Bugün onların günü ya yarın?

23 Nisan 1920'de, Mustafa Kemal Atatürk Türkiye Büyük Millet Meclisini açıyor. Cumhuriyet'i kuruyor. Meclis'in açılışını Türk çocuklarına armağan ediyor. Zaman içinde, Türkiye Türk çocuklarının bu çok anlamlı bayramını bütün dünyaya açıyor.
Büyüyor Türkiye… Gelişiyor… Demokrasimiz kim ne derse desin gelişiyor. Atatürk'ün istediği gibi Türkiye Büyük Millet Meclisinin itibarı artıyor! 'Egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait' olması, Atatürk'ün de istediği, özlediği, gösterdiği gibi gerçekleşiyor.
Büyüyen, gelişen, itibarlı, egemen bir ulusun, hiçbir ferdine, bu Cumhuriyetin hiçbir vatandaşına karamsarlık yakışmaz. Kendimize güvenmek, çocuklarımıza ve geleceğe inanmak zorundayız.
Çocuklarımız, Türkiye'nin nerelerden bugünlere geldiğini iyi bilmek zorundadır. Türkiye yıllardan beri çok çekti. Daha kuruluş yıllarından itibaren pek çok badire atlattı. Ama yıkılmadı. Biz birbirimizi seversek, biz birbirimize inanırsak başaramayacağımız zorluk yoktur.
1920 yılından beri Çocuk Bayramı coşkuyla sadece ülkemizde değil tüm dünya çocuklarıyla kutluyoruz.
Her şeyin görselde güzel yaşandığı bugünde göz ardı edilmemesi gereken bir konuya da değinmeden edemeyeceğim. Günümüzde bir gerçek var!
Çocukların durumu…
İnsan ömrü belli. Zaten kısa. Bu kısa ömürde çok kısa süren bir çocukluk dönemi var. İşte bu kısacık dönemde çocuklar mutlu, huzurlu olmaları, özgür olmaları, güvenli bir ortam yaratmak biz büyüklerin en önemli görevidir.
Çocuklar zorlu yaşam koşulları karşısında deneyimsiz olabilirler, ama çok saf ve temizdirler. Çocuklar yetişkinlerden çok daha iyi hissederler. Kötü bir şey olacaksa, en önce çocuklar tedirgin olur. Bir sevinç yaşanacaksa en önce çocuğun gözleri ışıldar. Onların hareketlerini dikkatle gözlemlerseniz, aynen böyle olduğunu göreceksiniz.
Çocuklar gönüllerince koşup oynayabilmelidir. Dizleri yarılsın, dizleri kanasın. Sokağın tozunu yutmamış çocuk, çocuk değildir. Sokakta çift kale maç yapmamış, kavga etmemiş, üstü başı perişan halde eve gelmemiş çocuk, çocuk değildir. O çocuk mutlu bile değildir. Pısısrık, içine kapanık, endişeli, kendine güveni olmayan birer birey olarak büyümelerine izin vermeyin.
Bırakın çocuk olsunlar…
Bırakın çocuk gibi yaşasınlar…
Bırakın bazen hastalansınlar..
Bırakın ateşlensinler...
Bırakın mikrop alsınlar…
Kendi başlarına sinemaya, maça gidebilsinler.
Kahkaha atsınlar, koşsunlar, zıplasınlar…
Biz toplum olarak hep kadına şiddeti tartışıyoruz. Bence daha önce çocuğa şiddeti tartışmamız gerekiyor. Kadın kocasından, sevgilisinden dayak yediğinde karakola gidip şikayetçi olabiliyor. Karşılık verebiliyor. İmdat diyebiliyor… Ama çocuklar, evde annesinden babasından dayak yediğinde kime gidecek, nereye gidecek. Çocuklara el kaldırmamak gerekir. Çocuk, yediği bir tokadı ömrüboyunca unutmaz. Sadece bugün, 23 Nisan'da değil, çocukları her zaman en önde, el üstünde tutmamız gerekiyor. Bugün değil her gün onların olsun…
Bugün çocukların bayramından çok, çocukların yüzünde gülücük olmasını sağlayan, başaran sevgi dolu büyükleri kutluyorum. Çünkü çocuk sizin izin verdiğiniz kadar çocuktur ve çocuk gibi yaşayabilir.
Sevgiyle ilerleyin…

 

Bakmadan Geçme