Van Gölü İncileri

Van Gölü İncileri


İNSANIN AYNASI KİTAPTIR

SILA MERYEM ARSLAN

İnsanın kendisini en iyi şekilde geliştirmesinin yolu okumaktır. Okumak; insanı geliştiren, ona yeni şeyler öğreten ve onu aydınlığa götüren yoldur. Okumak; zamandan tasarruf ederek bilgiyi öğrenmek, idrak etmek ve o bilgiyi yaşamına uygulamaktır .

Okumanın insana sağladığı faydalar büyüktür. Kitap okuyan insanların penceresi kocaman bir gökyüzüne açılır. Olayları çok yönlü analiz etmede başarılıdırlar çok okuyanlar. Okuyarak hafızalarını geliştirirler onlar, bilgi hazinelerini zenginleştirirler. Öğrendikleri bilgilerin kalıcılığını sağlarlar.

Okumak, aynı zamanda beyni güçlendirerek olaylar arasında mantıklı çıkarımlar yapmasını sağlar. Dili en güzel şekilde öğrenmek, diksiyonunu güzelleştirmek, insanlarla olumlu ve güzel bir şekilde iletişim kurabilmek için çok okumak gerekir. İnsanlar okuyarak hayattaki bakış açılarını değiştirebilirler. Sabit bilgilere takılı kalmazlar. Yeni bilgiler öğrenmeye açık olurlar.

Bugün gelmişmiş ülkelerin kitap okuma oranlarını incelediğimizde onların neden gelişmiş olduğunu çok iyi anlıyoruz. Dünyada tüm gelişmiş ülkelerde okuma oranı çok yüksektir. Gelişmemiş geri kalmış ülkelerde ise kişi başına düşen kitap sayısı oranının çok düşük olması hiçte şaşırtıcı değildir.

Okumak kendini geliştirmenin yolu olduğu gibi  eğlenmenin, güzel vakit geçirmenin de yoludur. Okuduğumuz güzel bir kitap bizi hiç gitmediğimiz, bilmediğimiz farklı dünyalara götürür. Hayal gücümüz genişler. Başka ülkelerin yaşayışlarını, kültürlerini, dillerini, coğrafyasını öğreniriz. Kendinizi ona kaptırır, adeta orada yaşananları kendimiz de yaşamış kadar oluruz. Başarılı insan, zeki insan olmak istiyorsak kitap okumayı alışkanlık haline getirmeliyiz. Bu alışkanlığı bir kere edindik mi  zaten artık istesek bile okumaktan, onun verdiği hazdan vazgeçemeyiz . Bizim bir bütünümüz haline gelir.

Bunun içindir ki okumak bizim için bir aynadır ve o aynada daima endamımızı seyredalarız.

BİR BİLİM ADAMININ ROMANI

AHSEN DEMİR

Oğuz Atay bu eserinde; koca bir neslin geleceğine yön veren, gerçek bilim anlayışını insanlara aşılamak isteyen ve bu uğurda ömrünü feda eden hocası Profesör Doktor Mustafa İnan’ın hayatını kaleme almıştır.

Mustafa İnan hayatını; zorlu engelleri aşmaya çabalamakla, insanlara gerçek bilimin ne olduğunu kavratmakla ve bilime katkı sağlamakla geçirmiştir.

O herkesin okumasını isterdi; merak etmesini, araştırmasını, düşünmesini isterdi. Peki, neden önemliydi ki okumak? O zaten okuyordu ve çevresine bildiklerini anlatıyordu. Yetmez miydi? Yetmezdi. Çünkü Mustafa İnan “Biz ziyan olmuş bir nesle mensubuz.” diyordu. Bunu düzeltmek, ülkeyi ileriye taşımak gerekiyordu ve bu ancak bilimde ilerlemeyle, bilim yapmakla mümkündü.

Bilim yapabilmek için başarılması gereken en önemli şeyse bilmekten korkmamaktır. Faydasız ve lüzumsuz bilgileri öğrenmenin ne faydası var dememelisiniz. Çünkü neyin nerede lazım olacağını bilemezsiniz. “ Peki ya ben onca şeyi nasıl öğreneceğim? Hepsini nasıl aklımda tutacağım? Hafızam kuvvetli değil ki benim!” diye hayıflanacaksınız. Mustafa İnan bu konu hakkında şu sözleri not almıştır: “ Herkes hafızasından, hafızasının zayıf olduğundan kolaylıkla şikâyet eder. Fakat asla zekâsından yakınmaz. Bilmez ki hafıza, zekânın bir unsurudur.”

