HEDİYE ile HEDİYECİ

Bahri Yıldızbaş yazdı...

Kırk iki yıllık öğretmenlik ve eğitim yöneticiliği geçmişim ile İl, İlçe ve MEB komisyonlarının bir çoğunda görev aldığım gibi, onlarca ulusal ve uluslararası çalışmalar, çalıştaylar, program geliştirme seminerleri, kursları ve mevzuat hazırlama ekiplerinde görev verilmiş, MEB ve okulların işleyişinin sadece tomografisini çeken okul müdürü değil, ruhunu bilen emekli bir eğitimciyim.

Neredeyse her yıl Eylül ayında, “657 Sayılı DMK’nun 29’uncu maddesinde; Devlet Memurlarının doğrudan doğruya veya aracı eliyle hediye istemeleri ve görevleri sırasında olmasa dahi, menfaat sağlama amacı ile hediye kabul etmeleri ve borç para istemeleri yasaklanmıştır.” genelgesi il, ilçe mem müdürlükleri ile teftiş kurullarına, oralardan da öğretmelere tebliği edilmek üzere okul müdürlüklerine gönderilir.

Bu yılın genelgesi ise, Milli Eğitim Bakanı Yardımcısı Profesör Sayın Petek Aşkar’ın imzası ile gönderilmiştir. MEB resmî sayfasındaki öz geçmişini okuduğumda, çalışmalarını ve başarılarını takdir etmemem imkansız. Ayrıca MEB gibi önemli bir bakanlıkta, bir kadın bakan yardımcısının olmasından da ayrıca gurur duyduğumu belirtmek istiyorum.

Hediye genelgelerinin, 12 Eylül döneminin çok klasik ve davranışçı geleneklerinden sadece birisi olduğunu belirmek istiyorum. Sayın bakan yardımcısı, kocaman başarılarının ortasına; bir köy okulu, gecekondu okulu ve normal bir devlet okulunda görev yapmayı yerleştirmiş olsaydı veya o okullardan birinde okumuş olsaydı, bir anne olarak bürokratlarına; “yeni dünyanın gereksinimlerinin, davranışçı ve ezberlenmiş gelenekçi otorite yerine, uzlaşmacı ve eğitim camiasını incitmeyen açıklamalarların yapılması” emirlerini verebilirdi.

Özel okullar, özel okul düzeyinde devlet okulları, o okullarda isim yapmış öğretmenler ile hediyeyi seven veya isteyen öğretmenlerin olduğunu biliyoruz. Hatta, öğretmene hediye almayı seven veliler ile sınıf temsilcisi anneler olduğunu da biliyoruz. Hiç birini onaylamadığım gibi, öğretmenler gününde alınan veya alınması gereken hediyelerin binlerce veli ve öğrenci üzerinde bıraktığı olumsuzlukları da biliyoruz ve kınıyoruz. Namı değer hediye kalitesi yarışmasına giren ebeveynler, sınıflar arasındaki hediye yarışlarını da biliyoruz. Değil bir genelge, bin genelge de gönderilse, o hediyelerin paraları toplandı veya çocuğunu daha sevimli yapmak isteyen veliler özel hediyelerini çoktan aldılar bile. Sınıf temsilcilerini (Sınıf anaları) ve hediyesi ile öğretmenleri etkilemek isteyen (o öğretmenlerden var maalesef ) parasının gücüne inanan ebeveynleri durdurmaya kimin gücü yeter. (Onları durdurmaya çalışırken, acımasız sahte dilekçeler ile onlarca soruşturma geçirdim.) O öğretmenler ile onların suyuna kapılan ve hava atmak isteyen velileri genelge değil. İl, ilçe müdürlükleri ile teftiş kurullarının adil davranışları ve üst yönetime güvenen güçlü müdürler durdurabilir.

Gelelim, genelgenin travmalarına. Maddi değer taşıyan hediyeleri alacak velilerin ve kabul edecek öğretmenlerin sayıları, bir milyondan fazla öğretmenimizin görev yaptığı, on sekiz milyondan fazla öğrencimizin olduğu ülkemizde, parmak sayısı kadardır. Büyük çoğunluğun, bırakın hediye almasını. Binlerce öğretmenimiz; sosyal çevreleri ve bulundukları şehirlerdeki merhametli varlıklı insanların destekleriyle yüzbinlerce öğrenciye kırtasiye, okul gereçleri ve giyim desteği sağlamaktadır. Aynı çocuklar, 24 Kasım Öğretmenler Günü’nde; evlerinde kullanılmış parfüm, kolonya, kravat, ablasının veya annesinin şalı ve atkısı ile birlikte, yöresel ürünlerinden (peynir, zeytin, incir, meyve, yumurta) öğretmenlerine hediye getirmektedirler. Kent merkezi okullarında ise, ekonomik durumu iyi olmayan çocuklar, biriktirdikleri harçlıklarıyla çok sevdikleri öğretmenlerine bir karanfil veya kalem gibi hediyeler sunmaktadırlar.

Esas konuşulması veya durdurulması gereken, öğretmenleri ezmek için pahalı hediye alan veliler ile o hediyeleri kabul ederek ezilen öğretmenler. Sınıf annelerinin, velilerden para toplayarak (çoğu veli para vermek istemese bile, baskı altında kaldığı İçin vermek zorunda kalıyor) aldıkları hediyeler. Hediye getirmediği için arkadaşlarına mahçup olan çocuklar ile sınıf annelerinden gizli pazarlık ile hediye isteyen sözde isim yapmış, okulun dengesini bozan ve o okulda otuz-kırk yıldır görev yapan, bir avuç şovmen öğretmenlerdir.

Anadolu’nun dört bir tarafında, sobayı kendisi yakarak derse başlayan, kilometrelerce yolu yürüyerek okuluna giden, öğrencilerini yüreğine basan, hiç bir ücret almadan onlara özel dersler veren, sabah okula giderken ve akşam ders bitiminde yolunun üzerindeki sekiz-on çocuğu aracına bindirerek evlerine bırakan, hasta öğrencisini doktora götüren, ilaçlarını getiren ve mendil satan, boyacılık yapan, otomobil camı silen, kağıt toplayan öğrencilerine anne-baba şefkatiyle davranan öğretmenlerimiz, bu genelgenin kırılan ve incitilen bölümünde olurlar.

Cumhuriyetimizin Kurucusu, Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk’ün; “ En önemli ve feyizli görevlerimiz, Milli Eğitim işleridir. Milli Eğitim işlerinde mutlaka muzaffer olmak lazımdır. Bir milletin gerçek kurtuluşu, ancak bu suretle olur. “ dediği gibi, öğretmensiz bir sistem olmaz ve düşünülemez. Elbette öğretmenler eleştirilecektir. Hatta bir çok sebepten dolayı, en çok eleştirilecek ve sorgulanacakları zamanları yaşıyoruz. Ancak, yargılama ve incitme hakkımız yoktur.

Görevini içtenlikle yapmaya çalışan, koşan, koşturan, seven, sevilen ve insanlık İçin mücadele eden tüm öğretmenlerimizin;

“24 Kasım Öğretmenler Gününü ve Hakkıyla Görev Yaptıkları Her Günlerini, Yürekten Kutluyorum ve Kutlayalım.”

Sevgiyle selamlar, sevgili görevdaşlarım.

Bakmadan Geçme