HAKKI BÜLBÜL VE MİLLİ OKUYUCU

Ümit Kayaçelebi yazdı...

Bazen okullarda öğrencilerle buluştuğumda hep yöneltilen bir soru çıkar karşıma! Nasıl yazar oldunuz? Ben de tek kelime ile okumakla der ve çıkarım. Daha sonrada ne kadar ne kitap okuduğumu ve ondan sonra yazar olduğumu onların seviyesine inerek anlatmaya çalışırım.

Elbette ki insan bilse okumadan bir yere varmanın imkanı yoktur. Biz de iyi ki zamanın da bol bol okuduk ve şükürler olsun ki bu gün Van’da sevilen ve sayılan bir şair, yazar olabilmişsek bu okumanın eseridir.

Rahmetli dedem 2.Mektebin Başmuallimiydi, babam da zaman zaman vekil öğretmenlik yapmıştı. Ayrıca Kitap işiyle iştigal ettiği içinde bizim Eski Ziraat Banka Sokağındaki hanemizden hiç kitap, dergi, gazete asla eksik olmazdı. Okuyan bir aileydik. Onlar okur bizleri de okumaya teşvik ederlerdi.

Herkesin evinde ansiklopedi bulunmazken bizde hayat ansiklopedisi, Türkiye ansiklopedisi, Hayvanlar ansiklopedisi ve Küçük ansiklopedi vardı çoğu zaman ev ödevlerinde bu ansiklopedilerden faydalanırdık.  Komşu evlerdeki çocuklarda bazen gelip ansiklopedilerden faydalanılırlardı.

O kadar çok okumayı seviyordum ki ders kitapları ve defterlerimi bile gazete ile kaplar oradaki yazıları okurdum.

İnanın o yıllarda böyle süsülü püslü cilt kağıtları kaplama kağıtları yoktu defter ve kitapları çoğu zaman zamk bulamaz hamurla kapladığımı çok iyi hatırlarım.

Atatürk İlkokuluna giderken ve gelirken yol üzerindeki yayınevinin vitrinine baktığımda hep vitrindeki kitapları almak isterdim ama nedense büyüklerimizden kitap almak için para koparmak zordu. Ama bakmakta beni mutlu ediyordu. Vitrinde Grim Masalları, Küçük kibritçi Kız, Andersen Masalları, Polyanna, Heidi, Kırmızı şapkalı kız gibi kitaplara böyle yana yakıla bakar bakar sonra belki bir gün alırım diye umutla döner giderdim.

İlkokulu bitirip ayrıldıktan sonra artık evde okuyacak kitap kalmadı. Ama ben illa da okumak istiyorum daha da okumak istiyordum. Bir gün dişçinin kızı Nermin bana dedi ki bak halk kütüphanesi var gel seninle oraya gidelim dedi. Bende Kütüphane denen şey ne bilmiyorum. Merak ettim ve vardık gittik kütüphaneye.

Kütüphane dediğiniz yer takriben 30 metrekarelik bir yer. Ortada sadece cevizden ve üzeri kahverengi muşamba ile kaplanmış masa yanına da 20 kadar sandalye dizilmiş sadece yönetici için de küçük bir büro var. Kütüphanede ders çalışmak yok sadece kitap okumak var

Kütüphane dedikleri yer şimdiki merkez Bankasının olduğu yer. Önceleri Halk Evi olarak kullanılmış ve daha sonra 1942 yılında rahmetli Şefik Saydan Kemal İlvanla birlikte ortak olarak Şehir Sinemasını kurduklarında arta kalan yer de kütüphaneye verilmiş.

Kütüphanenin resmen hangi yıl da kurulduğunu da araştırdığımız da 1950 veya 1953 olduğunu yetkililerden öğrendik.

Ancak ben Kütüphaneyi işte 1964 yılında yani ortaokul sıralarında iken görmüş oldum. Zaten orada siz kitap okuduğunuz zaman hemen duvarın ötesinden 14.15 te Çarşamba veya Cumartesi günleri oynayan filmin sesini sinemadaymış gibi duyardınız.

