bir kilo altın vereceğini söyledi. Ben, altınları asla kabul etmeyeceğimi ve ödülü Van’ın yolları İçin valiliğe göndersin dedim.” diye, oradaki müdürlere ve ustalara anlattı. İçlerinden, Trafik Müdürü Yıldırım Atalay, “Yahu Suphi abi, geçen anlattığında ‘ben pilottum’ demiştin. Bugün yolcu oldun deyince. ‘Müdür bey, o kadar çok iyilik yapmışım, yaptığım iyilikler, çalışmalar, kurtardığım insanlar ve kahramanlığım var Kİ, bazen birbirine karışıyor.’ diyerek, hiç arlanmadan oradan ayrılmış ve sabah gelip, zırtlarına (yalanlarına) devam etmişti.

Van’da seri yalancılara “ZIRTÇI” denir. Zırtı (yalanı) alışkanlık haline getirenlere de, ‘Suphi abi’ veya ‘Yine Zırtçı Suphi geldi.’ derler. Allah zırtçı Suphiye rahmet eylesin. Şimdi yaşasaydı ve zırt atsaydı, bu kadar büyük yalanlar ve yalancıların olduğu zamanda, rahmetliye zırtçı Suphi yerine, şakacı ve senarist Suphi derdik.

Zırtçı (yalancı) olmayanlara ve zırtçıları (yalancıları) tanıyabilenlere, sevgiyle selamlar.

Bakmadan Geçme