“İyi, güzel bunları anladık; hadi devam edelim.” diyeceksiniz ama gerçekleştirmek istediğiniz bilimin amacını da bilmelisiniz. Çünkü amaçsızlık nice Mustafa İnanların, Aziz Sancarların büyük işler başarmasına engel olmuştur. Amacımız nedir peki? Öncelikle unutulmamalıdır ki para kazanmak için bilimle uğraşılmaz. Bilim ticaret değildir. Bilimle makam, mevki kazanmak için de uğraşmayın eğer böyle yaparsanız profesörlükten sonrası bir hiçlikten ibarettir. Bilimin gayesi gerçeği aramaktır. Ve bunun üzerine gitmektir.          Amacımızı da belirlediğimize göre sırada “merak etmek” var. Bilinmeyeni merak etmek gerekir. Onun üzerine saatlerce, günlerce, belki de yıllarca düşünmek lazımdır. Çünkü Mustafa İnan biliyordu ki bu bilinmeyen bizi bilime götürecek anahtardı. Newton’un yaptığı gibi meselelere yukardan bakmamızı sağlayacak olandı. Düşünmek gerekiyordu çünkü düşünmek beraberinde nefis muhasebesini de yanında getirecektir ki bu, içinizdeki alevi daima diri tutacaktır –Sakın ha düşünmeyi hafife almayın! Düşünmek bir sanattır ve araştırmalarla sabittir ki en çok enerji harcanan eylemdir-.

Şimdiye kadar bireysel öğrenme ve bilim yapma üzerinde durduk. Ama koca bir nesil sırada öğrenmeyi bekliyor. Onlara nasıl ulaşacağız? Elbette ki öğretmenlerle, öğretebilen öğretmenlerle… Onların her türlü insana her konuyu anlatabilecek, açıklayabilecek birer Mustafa İnan olmaları gerekir. Aksi halde bu mesele çözüme ulaşmayacaktır.

Herkesin dostu Mustafa İnan nasıl öğretiyordu ki bu kadar insana? Önce onlarla dost oluyordu. Bir şeyler öğretmeden önce öğrencilerini tanıyor, onları anlamaya çalışıyor ve en önemlisi onların işine nasıl yarayabileceğini düşünüyordu. Bunun içinde her şeyin aslını öğrenmek ve merak etmek gerekiyordu.

Sonuç olarak ülkemizi geleceğe taşımak için öğrenmeye hevesli merak eden bir toplum yetiştirmemiz gerekiyor. Oğuz Atay’ın da dediği gibi “Uyuşuk felsefemizden vazgeçmedikçe ve tek tek katkılarımızı insanlardan esirgedikçe nasıl değişebiliriz?”. TÜBİTAK’ın kurucularından olan Mustafa İnan bunu başarmak için çok uğraşmıştı. O insanların artık hayal dünyasından çıkmasını ve gerçek bilim adamları yetiştirilmesini istiyordu. Bu amaç uğruna kendini çok yormuştu, yıpratmıştı ama asla yılmamıştı. Onun iyi niyetini suistimal etmeye çalışanlar da çıkmıştı. O insanlara da yardım etmekten asla geri durmamıştı ama son zamanlarında bir şeyleri değiştiremediğini düşündüğü için üzgündü. Bizlerse Mustafa İnan’ın başarmaya çalıştığı nesli kurmakla mükellef öğrencileriz. Biliyorum ki eğer her birimiz üzerimize düşen bu sorumluluğu yerine getirirsek başarılı da olacağız.

CEVFİ YÜREĞİM

AHMET YAŞAR GÜNDÜZ

Akşam kokusu

ayrılık sızısı

düşlerin tecil edildiği

vuslat hasret mücadelesinde

akrep yelkovan yarışı

sevmesi özel, küsmesi özel

denizimdir o...

Çırpınmak kayalarda yokluğunda

zaman ilacı

sevgisi rızkı

şefkat atkısını takınıp

umutların yakarışı ay ışığında

kırık aynalar çarşısında

nöbet bekleyen bir kum tanesi

herkese benzer

kimse benzemez ona

gülüşü özel sevişi özel

güneşimdir o...

Yanmak ateşinde yokluğunda

renkleri özel, deseni özel

alnını dayayıp hasıra

erişmek o erilmez huzura

aşk bu

kayalardan ve karanlıklardan

kuyulardan kurtulup

Züleyha’da aziz olmak Mısır'a.