Kütüphane daha sonra şimdiki Fekiye Teyran daha önceleri Şehir Parkı diye anılan parkın yerine taşındı. Orası ilk zamanlar Van Valisinin Konağıydı daha sonra Vali Konağı yapılınca Kız Sanat Enstitüsü, Ticaret Lisesi olduktan sonra. O okullarda yeni yapılan yerlerine taşınınca burası oldu Kütüphane.

Etrafı ağaçlarla çevrili, ortada Van gölü şekliyle yapılmış tertemiz bir havuz. Hasılı kelam Kütüphane dediğiniz yer gayet sefalı ve iç açıcı yer. Yanında Şehir parkı arkasında Şehir Sineması.

Hiç unutmam çoğu zaman akşam olup mesai bittiğinde rahmetli Hakkı Yakupoğlu sandalyesini çeker oturur havuzun başına dost ve ahbaplarıyla saatlerce yaz günleri gün kararınca sohbeti noktalar dağılırlardı.

Tabi bu sohbetlerde en çok Rahmetli Kahveci Salman ustaya yarardı. Gelsin çaylar gitsin çaylar.

Rahmetli titizdi, temizdi, çalışkandı hem işyerine hem de çevresine çok iyi bakardı. Mümkün mü havuz kirli olsun, veya etrafta çöp olsun personelin yandığı gündü. Kütüphane personeli ondan çok korkar ve çekinirdi. Orası adete bir askeri birlikmiş gibi disiplinin çok hakim olduğu bir yerdi.

Kütüphane iki katlı idi. Üst kat Kütüphanenin olduğu yerdi. Alt kat ise Cilt hane idi.  Kütüphanede ciltsiz kitap yoktu. Her kitap geldiğinde önce aşağıda cilt haneye gider orada ciltlendikten sonra okumaya arz edilirdi.

O zamanlar öyleydi. 3 Kişi cilt işiyle uğraşırdı, Ebubekir, Ahmet ve diğer arkadaşın ismini unuttum. Personel dediğiniz zaten o kadar fazla da değil ki. Baş memur Hakkı Yakupoğlu, Yardımcı memur Yusuf İlmen, Müstahdem İsa Oğuzcan.

Hakkı amca ile Yusuf İlmen abimizin vefat ettiğini biliyorum da diğer arkadaşlardan haberim yok.

Yalnız orada yükü omuzlayan rahmetli Yusuf abiydi. Bütün dert dava onun başındaydı. Bir şey eksik olsa iş aksasa zılgıtı yiyen azarlanan hep Yusuf abi olurdu bende o durumlara vakıf olanda çok üzülürdüm.

Kütüphanede kartoteks dolapları vardı biri a dan zeye kitap ismine göre diğeri ise yazar adına göre idi. Biz kitap almak istediğimiz zaman kitabın karttaki numarasını alır orada hazır bulunan küçük not kağıdına yazar ya Yusuf abiye ya da İsa abiye verir ve gider yerimizde oturur kitabın gelmesini beklerdik. Kitap geldiğinde de sesiz sedasız kitaba dalar giderdik.

Zaten yüksek sesle konuşmak, gülmek sohbet asla olmazdı. Hakkı Baba zaman zaman böyle devriye gezen askerler gibi gelir bakar geçerdi.  Kütüphanede sinek uçsa kanat sesi duyulur kadar sessiz bir ortam vardı.

Hakkı Baba zaman zaman haklı veya haksız kızar köpürür okuyucunun yanında personelini rencide ederdi. Bu yanını hiç beğenmezdim. Ama beni seviyordu. Bana karşı ailece tanımakla birlikte çok kitap okumam hasebiyle beni seviyordu ve en sonunda bir gün kitap okurken başıma dikildi ve personelin ve okuyucu arkadaşların yanında bana dönerek;

-Ümit Kayaçelebi benim milli okuyucumdur dedi.

Bu da beni daha çok okumaya yönlendirdi ve daha çok okumaya başladım. Her gün kütüphaneye giderek sabah bir kitap öğleden sonra bir kitap okumaya başladım.