GÖRDÜĞÜN HAN DEĞİL

BEDİH YÜCE

Düşünürüm…

en ince, en nârin, en güzel anlarla

işaretlerim en hoş, en duygulu notalarla

Düşünürüm…

kalsan yanımda bir lahza ,

biraz keder , biraz hasret,

ruhumun derinliklerinde

adın sanın şah damarımda,

sesin,  cismin ırak ender ırak’ta

Düşünürüm…

ümidim kışların karına düştü

Ferhat’ın dağında vefasız düştü

sonbahar gibi vedasız gitti

yabancı rüzgarla zarif hallerin, zarfıma düştü

izin ver,  yüreğim semuda düştü

bilsen bu gidişin yaktı da gitti.

Düşünürsen…

rüzgarla karışık nağmeyi dinle!

ağrı’dan ciloya gör de inle!

hicaz’dan yemen’e bak da yeminle

gönlünden gönlüme ferman düştü

Düşünürsen…

gören göz , duyan kulak , tadan dil değil !

seven insan , dokunan el , haykıran  akıl değil !

dinle de beni,  âşıklar geçsin !

Düşünürsen…

duyduğun leyla , duymadığın mecnun,

gördüğün han değil !

anla da beni bu han geçsin…

VAR

BÜŞRA KOÇAK

Yaslandım gecenin çıplak koynuna

Huzurum, neşem, şenliğim var

Kapama bu gece gözlerini uykuya

Gecenin odalarında ziyafetim var

Bak seyreyle aynı aşkla dansını

Sevdayla söylediği yanık türküleri var

Hisset saçına değen rüzgârı

Geceden sana gelen benliğim var

Gün her zaman vermez umudu

Geceleri şaha kalkan dualarım var

Kıblem Kâbe’m gecenin siluetinde

Kabul olacağın yerde adaklarım var

Sersemletir bu hava aşık insanı

Uyutmayan karanlığın büyüsü var

Sessizce dolaşır gözkapaklarımı

Uykuya ihtiyacı olmayan gündüzlerim var

Var, var da hangi âlemde

Âlemin sonsuzluğu ölümde mi var

Gecenin koynu pek serin bu saatte

Uçmaya hazır kanatlarım var

Muayyen oldu geldi gecenin süsü

Örtün üstümü, örtün üstümü.

SEVGİLİ

FÂİK KUMRU

Fecir vaktinde

bir çiğ tanesi gibi

yüreğimin tam üstüne düşen

içimi ürperten sevgili

Akşamın kızıllığında

güneşin guruba yakın vaktinde

kor bir ateş misali

içimi yakan kahve gözlüm

Hangi vakit durulursun

ne vakit incitmezsin

zaman da çabuk geçiyor

söyle bir şey diyeyim

Yolun çok mu ırak

gel de hemen geleyim

ve eğer ki görmek istersen

dertlerimin tünediği yerdeyim.

ARKADAŞ

FİGEN ÇAKAN ORAL

İskele’de balık ekmek yediysen

Tekne ile Van Gölü'nü gezdiysen

Lunaparkta dönme dolapa bindiysen

O zaman sen Vanlısındır arkadaş

Cumhuriyet Caddesi'ni her fırsatta gezdiysen

Dolayı Usta'da kaymaklı çay içtiysen

Şemsiyeli Sokak'ta fotoğraf çektiysen

O zaman sen Vanlısındır arkadaş

Necip Hoca ile iki kelam ettiysen

"Rahmet ola ölmüşleren" dediysen

Murtuğayı reçel ile yediysen

O zaman sen Vanlısındır arkadaş

Otlu peynir ekmek favori yemeğin ise

Keledoşu bol kavurmalı yedin ise

Çayın limonlu olmazsa olmaz ise

O zaman sen Vanlısındır arkadaş

Oldun olası göle deniz diyorsan

Baharda uşkunu hasret ile bekliyorsan

Canavarın varlığına inanıyorsan

O zaman sen Vanlısındır arkadaş

YİNE YOL

SUNA ÇINAR

Yine mi yol dedikçe

Evet, yine yol diyor

Ev, aile gibisi yok dedikçe

evi, ailesi olmayanlar

peki onlar için de

aynı söz geçerli mi, diyor

Misafiri olduğumuz dünyada

hepimiz yolcu değil miyiz

umudumuz yok ama

umut olmaya gidiyor gibiyiz

umudumuzu tazelemeye...

Değişmedi /ben…

yine yol, yine yolcuyum

sende olduğu gibiyim.

Vansesi Özel Haber

Bakmadan Geçme