Orda okumak beni kesmiyordu. Dışarıya ödünç kitap servisi var alıp götürürsünde ama depozito olarak 5 Tl depozito vermen lazım.

Ne yalan söyleyeyim yemedim, içmedim nefsime hakim oldum 5 lirayı bir araya getirdim. Elimde bir avuç demir parayı Hakkı babanın masasına bıraktım ve hemen memura bir kart çıkarın dedi ve kartımı aldıktan sonrada her gün bir kitapta alıp eve götürmeye başladım.

Okul hayatı sona ermişti. Çalışmayı da beceremeyince kendimi iyice okumaya verdim. Her gün üç kitap okuya okuya askerlik günü gelip çattığında baktım ki 2 bine yakın kitap okumuşum. Nerden biliyorsun derseniz? Bir defterim vardı orayı ikiye bölmüştüm bir tarafa gittiğim filmleri bir tarafa da okuduğum kitapların ismimi yazıyordum.

Yani güzel günlerdi okumak çok hoştu. Kitapları okudukça kendimi adete farklı dünyalarda buluyordum. O yıllarda Jules Verne’in kitaplarını okuduğum da kendimi bazen kutupta, bazen Afrika ormanlarında, bazen uzaydaymış gibi hissediyordum.

Kütüphane çok modern değildi kaloriferi bile yoktu soba ile kışları ısınan bir yerdi. Ama yinede içimizi yanan soba değil kitaplar alabildiğine ısıtıyordu.

Çok okudum ama okudukça da suya susar gibi daha bir aşkla şevkle sarıldım kitaplara ve netice olarak bu gün Van Halkının huzuruna şair ve yazar olarak çıkıyorsak elbette ki  bu uzun zaman okumanın eseridir.

Ve ben hiçbir zaman Hakkı Yakupoğluna hürmette kusur etmedim. Emekli olduktan sonrada evine gittim ziyaret ettim. Bu gün de onu her zaman rahmetle anıyorum.

Vefalıydı her sene kütüphaneler haftasında benide çağırtır Vali beyler geldiğinde her zaman şunu söylerdi:

-Sayın valim Ümit Kayaçelebi benim milli okuyucumdur. Benim 45 yıllık memuriyet hayatım var. Van’da onun kadar kitap okuyan birini görmedim derdi.

Ruhun şad olsun Hakkı baba.Hakkı Baba Kütüphane Baş memuru olmanın yanında sporu da çok severdi sahalarda hakemlik yapar, saha gözlemciliği yapardı. Bunun yanı sıra uzun yıllar Halkevi bünyesinde çok faaliyetleri de olmuş biriydi.

Ayrıca Folkloru de çok severdi 1971 Akdeniz Olimpiyatları yapıldığında İzmir’e giden Halk Oyunları ekibinin yöneticisi de oydu. O Tosun Babanın Zurnasını öttürdüğü Van Halk Oyunları ekibi İzmir Atatürk Kapalı Spor Salonunda iki kere sahneye davet edilmiş ve birinci olmuştu o anı yaşayanlardan biride bendim.

Bu gün bu vesileyle başta Hakkı Yakupoğlu olmak üzere kütüphanede hizmet eden tüm vefat eden arkadaşlarımızı büyüklerimizi rahmetle anarken vazife başında olan tüm kütüphaneci dostlarıma da bu gün ve yıllardır şahsıma gösterdikleri yakın ilgi ve alakaya çok teşekkür ediyorum. Sizlerle olmak çok güzel. Sizlerle tüm güzellikleri paylaşmaktan güzel ne olabilir ki?

1964 ten beri kütüphanedeyiz Allah ömür verirse inşallah siz güzel dostlarımızla daha nice seneler nice güzellikleri paylaşırız inşallah.

Şimdi diyeceksiniz ki niye hakkı Babaya Hakkı Bülbül dediğinizi duyar gibiyim.

Eğri oturağ doğru gonuşağ rahmetle değil kütüphanede her yerde her mekanda çok konuşurdu onun için Van halkı ona Hakkı Bülbül demiştir.

Vanlı bu, herkese bir lakap takmasa garnı ağrır!

Bakmadan Geçme